18/02/2022 | Yazar: Yıldız Tar

Hafta boyunca farklı mecralarda yayınlanan yazıları okuduk ve sizler için seçtik. Haftasonunda ne okusam diyenlere ilaç niyetine beş yazı!

Editörün seçimi – 18 Şubat 2022 Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Homofobi ve devlet

Sinan Birdal, Evrensel’deki köşesinde bu hafta siyaset bilimi literatüründe görmezden gelinen cinsellik meselesini yazdı:

Bosia’nın ele aldığı boyutlar homofobinin devletin şiddet aygıtı olarak nasıl farklı işlevler görebildiğini açıklıyor. Bu uygulamaların ülkeden ülkeye taşınabilen “modüler” özelliği hem devlet kuramındaki önemli bir boşluğu dolduruyor, hem de LGBTİ+ hareketinin kazanımlarının çantada keklik sayılmaması gerektiğini hatırlatıyor. Bu minvalde Bosia’nın siyaset biliminde erkek eşcinselliği üzerinden açtığı tartışmanın LGBTİ+ içindeki diğer cinsel yönelim ve kimlikleri içerecek biçimde geliştirilmesi gerekiyor. Böylece erk ve erkeklik arasındaki kurucu ilişkiyi de daha net görebilir hale geleceğiz. Bunun yanında dünya ekonomisinde 2008 krizinden itibaren gerçekleşen dönüşümün Bosia’nın tezleri açısından nasıl bir değişime yol açtığını da ölçmemiz lazım. Her halükarda Bosia’nın incelemeleri homofobiyi siyasi bir mesele olarak tanımlamak ve siyasi stratejiler geliştirmek açısından büyük önem taşıyor.

Yazıya ulaşmak için tıklayın.

Onarım terapisinin içler acısı tarihi - Vahşi kökeninden günümüzdeki zulme

Selma Koçak, Patrick Kelleher’in PinkNews’ta yayınlanan yazısını KaosGL.org için Türkçeleştirdi:

Bu tür uygulamalar, günümüzde de devam ediyor – aslında araştırmalar, onarım terapisinin en yaygın biçimlerinin İngiltere’de, genellikle kapalı kapılar ardında, dini ortamlarda yapıldığını gösteriyor. Sonuç olarak çok az insan bu çabaların hâlâ devam ettiğinin farkında. İngiltere hükümetinin, onarım terapisinin ne kadar zararlı olduğunu kabul etmekteki “isteksizliği” Ozanne’ı yıldırmış. Ayrıca hükümetin uygulamayı yasaklamasını beklemekten de bıkmış.

Yazıya ulaşmak için tıklayın.

Beden politikaları ışığında trans deneyimleri

Arya Zencefil, Yeşil Gazete’deki yazısında yok sayılma, göz ardı etme ve saygısızlık sarmalını yazdı:

Neden konu translar olduğu zaman evrensel insan hakları göz ardı edilebiliyor? Bizim kimliklerimiz neden bir tartışma alanı oluyor? Feminizm yıllardır kadın bedeninin bir tartışma alanı olmadığını, siyaset alanı olmadığını ve de rahat bırakılması gerektiğini söylüyor. Trans kadınların da bedeni bir siyaset ve tartışma alanı değildir.

Yazıya ulaşmak için tıklayın.

Ayrancı’nın bir arada yaşam kültürü LGBTİ+’ları da içeriyor

Ayrancım gazetesi sordu, 17 Mayıs Derneği yanıtladı:

Dünya’da ve ülkemizde mevcut politikaların derinleştirdiği ırkçılığın, ayrımcılığın, eşitsizliğin, nefretin, fobinin, kadına karşı şiddetin  ve ötekileştirmenin olmadığı bir mahalleyi mümkün kılabilir miyiz sorusu üzerinden Ayrancı’da aslında bu potansiyelin olduğunu düşünüyoruz. Birkaç kuşak önce bürokratik ilişkilerin yoğun olarak hissedildiği bir yer olabilir ancak günümüzde LGBTİ+’ların bu durumu değiştirdiğini görüyoruz.

Söyleşiye ulaşmak için tıklayın.

Bugün Sevgililer Günü

Anjelik Kelavgil, Kaos GL’deki köşesinde Sevgililer Günü meselesini yazdı:

Aşkı tanımlamaya çalışmak beyhude bir çaba aslında. Sözcük kendi varoluşu gereği hepimizde bazı anlarda bazı duygulara işaret etmekten öteye gitmezken, ki bazılarımızda öyle bir etkisi de yok; aşkı, herkesi kesen bir genel geçer tanıma sokmaya çalışmayı gereksiz buluyorum. Aşkı bir zorunluluk gibi işaret etmek, aşk şudur demek ve aşık insan şöylediri buyurmak tam da heteronormativitenin işi gibi değil mi?

Yazı için tıklayın.


Etiketler: insan hakları, kadın, medya, kültür sanat, yaşam
nefret