16/12/2021 | Yazar: Yıldız Tar
Hafta boyunca farklı mecralarda yayınlanan yazıları okuduk ve sizler için seçtik. Haftasonunda ne okusam diyenlere ilaç niyetine beş yazı!
bell hooks’a uğurlama: Feminizm herkes içindir! – Kaos GL
Aramızdan ayrılan bell hooks’u Kaos GL dergisinde yayınlanan Sevgi Mancar’ın yazısıyla uğurluyoruz:
Diğer bir bölümde Hooks homofobiyle mücadele ve feminizmi ayrı şeyler olarak düşünemeyeceğimize değinir. Dışlanmışlık ve/veya ezilmişliğin ne olduğunu kendi deneyimlerinden bilen lezbiyen düşünürler, ırk ve sınıf konularında en mücadeleci kadınlar olmuşlardır. Bunun yanında radikal lezbiyen feministlerin feminist teoriye katkıları göz ardı edilemez. Bundan dolayı hooks heteroseksüel kadınların, lezbiyenleri ikincil konuma ittiği bir “kız kardeşlik” tasavvuru yapamayacağımızı söyler.
Son olarak bell hooks günümüz feminizminin en kuvvetli tarafı olarak gördüğü vizyoner feminizmden bahseder. Herkesin anlayabileceği dilde yazılmış veya sözlü iletişim yoluyla paylaşılabilecek vizyoner bir feminist teori bütünü oluşturmanın gerekliliğine dikkat çeker (Feminizm Herkes İçindir 2012: 139). Dünyadaki tüm kadınlar feminist olsalar da, dünyanın diğer yarısını oluşturan erkeklerin cinsiyetçiliklerini sürdürmeleri halinde hareketin istediği yere gelemeyeceğini ve bu yüzden erkekleri de bu hareketin içine çekmek gerektiğini vurgular. Vizyoner feminizmin sürekli yeniden inşasıyla feminist hareket, yaşamımızın her alanında etkisini sürdürmeye devam edebilir.
En hassas yerinde – Argonotlar / Fatih Özgüven
Fatih Özgüven, Furkan Öztekin’in Kaos GL Ankara Queer Sanat Programı’nda ürettiği işlerden oluşan “En Hassas Yerde” sergisini Argonotlar’a yazdı:
Furkan Öztekin’de malzemenin ta kendisi de böyle; (büyük olasılıkla) kendi kendisi üzerine, imkânları ve kurduğu ittifaklar üzerine düşünüyor, bunu da açık ediyor. Muhtemelen, ‘opak bir açıklık’la.
Gerçi Furkan Öztekin- Sevim Burak ilişkisi göreceli olabilir; başka bir bakışla, seyircinin sanatçıyı içine alma, onu özümleme arzusu açısından yaklaşıldığında En Hassas Yerde sergisindeki Furkan Öztekin’in teni çağrıştıran yüzeyleri, aşılmayan ve/ama aşılmayı bekler gibi duran sınırları, bütün bu opak yüzeylerin küçük melankolisiyle daha çok “yağmurlu bir günde Tezer Özlü” gibi olduğu söylenebilir.
Sappho: 'Aşk’ın ilk tanımı – Gazete Duvar / Işık Şahin
Işık Şahin, Sappho’nun hayatı ve şiirlerini Gazete Duvar’a yazdı:
Şair Ovidius’un “Heroides” adlı eserindeki, Sappho’dan Phaon’a yazılmış hayali mektuba dayanarak Sappho’nun kendisini öldürdüğü iddia edilir. Mektupta Sappho, tutkulu bir şekilde âşık olduğu ve onu yüzüstü bırakıp giden kayıkçı Phaon’un ardından Leukas (Lefkada) Adası’nın kayalık tepesinden uçuruma atlama isteğini belirtir. Ovidius’un bu mektupta, Sappho’nun gönlünü artık hiçbir kızın hoş edemediğini, pek çoğuna verdiği kalbine sadece kayıkçı Phaon’un sahip olduğunu yazması, kadın eşcinselliğini geçersizleştirme çabasıdır. Aynı çaba, eşcinsel kadın sanatçıların heteroseksüelleştirilmesinde veya eserlerinin yok sayılmasında da ortaya çıkar. Gunnar Steele’in yönettiği “Sappho Darling” ve Robert Crombie’nin yönettiği “Summer Lovers” filmlerinde ise erkeklerle evli olan Sappho adlı kadınların lezbiyen ilişkileri konu edilerek, erkek olmaksızın lezbiyenler arasındaki cinselliğin tam olamayacağına dair eril bir yargıya varılır.
Steve Bronski (1960-2021) – bantmag / İlayda Güler
İlayda Güler, Steve Bronski’nin hayatını bantmag’a yazdı:
Müzisyenin, vokalist Jimmy Somerville ve davulcu Larry Steinbachek ile birlikte 1983’te kurduğu Bronski Beat, bir gay marşına dönüşen “Smalltown Boy”un yanı sıra “Why” ve Donna Summer’ın “I Feel Love”ına getirdiği yorumla dönemiyle özdeşleşmiş gruplardan biri olmuştu.
America’s Spin dergisi Bronski Beat için “belki de, pop tarihindeki ilk gerçek eşcinsel grup” demişti. Bronski Beat, dönemin homofobik atmosferinde LGBTİ+ topluluğunu anaakım medyada görünür kılmasıyla önemli bir yerde duruyor.
Cinsel vatandaşlık ve risk bağlamında HİV’le yaşamak ve/ya LGBTİ+ olmak – Kaos GL / Tankut Atuk
Pozitif Alan’dan Tankut Atuk’un hazırladığı HIV dosyası devam ediyor:
LGBTİ+’lar cinsel kimlikleri ve yönelimleri sebebiyle makbul vatandaşlık kategorisinde hiçbir zaman yer almamışken, HİV’le yaşayanlar tanıları üzerine bu kategorinin dışına itilmiştir (bu yüzdendir ki HİV’le yaşayan LGBTİ+’lar iki kere sürgüne edilmişlerdir). Cinsel aşırılıkları yüzünden toplumsal sözleşmeyi feshettikleri ve yine aynı aşırılık sebebiyle kendi başlarını belaya soktukları düşünülen HİV’le yaşayan kişiler de aynı LGBTİ+’lar gibi kamu hizmetlerinden ya menedilirler ya da kısıtlı bir biçimde ve sayısız hak ihlalleri eşliğinde o hizmetlere ulaşırlar. Devlet ilaçlarınızın parasını öder ve sizi terk eder, ilacını aldıktan sonra kendi başının çaresindesindir. Doktor tedavini veya muayeneni reddettiğinde, dişçi çürük dişini çekmediğinde, cerrah cinsiyet uyum operasyonunu gerçekleştirmediğinde, kadın doğumcu doğumunu yapmadığında, işten veya evden atıldığında, hâkim nikahını kıymadığında hakkını arayabileceğin bir yargı sistemi veya devlet mekanizması yoktur.
Etiketler: insan hakları, kadın, medya, kültür sanat, yaşam