22/08/2024 | Yazar: Yıldız Tar
LGBTİ+’ları cezaevinde görmeyi bile kendisine zulüm gören bir haber, Selin Ciğerci üzerinden Anayasayı değişikliğini ısıtan bir köşe yazısı… Fırtına yaklaşıyor, filler tepişirken çiğneyecekleri çimen arayışlarının sonucu ise yine LGBTİ+’lar olacak gibi görünüyor.
Güne bir haber, bir de köşe yazısı ile başladık. Haber dediğime bakmayın, Yeni Akit’in kara propaganda metni. Yeni Şafak’taki köşe yazısı ise bir yazıdan çok, direktif.
Haberle başlayalım. Yeni Akit’in manşetten “Erkek koğuşuna travesti rezaleti” başlığıyla yayımladığı metnin her cümlesinden nefret damlıyor. Sivas katliamı davasından cezaevinde olan Zafer Yelok’un mektubuna dayanan haber, incelikli bir hedef göstermenin ürünü. İnsanlığa karşı suç sayılması gereken Sivas Madımak katliamı hükümlüsünden “Sivas mazlumu” diye bahsedilmesi mi dersiniz, trans kadın mahpusların kaldığı koğuşun tüm bilgilerinin adeta yeni bir katliama işaret edecek şekilde tüm detaylarıyla yayımlanması mı…
Neye dayandığını bilmediğimiz haberi okudukça anlıyoruz ki transları cezaevinde görmenin kendisine “LGBTİ zulmü” diyen bir anlayış var. Habere, cezaevindeki mahpuslara ayrımcılıkla ilgili araştırma önergesi veren DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş’in adı da öylece kondurulmuş.
Haberin detaylarını incelemeye gerek bile yok. Yeni Akit’in ne yaptığı belli. Her sene medya izleme çalışmalarında her haberinde nefret söylemi kullanan ve LGBTİ+’larla ilgili en çok haberi yayımlayan gazeteden bahsediyoruz.
Ama haberdeki serzeniş aslında LGBTİ+ düşmanı siyasetin esas arzusunu faş etmesi açısından önemli: “Bunlar cezaevinde erkeklerin olduğu yere kadar girdiyse Allah sonumuzu hayır etsin.”
Trans kadınlar, erkek cezaevlerinde tecrit koşullarında tutuluyor. Ancak bu da yetmiyor Yeni Akit’e. Peki o halde cinsiyet kimliklerine uygun bir şekilde kadın cezaevinde kalsınlar derseniz o zaman da kıyamet kopar. Haliyle, dışarısı neyse içerisi de o. Dışarıda da sokakta, okulda, işyerinde, kafede, restoranda, sinemada, hatta evinde kısacası herhangi bir yerde LGBTİ+’ların varlığını “LGBTİ+ dayatması, zulmü” diye gören bu zihniyet; içeride de mümkünse yok olsunlar istiyor.
Gerçekler: Cezaevleri, LGBTİ+’lara işkencenin merkezi
Yeni Akit’in yalanları uç uca ekleyerek ördüğü bu karalama haberinin gerçekleri örtmesine izin vermemek lazım. Güneş’in araştırma önergesinde bahsettiği Avşa’nın yaşadıkları, cezaevlerini LGBTİ+’lar ve özellikle trans kadınlar açısından işkencehaneye çeviren uygulamaların sadece bir örneği:
“Trans mahpus Avşa Erkuş, 2009’da Giresun E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda kalırken C. adında infaz koruma memurunun tecavüzüne maruz kalmış, memur hapis cezasına çarptırılsa da Tokat’ta bir hapishaneye sürgün edilen Avşa, bu kez C.’nin “memur arkadaşları” tarafından dövülerek bayıltılmıştır. Kamera kayıtları ve hastane raporlarına rağmen Avşa’nın şikayetleri “kovuşturmaya gerek yoktur” denilerek geçiştirilmiş, bunun karşısında açlık grevine başlayan Avşa, 20 kilo kaybetmiş ve yine başka bir hapishaneye sürgün edilmiştir.”
Avşa yaşadıklarını 2014’te Kaos GL’ye yazdığı bir mektupta anlatmış, o dönem açlık grevine girmişti. Hapishane hapishane sürülen, her hapishanede cinsel şiddet de dahil her türlü şiddete maruz bırakılan trans kadınlar yaşadıklarını anlattığında idarecilerin cevabının ise, Kaos GL dergisini hapishanelerde yasaklamak olduğunu da hatırlatalım.
Gerçekten de magazin değil…
Yeni Şafak’ta Ersin Çelik’in “Türkiye’nin büyük açığı: Selin Ciğerci’nin büyüttüğü çocuk” başlıklı yazısı da en az Yeni Akit’in haberi kadar önemli ve LGBTİ+’ların onurlu bir yaşam sürme hakkını daha fazla nasıl ihlal edeceğinin planlarını yapan iktidarın zihin dünyasını ortaya seren bir yazı. Bu haberle yazının aynı gün farklı gazetelerde yayımlanması ise maalesef bugüne özgü bir durum değil.
Ne diyor Ersin Çelik? Deniz Akkaya’nın artık saplantı haline getirdiği Selin Ciğerci düşmanlığı ile başlattığı sosyal medya karalama kampanyasını bir adım öteye taşıyor. Anayasa değişikliğini hatırlatıyor:
“LGBT lobisi ve eşcinsel yaşam dayatması herkesin kapısına dayanmışken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta bu tehlikeye dikkat çekmesine rağmen 41. Madde’nin öylece durması benzeri çocuk sahibi olmanın yollarını açacaktır. Magazinleştirilerek meşrulaştırılan büyük sorunu bir kez daha dile getirmek istedim.”
Bildik bir strateji yine devrede. Geçtiğimiz hafta, LGBTİ+ derneklerinin kapatılmasını isteyen Büyük Aile Platformu’na mikrofonlar uzatıldı. Bu hafta iktidarın kalemleri Anayasa meselesini yeniden gündeme getirdi. O arada kullanışlı sosyal medya personalarının yalan kampanyası da işin meşruiyetini oluşturacak belli ki. Hayvanları Koruma Yasası’nda olduğu gibi sahte tepkiler icat edilerek, zulme kılıf aranacak.
Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçcaroğlu’nun başörtüsü “açılımına” iktidarın verdiği yanıt olan Anayasa değişikliği meselesi mühim. 2023 genel seçimlerinde askıya alınan değişiklik önerisi görünürde zaten kadınla erkek arasında olan evlilik meselesini Anayasa’ya ayrıca taşıyor gibi görünse de; maddenin gerekçesindeki “sapkınlık” vurgusu esasen bu değişikliğin ileride gelecek başka düzenleme ve uygulamalara zemin hazırlama amacını ortaya koyuyor.
İktidar kulisleri, AKP’nin Anayasa taslağının hazır olduğunu söylüyor. Zaten onlarca çalıştay yapıldı. Saray’ın başdanışmanının heybesinde taslaklar hazır. TBMM açıldığında yeniden Anayasa gündemiyle karşı karşıya kalacağız, orası belli. Ve elbette bu Anayasa değişikliği önerisi bir yandan Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğini de içerecek. Ancak bunla sınırlı kalmayacağını öngörebiliriz. Çelik’in yazısındaki tek doğru cümle, meselenin magazin olmadığı. Mesele, hayatlarımız…
Selin Ciğerci’nin yanıtı: Biliyorum bizi yine sevgi kurtaracak
Tüm bunlar olurken Selin Ciğerci’ye yaşatılanlar da ortada öylece duruyor. Ciğerci’nin daha önce Konya’da linç girişimiyle karşılaşmasının ardından bu köşede “Bir trans kadın, bu ülkede ne yaparsa insan olmaktan gelen haysiyetine saldırılmadan yaşayabilir?” diye sormuştum. Maalesef bu soru hâlâ yanıtsız.
Ancak tüm yaşadıklarına Selin Ciğerci’nin bir yanıtı var:
“Doğrudur kadın doğmadığım. Doğrudur ağır bir yaşam mücadelesi verip pembe nüfus cüzdanına kavuştuğum. Doğrudur beyaz gelinlik giyip evlendiğim ve doğrudur bu ülkede imza attığım.
Ve doğrudur senelerce dua edip tek tatmadığım duygu olan anneliği yaşıyor olmam. Evet bedenim anne değil ama iliklerime kadar anneyim. Çünkü hissediyorum, tam kalbimde taşıyorum bu duyguyu. Yasak, ayıp, yanlış bir şey yapmadım ben. Anne olmak sadece doğurmakla olmuyor bunu hepimiz biliyoruz.
Karalanmaya alışkın ömrümde tek dokunulmaz kırmızı noktam kızım. Evet kızım dedim. Doğurmadım ama annesiyim Selenay’ın, kimse de bunun aksini iddia edemez. Kendi doğurmadığına anne olan ilk ben değilim, son da olmayacağım.
Seçtiğiniz kelimelere, attığınız iftiralara dikkat edin. Unutmayın ki açtığınız yaralar size yara olarak geri dönecek. Ve hiç kimse yaşattığını yasamadan gitmeyecek bu dünyadan.
Ben sessizce işimde gücümde olacağım ve tüm sevgimi kızıma vakfedeceğim. Bugünler de geçecek... biliyorum bizi yine sevgi kurtaracak.”
***
LGBTİ+’ları cezaevinde görmeyi bile kendisine zulüm gören bir haber, Selin Ciğerci üzerinden Anayasayı değişikliğini ısıtan bir köşe yazısı… Fırtına yaklaşıyor, filler tepişirken çiğneyecekleri çimen arayışlarının sonucu ise yine LGBTİ+’lar olacak gibi görünüyor.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, aile, siyaset, anayasa, inceleme, yorum