03/03/2022 | Yazar: Ali Erol
Şubat ayında LGBTİ+’lar için gökkuşağı “köşe”leri Evrensel, Sözcü ve Antakya Gazetesi yazarlarından geldi
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan 2022 Şubat ayı pozitif “köşe”leri Evrensel, Sözcü ve Antakya Gazetesi yazarlarından derledik.
Evrensel, M. Sinan Birdal: “Devlet-kurucu bir strateji olarak homofobi”
Evrensel yazarı M. Sinan Birdal, gerici koalisyonların kadınlara ve toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı sürdürdükleri amansız mücadelenin seyrini kaydettiği köşe yazıların ardından son olarak, “LGBTİ+ hakları… Üreme hakları… Cinsel eğitim ve toplumsal cinsiyet eğitimi… Demokrasi…” olmak üzere “cinsel vatandaşlık” (sexual citizenship) kavramı altına topladığı beş hak öbeğinin toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin hedefinde olduğunu kaydetmişti.
Evrensel yazarı Birdal, Şubat ayındaki “Genelge hukuku” başlıklı köşe yazısında, “Basın ve Yayım Faaliyetleri” başlığını taşıyan ve milli-manevi değerler, aile, çocuklar ve gençlerin korunması adına sansür uygulamalarının yürürlüğe konulması talimatını içeren 2022 yılının ilk cumhurbaşkanlığı genelgesinden hareketle “genel ahlak”, “kamu düzeni”, “adap” gibi genel ifadelerin hukukun üstünlüğüne karşı barındırdığı olası tehdit özelliklerine dikkat çekiyor.
“Genelge hiçbir somut örnek vermiyor, tehdit var diyor ancak tehdidin ne olduğunu açıklamıyor. Aile, gençler, çocuklar hedef alınıyor diyor, ancak kimin hedef aldığından, yani failden, bahsetmiyor. Genelgenin yüklemleri edilgen: “Mesaj verilmeye çalışılıyor”. İyi de kim bu mesaj vermeye çalışanlar? “Toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetler” olduğunu biliyoruz, ama kim bu faaliyetlerin failleri bilmiyoruz, öyle mi?
Hal böyle olunca bu faaliyetlerin hayal ürünü olduğu da tartışılır, hayali faaliyetler üzerinden geniş bir kesimin fail olarak damgalanma tehdidiyle karşı karşıya olduğu da konuşulur. Nitekim somut tespitlerden kaçınan genelgenin dili tam bir gayrinizami propaganda metnini andırıyor. Böylece cevabı ancak önümüzdeki gelişmelerle kesinleşecek esas soruya geliyoruz: Neden şimdi?”
Evrensel yazarı M. Sinan Birdal’ın Şubat ayından ikinci köşe yazısı “Homofobi ve devlet” başlığını taşıyor. Amerikalı siyaset bilimci Michael Bosia’nın “Devletler neden harekete geçerler? Homofobi ve kriz” adlı makalesini okuyan Evrensel yazarı, “devlet aktörlerinin neden homofobik politika ve söylemlere başvurdukları” sorusunu soran Bosia’nın, “Devlet homofobisinin LGBTİ+’ların toplumsal bir hareket olarak örgütlü olup olmadığından bağımsız bir şekilde, çok farklı bölgesel, dinsel, kültürel bağlamlarda, farklı rejimlerde, farklı tarihsel tecrübe ve kapasiteye sahip devletlerde benzer özelliklere sahip (modüler) olduğuna dikkat çektiğini” aktarıyor.
“Bu bağlamda devlet aktörlerinin eylemlerini kişisel inanç, gelenek-görenek veya LGBTİ+ taleplerinin yükselmesiyle açıklamaz. Tersine Bosia’ya göre esas soru devletin inancı, geleneği ve kimlikleri nasıl yarattığı, tanımladığı ve şekillendirdiğidir. Yani, incelemenin odak noktası devlet-kurucu bir strateji olarak homofobidir.”
Evrensel’den Birdal, Bosia’nın, “devlet-kurucu bir strateji olarak homofobi”yi üç boyutta ele aldığını sıralıyor.
Cinsel egemenlik: “Eşcinselliği bir güvenlik tehdidi olarak algılayan devlet aktörleri milli/heteronormatif cinselliği inşa ederken gayrimilli cinselliği bir şiddet aracı olarak kurguluyor.”
Kriz: “İkinci boyut homofobinin devlet aktörleri ve müttefikleri açısından işlevsel hale gelmesini sağlayan baskılar ve krizlerdir… Yerli ve milli cinsellik modelinde eşcinsellik Batı, kapitalizm ve emperyalizmle özdeşleştiriliyor.”
Kapasite artırımı: “Bosia son olarak neoliberal reformlar döneminde kaynak yetersizliği çeken stratejik ittifakların devlet kapasitesini arttırmak için homofobiyi nasıl kullandığına odaklanıyor… Sermaye birikimini eleştirmeyen, emeğin özgürlüğü savunmayan bir Üçüncü Dünya milliyetçiliğinin ne gibi saçmalıklara imza atabileceği cümlemizin malumu. Bosia’nın katkısı Üçüncü Dünyacılığın homofobiyi uygun koşullarda nasıl sermayeye dönüştürebileceğini göstermesi.”
“LGBTİ+ hareketinin kazanımlarının çantada keklik sayılmaması gerektiği”ne dikkat çeken Evrensel yazarı, ekliyor: “Bosia’nın incelemeleri homofobiyi siyasi bir mesele olarak tanımlamak ve siyasi stratejiler geliştirmek açısından büyük önem taşıyor.”
Sözcü, Çiğdem Toker: “Fişlemenin adı, veri işleme oldu”
Sözcü yazarı Çiğdem Toker (1, 2), “Belediye, çalışanının ‘cinsel hayatı’ ile mezhebini niye işler?” başlıklı köşe yazısında, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin çalışanlarından cinsel hayat ve mezhep gibi kişisel bilgilerini istediğini yazdı. Toker, köşe yazısını, twitter hesabından, “Fişlemenin adı, veri işleme oldu” diye paylaştı.
“6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgilendirme ve Muvafakatname” başlıklı metinin dört sayfadan oluştuğunu ve içinde geçen “özel nitelikli kişisel veri” tanımına dikkati çekti.
“Kişinin (Çalışanın) ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkumiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri.” şeklindeki “özel nitelikli kişisel veri” tanımının kapsamını veren Sözcü yazarı Toker, muvafakatnameyi belediye çalışanlarının imzalamaya zorlandığını CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'tan (1, 2) aldığını, Öztunç'un, bu girişimi “dehşet verici” olarak değerlendirdiği ve Anayasa'ya aykırı olduğunu vurguladığını ekledi.
Bir belediyeye, çalışanın cinsel hayat, ırk ve mezhep bilgileri niye lazım olur sorusunu, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne (ABB) soran Sözcü yazarı, ABB Başkanı Mansur Yavaş'ın kendisini yönlendirdiği hukukçudan edindiği bilgileri paylaştı: “KVKK yasası doğrultusunda kurumların belli ölçülerde belli verileri işlemek durumunda olduğunu belirten ABB yetkilisi, Halk Ekmek şirketi çalışanları için sağlık verilerinin işlenmek durumunda olduğu örneğini verdi. Ama, ABB açısından cinsel hayat, mezhep, ırk gibi özel nitelikli kişisel verileri işlemenin asla söz konusu olmadığını, çünkü bunu gerektiren hukuki ve yasal bir gereklilik bulunmadığını net bir dille aktardı. ABB'deki hukukçu kaynağım, diğer yandan da özel nitelikli olmayan diğer veriler için bile çalışanın açık rızasının zorunlu olduğunu vurguladı. Kendisine ‘Rıza göstermeyenin işten çıkarılma tehlikesi olup olmadığını’ sordum. ‘Hayır’ dedi.”
Sözcü yazarı Toker, devam yazısında, ““Özel nitelikli” kişisel veriler meselesi” başlığı altında, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin çalışanlarından özel verileri istemesi dolayısıyla yazdığı yazıya gelen yanıtı paylaştı: “Kanun gereği bizim bu bilgileri sunuyor olmamız gerekiyor. Yoksa Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi olarak, özel nitelikli verilerle bir işimiz yok. Onları işlemiyoruz. Çalışanlardan da ırk, mezhep, cinsellik gibi konularda herhangi bir geri dönüş istemiyoruz.”
Toker, devam ediyor: “Sorum üzerine de çalışanın cinsel yönelimi, mezhebi, etnisitesi, felsefi görüşünün kesinlikle işten çıkarma ya da ayrımcılık anlamına gelecek bir işlemin gerekçesi olmayacağını söyledi. Ben de sayılan bu “özel nitelikli kişisel verileri”i işleyip muhafaza etmeyeceklerini ifade etseler dahi; çalışan imzaladığı an, bu yetki ve hakkın, Belediye tarafından alınmış olduğunu ifade ettim. Hatta verilerin -yasadaki kurallar gözetilerek- başka şirketlere aktarılabileceğini de… Sorun; mevzuat gereği ayrı ayrı düzenlenmesi gereken muvafakatname ile bilgilendirme metinlerinin tek metinde birleştirilmesinden kaynaklanıyor olabilir miydi? Bu düşüncemi ve sorumu paylaştığımda, “Doğru, olabilir” karşılığını aldım. Bu durumda, “açık rıza gerektiği için”, Belediye'nin metni yeniden düzenleme gibi bir durumu olup olamayacağını sordum. Aldığım cevap, metnin çalışanlarca imzalandığı yönünde oldu.”
“Velhasılı değerli okurlar, Kahramanmaraş BŞB, hazırlatılıp çalışana imzalatılan “6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgilendirme ve Muvafakatname” başlıklı metnin varlığını ve içeriğini reddetmiyor. Ancak Belediye, “özel nitelikli kişisel verilerin” yasada geçtiğini, yasa gereği bunu her kurumun yapmak zorunda olduğunu, kendilerinin de bilgilendirme amaçlı yaptıklarını vurguluyor.”
“Peki sorun nerede? İçeriği ve niteliği farklı olması gereken iki metnin, tek metinde birleşmiş olması. Çalışandan “özel nitelikli kişisel veriler”i ilgili kurumun işleyebileceği, aktarabileceğine dair rıza istenecekse, bunun mutlaka ayrı bir muvafakatname ile sağlanması gerekiyor çünkü. (Metinlerden birinin adı “aydınlatma”, diğeri “açık rıza”) Yapılmayan bu. Bu da kilit önemde bir eksiklik. Ve bu eksiklik de niyet ne olursa olsun, hukuk zemininde hak ihlali tartışmasını beraberinde getirir. Sonuç: Bu yazı ve yazı dolayısıyla yaptığım görüşmelerden, kişisel verilerin korunması kanunu ve uygulamasına dair farkındalık konusunda, daha alınacak çok mesafe olduğu izlenimi edindim.”
Antakya Gazetesi: “İstanbul Sözleşmesi'ndeki LGBT kodlarının peşine düşenleri izliyoruz!”
Yerel basından Antakya Gazetesi köşe yazarı Tamer Yazar, “Toplumsal ikiyüzlülüğümüz…” başlıklı yazısında, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden geri adım atan Ankara’yı anıyor ve “İstanbul Sözleşmesi'ndeki LGBT kodlarının peşine düşenleri izliyoruz!” diye ekliyor.
Kadıköy Belediye Meclisi’ne geçen Antakya Gazetesi yazarı, “belediye hizmetleri… DİĞERLERİ ya da ÖTEKİ demeden, yapılması gerekenler…” diye “konu”yu hatırlatıyor ve ekliyor: “Kadıköy Belediye Meclisi AK Parti Grup Başkan Vekili Ahmet Koyunoğlu, belediye meclisinde yaptığı konuşmasında, Yerel Eşitlik Eylem Planı’nda LGBTİ+’ların yer almasını eleştirmiş, ama bunu yaparken de…”
Antakya Gazetesi köşe yazarı, AKP’li meclis üyesinin kent hakkını LGBTİ+’lara tanımayan, homofobik nefret söylemi saçan konuşmasını ve “Şerdil Başkan, bu LGBT merakı nedir?” tarzını, ardından sözü Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na bırakıyor: “LGBT’lere özel bir merakın mı var?” Evet var. Kadıköy’de kim dezavantajlıysa, Kadıköy’de kimin yardıma ihtiyacı varsa, Kadıköy’de kim ayrımcılığa uğruyorsa ben onun yanındayım. Belediye; haksızlığa uğrayan, eşitsizliğe uğrayan, bu tür tanımlamalarla suçlanan herkesin yanındadır, yanında olmaya devam edecektir. Sizin makbul bulmadığınız, sapkın bulduğunuz, hatta daha da ileriye giderek “üretim hatası” olarak nitelendirdiğiniz tüm tabirler, insan haklarına aykırıdır.”
Antakya Gazetesi yazarı, köşesini Ayta Sözeri ile kapatıyor: “Tamamen başardım, diyebiliyor muyum? Tabi ki hayır! Kendimi, şu slogandaki gibi hissediyorum: ‘Kurtuluş yok, tek başına… Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!’ Bütün hak ihlalleri ortadan kalkıncaya kadar, başarmış sayılmam ki! Herkes, her yerde, her koşulda, her zaman eşit olana kadar... Şimdilik başardığım, daha görünür ve daha duyulur olmak. Bu bile önemli bir adım...”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: insan hakları, medya