15/02/2021 | Yazar: Yıldız Tar

LGBTİ+ hakları karşıtlığını daha kurulmadan başlatan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun 2016’dan bu yana LGBTİ+’ları nasıl hedef gösterdiğini ve ayrımcılık uyguladığını derledik.

Kronoloji: Adında insan hakları ve eşitlik olan bir kurumun LGBTİ+ hakları karşıtlığı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Çizim: Berrin Simavlıoğlu / KaosGL.org için stok görsel

Görev alanları arasında “ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik”, “ulusal önleme mekanizması” ve “insan haklarının korunması ve geliştirilmesi” olan bir kurum var. Adı da Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK).

2016 yılında aynı isimli kanunla kurulan TİHEK’in sitesinde misyonu şöyle açıklanıyor: “İnsan haklarını korumak ve geliştirmek, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması için çalışmak, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek.”

Türkiye İnsan Hakları Kurumu adıyla 2012’de kurulan, 2013’te Bakanlar Kurulu kararı ile ulusal önleme mekanizmasına dönüşen ve 2016’da ismi değişerek Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu adını alan bu kurum, söz konusu LGBTİ+’ların insan hakları olduğunda önlemek yerine sistematik hak ihlallerini uyguluyor ve yaygınlaştırıyor.

20 Nisan 2016 tarihli ve 6701 sayılı “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu” ile kurulan TİHEK’in kurulduğu günden bugüne kadar LGBTİ+’ların insan haklarına dair icraatlarını derledik.

Daha kurulmadan ayrımcılık

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulması hakkında yasa tasarısı Şubat 2016’da TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda incelendi. CHP ve HDP’nin tasarıya ‘cinsel yönelim ve cinsel kimlik’ eklenmesi talepleri AKP’nin homofobik tepkisi sonucu kabul edilmedi. HDP, komisyon çalışmalarından çekildi.

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığı kapsam dışında tutan tasarı alt komisyona gönderilebilecekken AKP'nin ısrarı sonucu komisyon tarafından incelenip doğrudan oylanmak üzere meclise iletildi. Böylece tasarının alt komisyonda daha detaylı incelenmesi önlenmiş oldu. Muhalefetin ve sivil toplumun önergelerini sunması için yeterli vakit tanınmadı.

Hükümet’in hazırladığı cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hal, sağlık durumu, engellilik ve yaşa dayalı ayrımcılığı yasaklayan ancak LGBTİ+’ları ve taleplerini görmezden gelen tasarının komisyondaki görüşmeleri sırasında tartışma yaşandı.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ise sivil toplumun görüşleri alınmadan hazırlanan ve LGBTİ’leri bütün taleplere rağmen görmezden gelen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun insan haklarını güçlendireceğini iddia etti.

LGBTİ+ örgütleri ve sivil toplum tepki gösterdi

50 LGBTİ örgütü “İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Yasası’nda eşcinsel, biseksüel, trans ve intersekslere ayrımcılık yapma!” diyerek basın açıklaması yayınladı. Sivil toplum örgütleri LGBTİ’lere ayrımcılık yapan, insan hakları oluşumlarını süreçten dışlayan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun Tasarısı’na karşı kurumsal ve bireysel imza kampanyası başlattı. TBMM’ye seslenen örgütler, “Bizler, Türkiye’de insan hakları, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik için çalışan sivil toplum örgütleri olarak, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile sunulan yapının ve öngörülen çerçevenin, gerekçesinde belirtilen amaç ve işlevi gerçekleştirme imkanı olmadığına dikkat çekiyoruz” dedi.

LGBTİ+’ları yok sayan insan hakları kurumu kuruldu

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığı görmezden gelen, LGBTİ+’lara ayrımcılık yapan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu 20 Nisan 2016’da Resmi Gazete’de yayınlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 6 Nisan’da görüşülerek kabul edilen kanun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da onaylamasıyla resmen yürürlüğe girdi.

LGBTİ+ örgütlerinden rapor: Ayrımcılık yasağı ve TİHEK

Pembe Hayat ve Kaos GL Derneği’nin birlikte yayınladığı, Av. Ezgi Duman’ın hazırladığı ve editörlüğünü Av. Emrah Şahin’in üstlendiği “Ayrımcılık Yasağı Ve Türkiye İnsan Hakları Ve Eşitlik Kurumu Raporu” ise 2017’de yayınlandı. Beş bölümden oluşan raporda, uluslararası hukukta ve yerel mevzuatta ayrımcılık yasağı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı bağlamında ele alındı.

Rapor, 2006 yılında İnsan Hakları Ortak Platformu ve Uluslararası Azınlık Hakları Komisyonu tarafından gündeme getirilen “Ayrımcılık Mevzuatı ve Eşitlik Kurulu Yasa Tasarısı”nın ardından alanda çalışan, konunun birebir muhatabı olan örgütlerin katılımıyla oluşturulan “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu”nun (TİHEK) bambaşka bir şeye dönüştüğünü ifade etti. TİHEK’in, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerilerini dikkate almadan oluştuğunu ve bu süreçte en çok LGBTİ+ örgütlerinin önerilerine tepkisiz kalındığını belirten Rapor’un hazırlanma gerekçesi şöyle belirtildi: “TİHEK’i ayrımcılıkla mücadele bazında ele almak amacıyla ve bundan sonraki aşamalarda gerek yasal düzenlemeler, gerek uygulamalar bakımından olumlu gelişmelere katkı sunması temennisiyle yazıldı.”

TİHEK, LGBTİ+’lara ayrımcılığın merkezine dönüştü!

TİHEK, ilerleyen yıllarda uygulama, açıklama ve etkinlikleriyle LGBTİ+’ların insan haklarını yok saymakla yetinmeyen ve bu hakları bilfiil ihlal eden bir kuruma dönüştü.

Başbakanlık İnsan Hakları Eski Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Üyesi Mehmet Altuntaş, 2018’de sosyal medya hesabında Onur Yürüyüşü’nü hedef gösterdi. Uluslararası Af Örgütü’nün İstanbul Onur Yürüyüşü’ne dair paylaştığı paylaştığı bir tweetin altında, “Onur mu ne onuru, ne aşkı! Aşk iki ayrı cins arasında olur. İlahi yaratılış da doğa da bunu söyler. Bu bir gericiliktir. Doğaldan geriye, ilkelliğe doğru dönüştür” yazdı.

Ankara’da iki trans kadın 10 Ağustos 2018’de Cinnah Otel’e alınmadı. Pembe Hayat, mal ve hizmetlere erişimde ayrımcılık yasağını Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu’na taşıdı. TİHEK, başvuruyu “Cinsel kimlik ayrımcılık temeli sayılmıyor” gerekçesi ile reddetti.

2019’a gelindiğinde TİHEK, ayrımcılığı düzenlediği etkinliklere de taşıdı. “Ailenin Korunması Hakkı Sempozyumu” düzenleyen ve sempozyumda LGBTİ+’ları hedef alan nefret söylemini yaygınlaştıran kurum; sempozyumun sonuç bildirgesinde de LGBTİ+ haklarını hedef aldı.

Sempozyumun sonuç bildirgesinin dokuzuncu maddesinde; “Aile Kurumuna Olumsuz Etkileri Olan Ulusal ve Uluslararası Normlar Gözden Geçirilmeli, Tarafı Olunan Uluslararası Norm veya Denetim Yapan Mekanizmaların Aile Yapısı İhraç Etme Şeklindeki Yaklaşımından Sakınılmalıdır” çağrısı yapıldı.

Sonuç bildirgesinde “hemcinslerin partner yaşamı asla ailenin alternatifi değildir” denildi:

“Sağlıklı toplumun temeli meşru nikâhla kadın ve erkeğin kurduğu ailedir. Bunun dışında aile kavramı yerine ikame edilmeye çalışılan günümüz yaşam tarzının toplumlara dayattığı “beraberlik”, “partner yaşam”, “birliktelik” v.b. ifadeler de aile kurumuna zarar vermektedir.  Ayrıca, hemcinslerin “partner yaşamından” yeni nesiller üreme imkanı olmadığından bu tür birliktelikler asla ailenin alternatifi değildir.”

Bildiride ayrıca şu ifadeler yer aldı: “İnsan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer almaktadır.”

İstanbul Sözleşmesi de TİHEK’in hedefindeydi!

TİHEK, İstanbul Sözleşmesi’ni de hedef aldı. Sempozyumun bildirgesinde sözleşmeye uymama çağrısı yapıldı:

“Bu bağlamda, aile kurumuna olumsuz etkileri olan ulusal ve uluslararası normlar gözden geçirilmelidir. Ailenin korunması konusunda BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi esas olmalıdır. Bu beyannamenin kabul edildiği tarihte aileye yüklenen anlam muhafaza edilmeli, sonraki uluslararası sözleşmelerde tenakuz teşkil eden hükümler gözden geçirilmeli, değiştirilmesi talep edilmeli, milletlerarası emredici hukuk normu ile çatışan antlaşmaların batıl olacağı dikkate alınmalı, gerekirse feshedilmelidir.

“Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi maksadıyla uluslararası alanda getirilmeye çalışılan düzenlemelerden 2011 tarihli Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin çözüm getiren yanlarının yanısıra sorun yaratmaya müsait yanlarının olması, Sempozyumda yapılan sunumların ortak tespitleri arasındadır. 2011 tarihli İstanbul Sözleşmesine imza koyan Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin dahi geçen süre içerisinde sözleşmeyi onaylamamaları ve sözleşmeye çekince koyan ülkelerin koymuş oldukları çekinceleri kaldırmamaları sözleşmeyle ilgili ciddi sorunların olduğunu ortaya koymaktadır.

“Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddette esas alınan İstanbul Sözleşmenin sadece kadını öncelemesi, farklı kültürlerde farklı şekilde yaşanılan aile hayatını ve aile içerisindeki diğer bireyleri dikkate almaması, sözleşmenin diğer uluslararası temel belgelerle ve düzenlemelerle çelişmesi, Türkiye gibi sözleşmeyi onaylayan ve uygulayan ülkelerde, uygulamada çok ciddi sorunlara yol açmaktadır.”

Kaos GL’den açıklama: TİHEK insan hakları ihlallerini meşrulaştırıyor

Kaos GL Derneği, 2019’da TİHEK’in bütün bu uygulamalarına ilişkin açıklama yayınladı. Dernek, “Kısa adı TİHEK olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, LGBTİ+’ları yok sayan bir kanun ile kuruldu ve yola çıktı. Bugün, kanununun ruhuna uygun olarak translara yönelik apaçık bir ayrımcılığa ilişkin başvuruyu reddetmekten çekinmeyen, düzenlediği sempozyumda LGBTİ+’lara yönelik apaçık nefret söylemlerinin dile getirildiği ve LGBTİ+ kişilerin insan onurlarının kutlandığı Onur Yürüyüşü esnasında üyesinin dahi homofobik açıklamalar yapmaktan çekinmediği bir “insan hakları” kurumu olarak icraatlarına devam ediyor” dedi.

TİHEK’e hormonlu domates

TİHEK’in LGBTİ+ hakları karşıtı politikalarının ayyuka çıktığı 2019’da, İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası kapsamında kuruma hormonlu domates de verildi. 15. Hormonlu Domates Ödül Töreni’nde gecenin ilk ödülü kurum kategorisinde verildi. Kıyasıya geçen oylama sonucu bu sene bu kategoride iki kuruma ödül verildi. Hormonlu domatesler “Cinsel kimlik ayrımcılık temelleri arasında sayılamaz” diyen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile kendisine LGBTİ+’lara dönük ayrımcılıkla ilgili yöneltilen sorulara nefret söylemiyle yanıt veren, “Normal değil, patolojik, haddi aşıyor, helak edici büyük günah, yapısal bozukluk, hak değil batıl davası!” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı’na gitti.

Hükümet, LGBTİ+ hakları sorusuna TİHEK’le yanıt verdi

Türkiye Hükümeti Dışişleri Bakan Yardımcısı Ocak 2020’de Birleşmiş Milletler’de (BM) 16 devletin LGBTİ+ hakları ile ilgili tavsiye ve eleştirilerine yanıt verdi. Tavsiyeler Türkiye'nin Evrensel Periyodik İnceleme toplantısında yöneltildi.

Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı; Ankara’da iki yılı aşkın bir süredir süresiz LGBTİ+ etkinlik yasağıİstanbul’da Onur Yürüyüşü’nün 2015 yılından beri yasaklanması, geçtiğimiz sene Mersinİzmir ve Antalya’da Onur haftalarının yasaklanması, İstanbul’da Queer Olympix spor etkinliğinin yasaklanmasına rağmen Türkiye’de LGBTİ+’ların toplantı ve gösteri özgürlüğü olduğunu iddia etti. Kaymakçı, “Toplantı ve gösteri özgürlüğü ile ilgili olarak, 2017 yılında LGBTİ’ler 97 faaliyet yaptı. Bunlara 20 bin kişi katıldı. 119 kişi şiddet nedeniyle gözaltına alındı. Sistematik bir yasaklama yok” dedi.

Bakan Yardımcısı, geçtiğimiz yıl Valiliğin belirlediği toplantı ve gösteri yürüyüşü mekanlarından olan Bakırköy’e İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü başvurusunun dahi reddedilmesini de görmezden gelerek şöyle devam etti: “Galatasaray Meydanı turistik bir alan olduğu için Cumartesi Anneleri ve LGBT topluluğunun protestolarına izin verilemez.”

Kaymakçı, yasalarda LGBTİ+ haklarının açıkça korunmamasını ise şu ifadelerle savundu: “Anayasamızın 10. Maddesine “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Buradaki “ve benzeri” ibaresi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini kapsıyor. Dolayısıyla cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin diğer yasalarda geçmesine gerek yok.”

Öte yandan BM, AK, AB ve pek çok insan hakları örgütü anayasa ve yasalarda cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve cinsiyet özelliklerinin açıkça yer almasının insan haklarının kullanılabilmesi için öneminin ve gereğinin altını çiziyor.

Hükümet devlet raporunun hazırlanma ve İnsan Hakları Eylem Planı sürecinde “tüm paydaşlarla” görüşüldüğünü de iddia etti ancak bu süreçlerde LGBTİ+ örgütleriyle hiçbir iletişim kurulmadı.

Kaymakçı nefret suçlarına ilişkin ise 2014 yılında mevzuat geliştirildiğini ve “o tarihten beri nefret suçları ile mücadele edildiğini” söyledi. Öte yandan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kriterlerine göre Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin birincil mevzuat ve ikincil mevzuat yok. Bakan Yardımcısının ima ettiği mevzuatta ise cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadeleri yer almıyor.

Bakan Yardımcısı ayrımcılık ve nefret suçları ile etkin mücadele edildiğini öne sürse de ayrımcılıkla mücadele ile görevli Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kanununda cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ifadeleri yer almıyor. Korunan kategoriler arasında “ve benzeri” ibaresi de yok. TİHEK’e LGBTİ+’ların başvuruları reddediliyor. TİHEK yetkilileri sistematik olarak LGBTİ+’ları hedef alan açıklamalar yapıyor. Ayrımcılık ile mücadeleden sorumlu Ombudsman da nefret söylemi yaymaya devam ediyor.

LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu’nda özel bölüm: TİHEK ve Kamu Denetçiliği

Kaos GL Derneği, 2019 yılına ait LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu’nu 17 Mayıs 2020’de yayınladı. Av. Yasemin Öz’ün hazırladığı raporda; 2019 yılında LGBTİ+’ların insan haklarına erişimini engelleyen uygulama ve insan hakları ihlallerine ilişkin vakalar yer alıyor.

Raporda bu başlıkların dışında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kamu Denetçiliği Kurumu karar ve uygulamaları da ayrıca yer aldı. Bu durum şöyle açıklandı:

“2019 yılı raporumuzda, önceki yıllardan farklı olarak, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kamu Denetçiliği Kurumu karar ve uygulamalarını ayrı başlıklar altında detaylı incelemeyi seçtik. Zira her iki kurumun da doğrudan insan hakları ihlalleri, ayrımcılık ve kamudaki hukuka aykırı uygulamalara ilişkin kurulmuş ve görevlendirilmiş olmalarına rağmen, konu LGBTİ+’lara geldiğinde, ayrımcı karar ve uygulamaları hayata geçirdiklerini, hak ihlallerini gidermek için görevlendirilmiş bu kurumların başlı başına kendilerinin LGBTİ+ dışlayıcı yaklaşımlar sergileyebildiklerini gördük.”


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam