06/04/2025 | Yazar: Alican E
Alican E. hazırladı: LGBTİ+’lar, olumlu bir gelişmenin öznesi olmaya bu hafta da hasret kaldı: Yine baskı, şiddet, nefret.

Tıklayın-Geçen hafta: Kaos haftalık gündem
Erdoğan’ın nefret söylemi diyeti sadece iki hafta sürdü
“Cinsiyetsizleştirme”, “sapkın ideolojiler” ve “LGBT belası”: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki hafta önce partisinin grup toplantısında LGBTİ+’lardan bu ifadelerle söz etmişti. Erdoğan, LGBTİ+’ları bir tehdit olarak göstermeye kaldığı yerden devam ediyor.
Cuma günü 9. Milli İrade İftarı'na katılan Erdoğan, iftarda da konuyu LGBTİ+’lara getirdi. Etkinliğe ev sahipliği yapan Milli İrade Platformu, üç yıldır LGBTİ+’ları hedef almak için Büyük Aile Buluşması adıyla gerçekleştirilen nefret mitinglerinin düzenleyicileri arasında.
Erdoğan konuşmasında LGBTİ+’ları “musibet” diye damgaladı ve “toplumu ve insanı ifsad eden, devleti zayıflatan popüler akımların” eskisi kadar rağbet görmediğini iddia etti. Cumhurbaşkanı, LGBTİ+’lara yönelik tüm dünyada yükseldiğini savunduğu tepkileri sözlerine kanıt olarak gösterdi.
Sansür iddiasını reddeden İstanbul Film Festivali, sanatçıların cezalandırılmasına da “toplumsal diyalog önemli” cevabı verdi
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), yıllardır yer verdiği kuir filmlerden oluşan “Nerdesin Aşkım” seçkisini, 44. İstanbul Film Festivali (İFF) programından kaldırması geçen haftanın önemli gündem maddelerinden biriydi. İstanbul Onur Haftası Komitesi’nin festival için boykot çağrısı yapmasının ardından, festival ekibi basına gönderdiği mesajda, sadece film programının bölümlerinde değişiklik yapıldığını savundu, içeriğin etkilenmediğini söyleyerek eleştirileri geçiştirdi. Onur Haftası Komitesi, festivalin sansür iddialarına somut bir yanıt vermediğini ifade ederek boykota çağrısına devam ettiklerini açıkladı: “Ne sansür yok diyen bir tavır var, ne de olanları samimiyetle açıklama çabası. Festival geçmişte de her sansür vakasında gelen tepkileri böyle karşılıyor.”
Boykot çağrılarının ardından, seçkinin kaldırılmasına karşı bir adım da Pembe Hayat KuirFest’ten geldi. İFF’nin başlangıç tarihlerinin karşısına mini bir festival takvimi koyduğunu açıklayan KuirFest, İFF’ye de çağrıda bulundu: “Geç değil, sorumluluk alın, farkında olun!” Kürasyon tercihinin “politikadan bağımsız” bir düzenleme olarak sunmaya çalışan yaklaşıma tepki gösteren KuirFest, İFF’nin “kuir temsili bir zorunluluk değil, lütuf gibi sunduğunun altını çizdi.
KuirFest, “Buradayız Aşkım!” seçkisi kapsamında başvuruların başladığını ve mekan bilgisi ile detaylı programın başvuranlara 8 Nisan’da iletileceğini duyurdu.
Kuir filmler tarafında bunlar yaşanırken, İstanbul Film Festivali, 4 Nisan’da bir mesaj daha yayınlayarak “her koşulda sanatçılarımızın düşüncelerini ifade edebilmelerinin önemine inanıyoruz” açıklaması yaptı. Festivalin bu mesajı, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından gelen ekonomik boykot çağrısına destek olduğu için gözaltına alınan, işinden edilen ve hedef gösterilen sanatçılara yönelik sessizliğine gelen tepkilere cevap niteliği taşıyordu. Ancak özellikle öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği bir festivalden gelen bu açıklama, öğrenci tutuklamalarına ve sanatçıların gördüğü baskıya karşı ürettiği söylemin zayıflığı nedeniyle yine tepkiyle karşılandı.
Dünyanın fobisi bitmiyor
Alice Serov’un (17) ölümü, Velvele’den Alican E.’nin ifade ettiği üzere, transfobik şiddetin, cezasızlığın, devlet ihmallerinin mültecilere reva gördüğü hayatın neye benzediğini dünyanın gözüne sokan acı örneklerden biri oldu.
LGBT Asylum Support’ın aktardığına göre, Rusya’dan kaçan Alice, 2023’te Hollanda’ya sığınma talebinde bulundu. 16 yaşında olmasına rağmen, rehbersiz şekilde yetişkin kampına yerleştirilen Alice 28 Aralık 2023’te tecavüze uğradı. Hak örgütü, intihara teşebbüs edebileceği raporlanmış olmasına rağmen Alice’in psikolojik destekten ve hormona erişim hakkından mahrum bırakıldığını söyledi. 27 Mart 2025’te yüksek dozdan hayatını kaybeden Alice’in bir gün önce intihardan söz ettiği aktarıldı. Rusya kaynaklı haber sitesi VotTak, Ukrayna işgalinin başından bu yana en az altı LGBTİ+’nın Hollanda’daki mülteci kamplarında hayatını kaybettiğini bildiriyor.
Avrupa’nın orta yerinde mültecilere yönelik bu ihlaller yaşanırken, ABD’de trans karşıtı nefret siyaseti son hızda ilerlemeye devam ediyor.
20 yaşındaki Marcy Rheintgen, transların kamusal alanlardaki tuvalet kullanım hakkını engelleyen yasayı protesto etmek için ellerini yıkamaya girdiği tuvaletten, Florida eyaleti yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle gözaltına alınarak çıkarıldı.
Doğumda atanan cinsiyete uygun tuvalet kullanmayanları cezalandırmayı hedefleyen suç, ikinci derece bir kabahat olarak tasarlanmış. Kanun 2023’te yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, Marcy Rheintgen'in tutukluluğunun, bu kapsamdaki ilk tutuklama olduğu ifade ediliyor. Mayıs ayında mahkemeye çıkması beklenen Rheintgen, suçlu bulunduğu takdirde 60 güne kadar hapis cezası alabilir.
Mart biterken, LGBTİ+ görünürlüğüne yönelik bir yasak haberi daha geldi. Utah, okullarda ve tüm kamu binalarında LGBTİ+ bayrağı asılmasını yasaklayan ilk eyalet oldu. 7 Mayıs'tan itibaren, ABD bayrağı, Utah eyaleti bayrağı ya da askeri bayrakların haricinde başka bir bayrak asan kamu kuruluşlarına, günde 500 dolar para cezası kesilecek. İtalya’da geçen hafta benzer bir karara imza atılmış; aşırı sağcı Meloni liderliğindeki hükümet, okullarda cinsiyet açısından kapsayıcı sembollerin kullanılmasını yasaklamıştı.
Kamusal alanlarda bu gelişmeler yaşanırken, dijital medya da LGBTİ+ karşıtı siyasetten nasibini almaya devam ediyor. ABD'de televizyon yayınlarını düzenleyen hükümet kurumu Federal İletişim Komisyonu (FCC), medya şirketlerine yönelik baskının son işareti olarak, Disney'in çeşitlilik ve kapsayıcılık uygulamalarına (DEI) yönelik soruşturma başlattığını duyurdu. Başka bir ifade ile, Disney’in eşitliği ve kapsayıcılığı gözeten uygulamalarından suç üretilmeye çalışılıyor.
“Trans olmak suç değildir!”
31 Mart Uluslararası Trans Görünürlüğü Günü’nün bu yıl Türkiye’deki translar için anlamı daha büyüktü. Transların yaşamını kutlayan ve trans haklarına farkındalık yaratmayı amaçlayan 31 Mart’tan bir ay önce, transların var oluşlarını hedef alan ve sağlığa erişim hakkını gasp eden bir yasa taslağı gün yüzüne çıktı.
Kamusal alandaki görünürlükten cinsiyet uyum süreçlerine kadar, transların var oluşundan suç üretmeye çalışan teklifin transların hayatını nasıl tehdit ettiğini ve söz konusu taslağa karşı mücadele pratiklerinin nasıl şekillenmesi gerektiğini Kaos GL’den Oğulcan Özgenç, trans aktivistlere sordu.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden Destina, uzun süredir trans aktivizminin içinde olan biri olarak, böylesine yoğun bir baskı dönemiyle daha önce hiç karşılaşmadığını söylerken, tasarının doğrudan insanların hayatına mal olabilecek bir tehdit içerdiğini vurguladı.
Yasayı değerlendiren Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel, “hak ve özgürlükler bakımından onarması zor ihlallerin bir habercisi” vurgusu yaparken; Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Melis Arslan da “mücadele sadece transların ve aktivistlerin değil, tüm toplumun sorumluluğu” olduğunu hatırlattı. 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’nden Ani ise teklifin yasalaşması halinde, işten çıkarmaların, ev kiralama reddinin ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmaların daha yaygın ve sistematik hale gelebileceğine işaret etti.
Trans Görünürlüğü Günü dolayısıyla pek çok örgüt direniş ve dayanışma mesaj yayınlarken, LGBTİ+’lar bir yandan kayıplarını anmaya devam etti.
Galatasaray Üniversitesi LGBTİ+ topluluğu Lion Queer, sosyal medyada yayınladığı mesajda, 2025’in başında kaybettikleri sıra arkadaşları, İletişim Fakültesi 1.sınıf öğrencisi Bircan’ın acısının hala taze olduğunu ifade etti. Hükümetin her zaman ilk olarak translara savaş açtığını vurgulayan açıklamada, “Bircan’ın sesi olmaya devam edeceğiz” mesajı verildi.
Tutuklu öğrencilerden direniş, sıra arkadaşlarından dayanışma mesajları
19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 100’e yakın CHP’li ismin “yolsuzluk” ve “terör” iddiasıyla gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolarda çoğunluğu öğrencilerden oluşan 301 kişi tutuklandı. Anayasal hakkını kullananlara yönelik baskıdan LGBTİ+’lar da nasibini aldı, Bursa, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde eylemlere katılanlar, Ramazan Bayramını cezaevinde geçirdi.
Tutukluluğu devam eden öğrencilerin mesajları, bu hafta avukatları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıldı. İstanbul’da gözaltına alınarak tutuklanan Direnişin Renkleri aktivistlerinden Meryem, “içeride muazzam bir dayanışma” olduğunu söylerken; erkekler koğuşundan aldıkları haberleri aktararak, özellikle LGBTİ+’ların hapishane koşullarında gördüğü şiddetin teşhir edilmesi için çağrıda bulundu. Galatasaray Üniversitesi’nin LGBTİ+ öğrenci topluluğu Lion Queer ise “Tutuklu sıra arkadaşımız Jana’dan mektup var!” mesajıyla bir gönderi paylaştı: “100-200 kişiyi tutuklayarak bitirebilecekleri bir şey değil. Dışarda 1 kişi dahi kaldığımız sürece sürecek bir hareket.”
Bu hafta ayrıca, üniversiteli LGBTİ+ topluluklarından gözaltı süreçlerindeki “kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet, işkence ve çıplak arama suçlarına” karşı ortak açıklama geldi. Mücadele alanlarındaki kapsayıcı dil ihtiyacına da vurgu yapılan mesajda, tüm üniversite toplulukları akademik boykota davet edildi.
Duruşmada uyuyakalan savcı sanıklara ceza istedi
2024 Onur Haftası’nda, Eskişehir’de yapılması planlanan basın açıklamasına katılmak isterken gözaltına alınan on kişi hakkında açılan davada mütalaa açıklandı. Yaklaşık dört saat süren ve savcının uyuyakaldığı duruşmada maruz kaldıkları polis şiddetini anlatan sanıkların tamamının cezalandırılması istendi. Henüz basın açıklaması yapamadan gözaltına alınan 10 kişi hakkında, “2911 sayılı kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” ve “kamu görevlisine direnme” iddiasıyla dava açılmıştı.
Polis şiddetinden hiç bahsedilmeyen bilirkişi raporunun dosyaya girmesinin ardından açıklanan mütalaada, gazetecilerin de kayıt altına aldığı polis şiddeti “orantılı güç kullanarak etkisiz hale getirmek” olarak savunuldu.
Yıldız Tar: “Hem hak savunuculuğum hem de gazeteciliğim cezalandırılıyor”
21 Şubat’ta Halkların Demokratik Kongresi’ne (HDK) yönelik operasyon kapsamında tutuklanan KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar, PEN Norveç’e konuştu.
İddianamenin henüz hazırlanmadığını ancak “terör örgütü üyesi olmakla” suçlandığını ifade eden Tar, telefon dinlemelerinin hukuksuz olduğunu hatırlatırken suç isnat edilen hadiselerin “fıkra gibi” olduğunu söyledi.
Öğrenciyken gerçekleştirdikleri 8 Mart kutlamasının, mensubu olduğu LGBTİ+ öğrenci topluluğunun etkinliklerinin ve gazeteci sıfatıyla gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinin soruşturmaya dahil edildiğini aktaran gazeteci, “Tam da 2025 Aile Yılı ilan edilmişken LGBTİ+ haklarını merkezine alan bir internet gazetesinin genel yayın yönetmeninin tutuklanmasını yorumlamayı ise size bırakıyorum” ifadelerini kullandı.
Etiketler: insan hakları, kadın, medya, kültür sanat, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, dünyadan, sağlık hakkı, özel haber, yıldız tar için gazetecilik için, kaoshaftalıkgündem