31/01/2025 | Yazar: Tansu Pişkin
Samsun’da üniversite öğrencisi Mavi anlatıyor: “Nerede olursak olalım, bizi güçlü tutan şey aynı; dayanışma, umut ve kendimize sıkı sıkıya tutunmak.”

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org
LGBTİ+ öğrencilerin neler yaşadığına ışık tutmaya çalıştığımız dosyamızın son konuğu Mavi. Samsun’da üniversite öğrencisi Mavi, 24 yaşında. Taşrada bir üniversitede lubunya olmayı “Görünmezlikle var olmanın çelişkisini yaşamak” sözleriyle tanımlıyor. Öğrencisi olduğu üniversitede resmi bir öğrenci topluluğu kurmak tam anlamıyla imkânsız; gökkuşağı renklerinin en küçük kırıntısını taşıyan bir afişin asılması bile yasak. Ancak bu durum öğrencilerin farklı yollarla iletişime geçmesini engellemiyor.
TIKLAYIN - “LGBTİ+ isen özgür ve istediğin gibi yaşamanın bir bedeli oluyor”
“Samsun gibi bir şehirde LGBTİ+ olmak, gerçekten her günü ayrı bir mücadeleye dönüştürebiliyor” diyen Mavi, gücünü nefrete karşı örgütlenen dayanışmadan alıyor:
“Kendi kimliğini keşfetmek ve ifade etmek konusunda büyük bir istek duyuyorsun ama aynı zamanda bu isteğin etrafındaki baskılarla sürekli törpüleniyor. Bu durum, kişiyi sürekli bir ip cambazı gibi hissettiriyor. Kimliğini, benliğini en saf haliyle yaşamak istediğindeyse seni saklayan bir perde hep önünde sanki... Çevrendeki insanların ne kadar güvenilir olduğunu ise kestirmek zor. Fobik bakışlar, mikroagresyonlar, alaycı şakalar; küçük bir yerde dedikoduların hızı ve etkisi, hedef gösterilme, mimlenme korkusu her zaman bir tehdit gibi. Bu, her adımını ölçüp biçmene neden oluyor, fiziksel ve duygusal anlamda dikkatli olmalısın.
“Atakum gibi sosyoekonomik-sosyokültürel seviyesi yüksek ve öğrenci yoğunluklu bölgelerde biraz daha rahat hissediyorsun. Sahil şeridinde yürümek ya da kuir dostu 1-2 mekanda vakit geçirmek, kısa süreli bir nefes alma anı gibi. Ancak kalabalık yerlerde ya da il merkezi olan İlkadım gibi daha geleneksel bölgelerde bu kadar görünür olmak biraz cesaret istiyor. Çünkü burada dikkat çekmek, aynı zamanda hedef olma riskini de beraberinde getiriyor. Görünürlük, bazen gücü ve direnci temsil ederken, bazen de tehlikeye davetiye çıkarıyor.
“Ama bu durum beni sindirmedi. Aksine, bu zorluklar kimliğime daha sıkı tutunmamı sağladı. Özellikle akranlarım arasında açık bir kitap gibiyim; kendimi saklamak gibi bir çabam yok. Onların arasında kendim olabilmek, dışarıdaki baskıya rağmen içimde bir huzur ve denge yaratıyor. İnsanlar benim kim olduğumu biliyor ve bu, bana mücadele etme gücü veriyor.”
TIKLAYIN - “Ne kadar çoksak o kadar görünürüz”
“Resmi yollarla örgütlenmek imkansız hale geliyor”
Akranlar arasındaki dayanışmanın gücü akademi içinde maalesef etkisini yitiriyor. Akademisyenler de kendi içlerinde meseleyi başka başka görüyorlar. Nefretle bakanların söylemlerine öğrenciler, gelecek kaygısı ve akademik notlar ve değerlendirmeler yüzünden sessiz kalmak durumunda.
“Hocaların kimi zaman yaptığı mikroagresyonlar ya da alttan alttan yaptıkları fobik şakalar, bana onlara karşı mesafeli olmam gerektiğini sürekli hatırlatıyor. Çünkü fobik bir tavra ya da mikroagresyona karşı koymak, bir öğrenci olarak oldukça zor. Bu durum, akademik alanda kimliğin açık bir şekilde var olmayı güçleştiriyor.”
Üniversite yönetimi açısından da durum hiç farklı değil. Öğrencilerin topluluk kurmaya, etkinlik yapmaya, afiş asmaya izni yok:
“Kurulacak kulüpler, yapılacak etkinlikler, asılacak afişler kısacası her şey, ama her şey dekanlığın onayından geçmek zorunda ve bu onay mekanizması, bizim gibi anahtar grupları tamamen dışlamak üzerine kurulu gibi. Dekanlıklar LGBTİ+’lara dair en ufak bir şeyi dahi desteklemiyor. Hal böyle olunca, resmi yollarla örgütlenmek imkansız hale geliyor.”
Fakat öğrenciler bir şekilde alternatif yaratabilmişler. Haberlerin hızla yayıldığı küçük bir şehirde alternatifi uygulamanın riskli olduğunu ancak başka çareleri de olmadığını söylüyor Mavi:
“Tabii biz de bu duruma tamamen teslim olmuyoruz. Daha küçük gruplar halinde, bireysel çabalarla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Sosyal medya üzerinden iletişim kurmak, küçük gruplar halinde buluşmalar düzenlemek ya da genel öğrenci etkinliklerine kendi renklerimizi katmak kullandığımız basit yöntemlerden bazıları. Bir yandan, bu yöntemlerle bile olsa dayanışma göstermek, resmi bir topluluk olmamanın eksikliğini tam olarak doldurmasa da dayanışma duygusunu hissetmek için biraz olsun yeterli oluyor.”
TIKLAYIN - “Sanki biz yokuz gibi davranılıyor”
“LGBTİ+ karşıtlığı, büyükşehirleri de aynı derecede tehlikeli hale getirebiliyor”
Mavi, büyükşehirdeki üniversitelerde öğrenci olmanın görece daha avantajlı olduğunu düşünse de nefretin Türkiye’nin her yerinde olduğunu, dolayısıyla tehlikesiz yaşayabilmenin söz konusu koşullar altında mümkün olmadığı kanaatinde:
“Topluluk bulmak, dayanışma ağına katılmak burada çok daha kolay. Mesela Onur Yürüyüşleri, kuir sanat etkinlikleri, kuir dostu mekânlar ya da sivil toplum örgütleri insanı hem güçlendiriyor hem de yalnız olmadığını hissettiriyor ki bu gerçekten çok kıymetli. Kimliklerini daha rahat sergileyebiliyorlar çünkü bir topluluğun parçası olduklarını, kendi seslerini duyurabildiklerini görüyorlar. Çevrende senin gibi düşünen, senin gibi hisseden insanları görmek, seninle benzer deneyimleri yaşayan insanların hikâyelerine şahit olabilmek toplumun genelinde var olmanın getirdiği o yalnızlık hissini büyük ölçüde azaltıyor. Taşrada böyle bir destek ağı bulmak ya çok zor ya da çoğu zaman olduğu gibi hiç mümkün değil.
“Öte yandan tüm Türkiye'de bir gerilim hattı gibi hissedilen LGBTİ+ karşıtlığı, büyükşehirleri de aynı derecede tehlikeli hale getirebiliyor, hatta bazen bu tehlike kendini daha fazla hissettirebiliyor. Fakat ister kozmopolitte yaşa istersen küçük bir ilçede senin peşini asla bırakmayacak ve Türkiye'nin her bir tarafını kaplamış kuirfobi olduğun yadsınamaz. Türkiye'deki kuirfobi, aslında çok derinlere kök salmış ve toplumsal normlara, geleneksel değer yargılarına sıkı sıkıya bağlı bir sorun. Bu, sadece bireylerin kişisel önyargılarıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda devlet politikaları, medya temsilinin eksikliği ve sosyal baskılarla da besleniyor. O yüzden Türkiye'de bir lubunya olmak zor ama kozmopolit olmayan, az nüfuslu bir şehirde kuir olmak benim deneyimlerime göre çok daha zor.”
Dayanışma, yalnızlıkla da engellerle de nefretle de mücadelenin en hakikatli ve çözümcül yolu. Mavi’nin hikâyesinden çıkan kıymetli detaylardan biri de bu:
“Sonuçta işin sonunda nerede olursak olalım, bizi güçlü tutan şey aynı; dayanışma, umut ve kendimize sıkı sıkıya tutunmak. Ayrımcılıktan ve fobiden uzak gökkuşağının her rengi gibi güzel bir gelecek dileğiyle.”
* Bu metin tamamen gerçek olaylara ve birebir yapılan bir röportaja dayanmaktadır. Ancak, görüşme yaptığımız kişinin güvenliğini korumak amacıyla bazı kişisel bilgiler olay akışını etkilemeyecek şekilde değiştirilmiştir. Bu düzenlemeler, hikâyenin bütünlüğünü ve özünü korumakla birlikte, katılımcının kimliğini ifşa edecek unsurları gizlemeyi amaçlamaktadır.
Etiketler: insan hakları, eğitim, kent hakkı, özel haber, beda, araştırma, inceleme, yorum