29/07/2024 | Yazar: Yıldız Tar

Tarihten Gizlenmeyenler’de Umut Güner, Kaos GL deneyimini anlatıyor.

Umut Güner: "LGBTİ+ hareketinin dolaptan çıktığı etkinliklerden biri de Lezbiyenlerin ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış için Çözüm Arayışları Sempozyumu oldu” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Express Dergisi’nin 16-23 Nisan 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’te ilk sayısını yayımlayan Kaos GL Dergisi 30.yaşını kutluyor. Bu kapsamda biz de 30 yıllık mücadele tanıklık edenlerin tanıklıklarına sizinle paylaşmaya karar verdik. 

Tarihten Gizlenmeyenler’de Umut Güner, Kaos GL deneyimini anlatıyor.

Kaos’a geldin. 2000’ler artık ama onun öncesinde tezgahta çalıştığından bahsettin.

Tezgâhta Olgunlar, Karanfil, Yüksel, Beğendik ve Hacettepe’de kütüphanenin önünde takı, mum, batik gibi kendi yaptığımız şeyleri satıyordum. Tezgâh açıyor olmanın bir taraftan da gerçekten de özgürlükçü bir yanı vardı.  Kendi tabularınla yüzleşmek için. Çünkü işportacı olmak devlet memurları kademesinde en alt kademe zabıta. Zabıtanın kovaladığı insansın sen. Bayağı bir gururunu, o sınıfsal kaygılarını, tırnak içinde o ilkokulda okurken avantajlı konumun öğretmen çocuğu vesairenin hepsinden vazgeçiyor olman gerekiyor ve işportada alışveriş yapmaya gelen herkes senin senden satın aldığı şey olmazsa sen o gün açlıktan ölecekmişsin gibi seninle ilişkileniyor. Her biri ona prenses muamelesi yapmanı bekliyor. Ve bunu yapıp bundan rahatsız olmayacak şekilde o meseleyi yürütüyor olman ve hayatını oradan kuruyor olman gerekiyor.  O anlamda benim için çok öğretici bir deneyim oldu ki Semih’le beraber de 2004’ten Kaos’ta profesyonel çalışmaya tam anlamıyla başladığımız 2006’ya kadar da iki sene devam etti aslında. 99’un sonundan 2006’ya kadar işportacılık yaptım.

Semih dedin. Semih kim?

Semih’le 2004’te tanıştık.  Gerçek anlamda ilk sevgilim diyebileceğim arkadaşım. Hayat arkadaşım halen de yani. Sevgililik ilişkimiz bitti o yoldaşlık, hayat arkadaşlığı ilişkisi devam ediyor. Semih’le 6 Kasım 2003’te tanıştık. O dönem Kaos’tan Ali Erol’la, Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları’na Türkiye’de Feminizmin Tarihi dersine konuk öğrenci olarak gidiyorduk. 6 Kasım günü YÖK’ün kurulması nedeniyle üniversiteye girişimizde sıkıntı olabilir diye derse gitmek yerine hamama gittik. Hamamda tanıştık. Hamamdan sevgili yapılır mı diye o Kaos’un toplantılarının bir konusu olabilecek meseleydi.

Hamama giden eşcinseller mi bara giden geyler mi, hangisini tercih etmeliyiz? Sanki ikisi çok farklı kategoride insanlarmış gibi… Biz hamama da gidiyoruz, biz bara da gidiyoruz, biz sinemaya da gidiyoruz.  Böyle üçünü de yapıyor olmanın avantajlı bir şey olduğunu anlattığımız bir dönem. Hamam da aslında benim Kaos’a geldikten sonra tanıştığım bir mesele.  Orada da hamamın da aslında artık 2003-2004 gibi son demelerini ancak yakaladım. Bar kültürüyle de aslında Kaos’a geldikten sonra tanıştım. Eşcinsellerin barlara, sinemalara ve hamamlara hapsedildiğini ve oradan çıkartmak gerektiğini söylüyordu. Ama onları oradan çıkartmak için de oraya gitmiyordu. Yani onların çıkıp kendilerinin gelmesi gerektiğini söylüyordu. O dönem Kürşat da bize anlatıyordu eşcinsel hareketin bardan örgütlendiğini, Kaos’un eşcinsellerin gelmesi gerek gidip orada hayatı dönüştürmeyi hedeflemesi gerektiğini. Biz de bunun imkânsız olduğunu söylüyorduk. Ama daha sonraki yıllarda o kadar da imkânsız olmadığını gördük zaten.

Kaos’a ikinci gelişin. İlkinde gittin ve memnun kalmadın. Oradaki insanlar eşcinselse ben değilim dedin. Tezgahtarlık yaptın. Parklar tükendi, Kaos’a ikinciye geldin. Nasıldı?

Evet. O arada tezgah tükenmeden önce Kaos’a gelmememin ikinci nedeni Talim diye bir öğretmen arkadaşım Hacettepe’de öğrenci- Herkes ODTÜ’yü bilir ama Hacettepe’de de ODTÜ’den daha çok iş yapmış bir öğrenci topluluğu var eşcinsel öğrenci topluluğu. Film gösterimleri yapmış, düzenli stantlar açmış. Talim oradaki aktivistlerden biri. Beni Beytepe’de tezgâh açarken gördü ve gördüğü anda bağırdı sen eşcinselsin diye. Tamam, ben eşcinselliğimi yaşıyorum, ediyorum ama biri bana sokakta herkesin içinde sen eşcinselsin diye bağırdığında şu anda da belki rahatsız edebilir. Talim geldiğinde Talim’den kaçıyordum. Çünkü her gördüğünde beni sen eşcinselsin, Kaos’a gelmelisin diye yapışıyordu yakama. Ve ben şey diyordum Kaos bunun gibi ruh hastası insanlarla dolu, gitmemem lazım diye. Bir dönem onla da erteledim. Daha sonraki süreçte Kaos’a ikinci gelmem işte tam otostopla gezme sonrasında ya bir gideyim, bakayım diye. Bir de Kaos’un kafesi vardı. Kafesi de aslında alternatif bir kafe olarak dayanışmaya da açık ve insanlara da buyur, gel dedikleri bir yerdi. Uğur ve Barış o dönem Kaos’un kafesinde garson olarak çalışıyorlardı. Kaos’un ilk mekânı. İlk mekanına gittim işte. Orada mutfakta oturuyorum. Böyle bizim bu mutfak gibi dar bir mutfak. Ali Erol geldi. Hiç hoş geldin de demeden bunun burada ne işi var, geçsin salonda otursun dedi.  Böyle bütün sempatikliğiyle, güler yüzüyle. Hissediyorsun benim burada olmamam lazım diye. Ama aslında bir taraftan o iyi de oldu. Çünkü ikinci gelişinde, Esmeray’ın oyununda söylediği gibi platonik bir ilişkiye dönme ihtimali çok yüksekti.  Hayatım boyunca ben mutfağa gelip oturup gidebilirdim Uğur ve Barış’ı sanki dışarda hiç görmüyormuşum gibi, onları görmeye geliyormuş gibi.  İkinci sefer gelişimde kafeye oturmak üzere geldim. Ama o arada Kaos bir iki ay içerisinde pat diye taşındı. Ve tabii ki gene internet o kadar yaygın değildi.  Kaos’un nereye taşındığını bulmak da o kadar kolay değil. Neyse, daha sonraki süreçte bulduğumda bu sefer de şöyle kötü bir gelişme: Uğur’la Barış Kaos’tan ayrılmışlar. Yani aslında benim Kaos’a gitme gerekçem olan insanlar… Herhalde bana kader Kaos’a gitmemem için bayağı bir engel çıkardı. Uğur’la Barış Kaos’tan ayrılmışlar. O arada Kaos’a gelmem biraz zor oldu ama dedim gideyim. Sonra Kaos’a işte ikinci mekanına ilk geldiğimde pazar günü toplantı varmış. Kapıyı açan kişi toplantıya mı geldin dedi. Ben de evet dedim. Toplantının ne olduğunu da bilmiyorum bu arada ne için toplanıyorlar diye. Orda oturmuş oldum masaya. Ondan sonraki süreçte de bu arada Kaos o zaman da bu kadar sevimli ve güleryüzlü bir örgüttü. Böyle bu niye geldi, şimdi bu kim mesajlarıyla insanlar bakıyor. O dönem bir önceki dönemden farklı toplantıları ikiye ayırmışlar. Artık kendi yeri de daha iyi. Mekanları var ve o mekanı iyi kullandıkları için daha geniş zamanlarda kullanabildikleri için bir grubun kendi iç toplantılarını yaptıkları aşama bir de ikinci herkese açık toplantılar. Ben grubun kendi iç toplantılarına kazara katılmış oldum. Ve ondan sonraki süreçte o arada da Kaos’tan gene eskilerden birini beğendim.

“Çankaya Belediyesi kafeyi kapattı”

Peki o dönem Kaos’ta biraz bahsettin ama ne tartışıyorlardı? N’apıyordunuz? Kaos nasıl bir yerdi?

Kaos’un kafesi vardı. Ve o dönem gözleme mi yapsak soğuk sandviç mi yapsak tartışması yapıyorduk. Ama bu tartışmanın arkasında şöyle bir background vardı. Aslında biz Kaos’un kafesinde yani Kaos’un kendi ticari işletmesinde insanlarla nasıl ilişkileneceğiz?  Tartışılan temel mevzu buydu. Buraya gelen insanlar kafenin müşterisi mi, Kaos’a bilgi almaya, bilinçlenmeye ve örgütlenmeye gelmiş insanlar mı? Şimdi kafeyle, örgütle kafenin aynı mekanda oluyor olmasının verdiği böyle bir rahatsızlık vardı ve uzunca bir süre bunun dışında hiçbir şey konuşamaz haldeydik yani. Ve kirayı nasıl ödeyeceğiz, derginin matbaa masraflarını nasıl karşılarız gibi gündemlerimiz vardı. Bir de benim geldiğim dönemde bozulmuş bir şofben vardı 2002’ye kadar da bozuk kaldı o. Her haftanın en son gündemi de şofbeni yaptıralım mı değiştirelim mi oluyordu. Yani aslında her birimiz, kafedeki çalışan arkadaşlar da o dönem Ali Ferhat, Gani çalışıyordu. Kafeye dönük tartıştığın her türlü sorununu toplantıya getirip sonradan bu toplantıda bunu konuşma tarzımızı bizi patronluk yapmakla suçlayıp toplantıdan böyle duygusal gerilimlerle ayrıldıkları bir süreç oluyordu. Değişik Çankaya Belediyesi’nin çok büyük bir desteği oldu, kafeyi kapattı.

Nasıl kapattı?

Şikayet edilmiş güya. Ve bizim kafe işte oturduğumuz apartmanın işyeri ruhsatı almaya müsait olmadığı için kafenin kapatılmasına karar verdi. Ama mesela kafenin karşısında Kitapkurdu diye bir yer vardı.  Onlar nasıl ruhsat aldılar? Onların da ruhsatı yoktu. Aslında o torpille dönen bir işti. Bizim torpilimizin olmaması nedeniyle kafe kapandı. O dönem kapaklardan birine çay bardağıyla çok yaratıcı olduğunu düşünerek çay bahane diye şey yapmıştık. Ama daha sonra bir iki sene sonra şey sanırım dergide de teşekkür ettik. Çünkü şeyi hatırladık ya bizim temel amacımız kafe olsa da olmasa da biz insanları değiştirmek, dönüştürmek ve birlikte özgürleşmek için varız. Kafe bunun için sadece bir araç. Ve kafe zamanla bu aracın, yani dönüştürmek istediği şeyin önüne geçmişti ve cidden şeye şükrettik iyi ki kafe kapanmış ve kültür merkezi işlevi kazandı diye. Bu arada kafenin olduğu dönemler, kafenin olduğu dönemden sonra bu perşembe sohbetleri, işte pazar toplantıları gibi toplantılar çok fazla yapılıyordu. Bu da aslında Kaos’a gelip bilgilenmek isteyen insanların dahil olabilecekleri, tartışabilecekleri toplantılar oluyordu. Kendi teknik toplantımızda, biz tartışmaya ne kadar müdahale etmeliyiz ve uzlaştığımız nokta toplantıda herkesin eşit söz almasını sağlamak ve  Kaos’un eşcinselliği nasıl aktardığına dönük bilgiyi de ve kendi kişisel görüşümüzü çok ayrıştırarak vermek. Yani çünkü bizim oradaki kimliğimiz tartışılabilir, karışabilir.  Bu Kaos adına mı söyleniyor, Umut kendi kişisel fikrini mi söylüyor? Mesela bunu mutlaka belirtiyorduk ben kişisel olarak böyle düşünüyorum gibi şeylerle. Bir diğer taraftan tartışılan bir mesela kafenin olduğu dönemde özellikle kafeye gelen insanlar aslında benim gibi bir şekilde parkta, sinemada, hamamda, barda bulmak istediği ve bulamadığı ihtiyaçlarını karşılamak için geliyordu. Aslında seks partneri bulmak için geliyordu. Biz şey diyorduk insanlar bunu bulup gitsinler mi? Yani burası sadece bir seks için insanların birbirleriyle tanıştığı- Sadece seks değil, aynı zamanda romantik ilişkiler için de insanların tanıştığı bir yer mi olmalı, yoksa bunu da aşan başka bir işlevi olmalı mı diye? Sonra bunu yani tabii ki eşcinsel kadın ve erkekler için oranın güvenli bir alan olması gerektiği noktasında uzlaşıp ama bir taraftan da insanlar ilk geldiklerinde- Çünkü biz şey kafedeki diğer insanlardan farklı olarak kafeye gelen ilk insanlar gey ya da lezbiyenlerle mutlaka birebir iletişim kurup Kaos adına hoş geldin görüşmesi yapıyorduk. Biz bu gelen insanlarla Kaos adına konuşup aynı zamanda onların seks partnerleri olmaya ilk aday olduğumuz mesajı vermeli miyiz, vermemeli miyiz? Belli bir süre sonra yasak getirdik, hafif yarı şaka yarı ciddi.  İlk gelenle bir ay yatmıyoruz. İnsan sosyalleşsin.  Eşcinselliğin seks dışında ihtiyaçları olduğu, bir sosyalleşme ihtiyacı olduğu, aynı zamanda sosyal bir kimlik olduğunu fark ederek bizimle hayatına devam etmesi için öyle bir dönem geldi bir süreçte. O dönem çok hızlı geçiyor bir taraftan. İşte 2002-2003’te de Lezbiyen ve Geylerin Sorunları Sempozyumu hazırlık süreci oldu. Biz o sempozyum hazırlık sürecinde de şöyle düşünmüştük, sempozyumla aslında bizden haberdar olmayan daha fazla insan bizimle haberdar olacak gibi. Ama mesela o öyle bir etki yaratmadı. Tersi bir etki yarattı.  Kaos eskiden insanlar için o güvenli liman ve ev gibiyken birden kamusal bir alana dönüştü. Ve eşcinseller ayaklarını- Tabii aynı dönemde şey ekonomik nedenlerle Kızılay Selanik’ten Mustafa Kemal Bulvarı’na Demirtepe’ye doğru taşındık.  Ekonomik olarak yapacak başka bir şey yoktu bir taraftan. Böyle insanların yemek yedikten sonra, kafede oturup çay-simit yaptıktan sonra uğradıkları bir mekan olmaktan çıktı. Daha çok gerçekten ben örgütlenmek istiyorum diyen insanların geldiği bir mekana dönüştü. Bunun artıları oldu. O kafe kültürünün devam eden gidelim orda bedava çay içelim düşüncesinden bizim kurtulmamızı da sağladı. Ama bir taraftan da o eşcinsel tabanla ilişkimiz de daha azaldı o süreçte.

Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Çözüm Arayışları Sempozyumu

Peki Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Çözüm Arayışları Sempozyumu’ndan bahsettin. Kaç yılındaydı o? Sempozyum nasıldı? Ne hatırlıyorsun?

Lezbiyen ve Geylerin Sorunları Sempozyumu 2003 23-24 Mayıs’ında oldu. Onun öncesindeki sene Güzİstanbul’da 2002’de mi? 2002’de olmaz. 2001 Güzİstanbul’unda muhtemelen tema şeydi, LGBT hareket kamusal- Şeydi, bir önceki sene heteroseksizm nedir diye tartışmıştık BaharAnkara’da. Güzİstanbul’da neye karşı, nasıl mücadeleydi? Neye karşı, nasıl mücadelenin alt başlıkları içerisinde de bu araçları, akademiyle nasıl ilişkilenecek, medyayla nasıl ilişkilenecek ve bu ilişkilenme zemini ne üzerinde duracak tartışması yapıldı. O arada işte şey sempozyumla panelin farkı ne, konferans neydi gibi, seminer neydi gibi tartışmalar da oldu şeyin içerisinde, programın içerisinde. Ondan sonraki sene işte Kaos’un da hafiften bu 1 Mayıs’a çıkma sonrası- İlk 1 Mayıs’ta ben yokum. Ondan sonraki süreçte 1 Mayıs’a çıkmayla kamusal alanda özellikle sivil toplum alanında bilinilirliğinin artmasıyla insanların da bize daha fazla ilgi duyduğu bir dönem. Hollanda büyükelçisi işte bizi desteklemek istediğini söyledi. Bu arada Kaos “eşcinselliğin meşruiyet kazanması” için birçok adım atıyorken ilk baştan beri çok ciddi bir örgüt gibi çalıştığı için insanlar bizim yasal statümüzü de bilmiyordu. Mesela büyükelçi bizim zaten işte altı sene on senedir dergi çıkartan bir dernek olduğumuzu varsayarak bize projemizi kabul etti ve destekledi. Eşcinsel hareketin kamusal alanda ilk defa konuşulduğu bir etkinlik olacaktı. O yüzden eşcinsel hareketin o zamana kadar dert ettiği bütün meseleleri dökmeye çalıştık. Çok yoğun bir programdı. İki gün sürdü. Sanırım on altı on yedi tane de konuşmacı vardı ve işte psikolojiden, psikiyatriden HIV, AIDS’e, insan haklarına, hukuka birçok alanda konuşma medyaya, çalışma hayatına… Gene şey mesela sendikacılar gelmekte çekindiler. Biz sempozyum öncesinde bütün şeyi, bütün o süreç gönüllülerle birlikte örelim dedik. O arada Kürşat’ın özellikle uluslararası konuklar konusunda ciddi bir katkısı oldu. İşte Micheal Cashman Avrupa Parlamentosu parlamenteri olarak geldi. O dönem Cemil Çiçek Adalet Bakanı’ydı. AK Parti’nin ilk hükümeti kurduğunda Cemil Çiçek’e kendisi şey diye soruyor, Adalet Bakanı ya da Adalet Komisyonu Başkanı -ikisi de aynı kişi olabilir, tam hatırlamıyorum, bakarsın- LGBT’lerle ilgili bir etkinliğe geldi mi, sizin bu konuda bir çalışmanız var mı diyor. Cemil Çiçek ya Türkiye’de eşcinseller de mi varmış diyor. Onu aktarmıştı bize.  Öyle bir dönemde geçen bir süreçti.

İlk defa sokakta eşcinsellikle ilgili bir afiş o etkinlikte yapıldı. Çok komik, biz güvenlik sağlayamayacağız diye on beş kişi çıkmıştık afiş yapmaya. İki kişi afiş yapıştırıyor. Etrafındaki on kişi ne yapıştırdığını kimse görmesin diye çaba harcıyordu. Sonra da hep birlikte kaçıyorduk oradan kimse görmeden. Biz gittikten sonra görsünler diye. Her yeri, Kurtuluş’u, Cebeci’yi, Esat’ı afişledik. Sonra şeye bakıyordu insanlar, afiş yapıştırdığımız yerlerde afişler sökülmüş mü sökülmemiş mi onu kontrol ediyorlardı. Mesela mail atıyorlardı buradaki afiş sökülmemiş duruyor, buradaki sökülmüş ne diye. Ondan sonra ertesi gün tekrar afişe çıkıyorduk aynı yeri tekrar afişlemek üzre. Öyle bir süreç geçti., sempozyumun başlangıcında hatta bu gönüllülerle afiş yaptığımız bir gün -Oya Burcu’yla da belki konuşmuşsunuzdur- açılış konuşmasını yazıyorduk. Oya Burcu’nun yapmasını istemiştik. Oya Burcu’yla yazdığımız konuşmayı hep birlikte yazdık. Bir on beş kişi ne yazdık ve şu halde yazdık: Biz kamusal alanda eşcinselliğin konuşulmaya başlandığı bir etkinliğe izlemeye hiç kimse gelmeyecek. Heteroseksüeller gelmeyecek, aileler gelmeyecek, eşcinseller gelmeyecek. Bizimle dayanışmak isteyen hiç kimse gelmeyecek psikolojisiyle. Kitabın arka sayfasında konuşma metni var artı video kayıtları da var. İşte bugün aramızda pek çok eşcinsel yok, bugün aramızda pek çok kişi yok diyoruz ama salonda beş yüz kişi vardı. Yani iki gün boyunca beş yüz kişinin şeyde ayakta dinlediği bir etkinlik organize edildi ve çok ciddi bir şey, görünürlük sağladı. Medyanın ilgisi çok fazlaydı. Benim kamusal alanda açılmam için çok şey önemli bir işleve sahip olmuştu. Biz şey diye düşünüyorduk mutlaka medya gelecek işte Tuba Özkan ve Yeşim Başaran medya sorumlusu olarak medyayla görüşecekler. O ikisi iletişim kuracak, bize iş kalmayacak zannediyorduk. Ama medya o kadar yoğun ilgi gösterdi ki canlı yayın araçları geldi, itfaiye- Çankaya Belediyesi ya da büyükşehir belediyesi itfaiye aracı göndermişti arbede çıkar, olay çıkar, yangın çıkar ne diye tuhaf bir şekilde. Ve biz insanları medya yani kameramanlar ve televizyonlar rahatsız etmesin diye medya kuruluşlarına konuşma sözü verdik bugün burada ne yaptığımızı biz anlatacağız diye Oya Burcu, Ali Erol ve ben. Otomatikman medyayla görüşüyor olduk. O anda canlı yayın yapıyorlar ama yani canlı yayın yaptıklarını da bilmiyorum bu arada.  Hayatımda ilk defa öyle bir şey…  Ben şey diye düşünüyorum  onlar çekecekler,  montaja gidecek, edecek, o arada ben de evdekilere söylerim diye. Meğer canlı yayında konuşuyormuşuz ve ben o gün dokuz on tane haber kanalında -sadece ben değil, diğer arkadaşlar da televizyonlardaydık.  Öyle bir şey. Hatta anneannem beni televizyonda görmüş, şey diyor teknisyen -muhtemelen lezbiyeni teknisyen anladı- teknisyen ne diye bir şeyden bahsediyordu, bütün komşuları, akrabaları aradım televizyonu izleyin dedim diye. Böyle benim kamusal alanda açılmamla bütün ailenin artık öğrenmesi ve benim eşcinselliğim üzerinden belirsiz bulutun ortadan kalkması da o etkinlik sırasında oldu. Kaos’un kurumsallaşması açısından şu işleve sahip: Biz oturumları planlarken ve buna dair tartışma yaparken -bu tartışmalar bu arada nerden baksan üç-dört ay sürdü- aynı zamanda biz aslında Kaos’un çalışma alanlarını tanımlamaya başlamışız. 

Aslında şunu söylemek mümkün bence ya da bunu on sene söylemek daha mümkün olabilir. LGBT hareketinin dolaptan çıktığı etkinliklerden biri 1 Mayıs’sa ikincisi de Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış için Çözüm Arayışları. Bu arada etkinliğin adı Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış için Çözüm Arayışları olsa da içerisinde transseksüellerin yer aldığı, biseksüelliğin pek görünür olmadığı bir etkinlikti. Bunun tartışmasını da çok yoğun yaptık. Toplumsal barış diyor olmamızın nedeni de o dönem içerisinde özellikle işte AK Parti’nin iktidara yeni geldiği dönem Avrupa Birliği tartışmalarıyla birlikte yeni bir toplum ve yeni bir anayasa tartışmaları bir taraftan hafiften hafife yapılıyordu ve özellikle toplumsal barış talebinin yükseldiği bir dönemdi. Biz de o barışın eşcinseller olmadan mümkün olmadığının altını çizmek istediğimiz için toplumsal barış işareti yapıyorduk ve eşcinselleri yok sayan bir barışın aslında gerçekte esasında mümkün olmadığını söylüyorduk.

Tıklayın- Umut Güner: “Muhafazakar bir şehirde yaşarken eşcinselliğini de o kodlarla yaşıyorsun”

Tıklayın- Umut Güner: “Güvenpark’ta sivil polis taklidi yapan, ben polisim diyen tipler vardı”

sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, yaşam, tarihimizden, sahne projesi
2024