05/11/2020 | Yazar: Ali Erol
Ekim ayının homofobik nefret “köşe”leri Millî Gazete, Türkiye, Diriliş Postası, Yeni Şafak ve Akit yazarlarından…
Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…
Ekim ayının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Millî Gazete, Türkiye, Diriliş Postası, Yeni Şafak ve Akit yazarlarından seçtik.
Millî Gazete, Siyami Akyel: “Sözleşmedeki “cinsel yönelim ve cinsel partner” ifadeleri ile sapkın yönelimler teminat altına alınmış”
Cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede birbirleriyle yarışan muhafazakâr yayın organlarından Millî Gazete, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik manipülasyon, dezenformasyon ve provokasyonlarına, Siyami Akyel’in “Aileyi yıkma projesi” başlıklı köşe yazısı ile devam (1, 2, 3) ediyor.
Millî Gazete yazarı Siyami Akyel, aileyi yıkmak için “sinema, tiyatro ve televizyon” araçları yeterli gelmeyince, ortaya, “İstanbul Sözleşmesi projesi”nin atıldığını söylüyor ve kadınları, “recm” ile tehdit ediyor. Ayrımcı diline ve homofobik nefret söylemine vesile ettiği Sözleşme için daha önce de kullandığı “LBGTİ gibi sapkınlıklar” ifadesini de tekrar ediyor: “Bahse konu sözleşmedeki “cinsel yönelim ve cinsel partner” ifadeleri ile sapkın yönelimler teminat altına alınmış, evlilik dışı gayr-i meşru birliktelikler de aynı şekilde devlet şemsiyesinin altına kanunların güvencesine alınmıştır. Bu tür sapkınlıklar, bir taraftan devlet güvencesine alınırken diğer yandan “sinema, tiyatro ve televizyon” vasıtasıyla yıkım projeleri beyinlere işlenmektedir.”
Türkiye, Halime Gürbüz: “Ahlaki ve cinsel tercihleri çarpık insanlar…”
Türkiye gazetesi köşe yazarı Halime Gürbüz, “İtle yatan bitle kalkar” başlıklı yazısında, millete nasihat veriyor ama kendi ürettiği cinsiyetçi ve homofobik nefret söyleminin kendi “köşe”siyle sınırlı kalmayacağını unutuyor:
“Hele de salgının bulunduğu, afetlerin dizi dizi olduğu, dejenere hayatların normalmiş gibi sunulduğu, ahlaki ve cinsel tercihleri çarpık insanların, gözümüze gözümüze sokulduğu bir de üstüne alkış tutulduğu zamanda...”
Diriliş Postası, Yasin Taçar: “LGBT üyeleri çok havaya girmeyin, o gökkuşağını anca rüyanızda görürsünüz”
Diriliş Postası köşe yazarı Yasin Taçar, “Ömer Seyfettin LGBT hareketinin neresinde” başlıklı yazısında, araştırmacı Serdar Soydan’ın kaosGL.org için hazırladığı dizide yer verdiği Ömer Seyfettin’in “Eleğimsağma: Gökkuşağının Altında” öyküsünde “yanlış bir şeye açılan yolda katkı” arıyor: “Her ne kadar seküler kesime göre gökkuşağının altından geçince cinsiyet değişeceğine inanılması Anadolu âdeti olsa da bu bir efsanedir. Gerçekliği yoktur. Onlar minareyi çaldıkları için kılıf uydurma derdindedirler. Ömer Seyfettin neden böyle bir öykü yazma ihtiyacı hissetti? Bilemiyorum. Ömer Seyfettin müthiş bir öykü yazarı olsa da temkinli okunması gereken öykülere sahip ve tehlikeli tek öyküsü bu değil.”
Diriliş Postası yazarı, “LGBT üyeleri bence çok havaya girmesin” diyor ve “o gökkuşağını ve ilişkiyi anca rüyanızda görürsünüz!” diye de eklemeyi ihmal etmiyor:
“Peki ya bu öykü? Bir çocuk bu öyküyü okuduğunda, ki binlerce çocuğun okuduğundan emin olabiliriz, bilinçaltına ne yerleşecek? Bir kız çocuğunun erkek olmak istemesinin, bir kız çocuğuna aşık olmasının normal olduğu yerleşmeyecek mi? Basit bir öykü deyip geçebilir miyiz? Sanmıyorum. Özellikle günümüzde diziler/filmler aracılığıyla LGBT’nin, aileyi bitirme hareketlerinin propagandasının yoğunlaştığını düşünürsek; bu konuda olumlu imada bulunan bir öyküye, bir cümleye bile hoş bakabilir miyiz? Gökkuşağı hareketinin başlamasında Ömer Seyfettin’in rol aldığını söylemek, dünyadaki haline bakarak fazla hayal gücü olur elbette ama bir dayanak sağlaması da göz ardı edilemez, edilmemeli de. Buna nasıl bir tedbir alınabilir, onu da eğitimciler, pedagoglar düşünmeli. Ben işaret etmekle sorumluyum. Yine de kendilerine bu öyküyü dayanak olarak kullanan LGBT üyeleri bence çok havaya girmesin, öykünün sonunu düşünsünler. Kız kıza, erkek erkeğe ilişki isteyenlerin cinsiyet değiştirebilecekleri bir gökkuşağı yok, kendilerini kandırıyor, avutuyorlar. Küçük Ayşe’nin de yaşadığı gibi; o gökkuşağını ve ilişkiyi anca rüyanızda görürsünüz!”
Yeni Şafak’ın akademisyen köşe yazarı, homofobiyi, “insandan nefret etmek” sanıyor
Yeni Şafak köşe yazarlarından Seyfi Öğün, “Kutsal, özgürlük ve şiddet” başlıklı yazısında, Fransa’da bir öğretmenin öldürülmesinin ardından, Macron’un açıklamalarını, “lâiklik ve özgürlük vurgulu, İslâm topluluklarını dışarıda bırakan Batı merkezli bir savunma” olmakla eleştiriyor.
“İfâde özgürlüğü Batı’nın en hassas olduğu değerlerden birisi olarak takdim ediliyor” yakınmasıyla devam eden ve aynı zamanda Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümünde öğretim üyesi ve siyaset bilimci olan Yeni Şafak köşe yazarı Öğün’ün, nefret suçları kapsamında ele alınan “homofobi” kavramını yanlış bildiği anlaşılıyor: “Batı hukuku … yeni bir suç kavramı ortaya koydu. Buna “homofobik” suçlar deniliyor. Bu suçların şiddet dâiresine alınması, kataloglandırılması yolunda yoğun gayretler olduğunu biliyoruz. Homofobi kelimesinin Türkçe’ye çevrilmesinin bir hayli müşkil olduğunu söyleyebiliriz. Ama kabaca, insandan nefret etmek ve onu hakir görmek, aşağılamak mânâsını içeriyor.”
Oysa, Yeni Şafak’ın siyaset bilimci köşe yazarının tanımının tersine, nefret ve önyargıyı tanımlayan kavramlardan biri olan homofobi terimi, LGBTİ+’lara karşı önyargı ve nefreti anlatıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararında, “nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi” olarak tanımlanan nefret söylemine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcı yaklaşımlar da dahil ediliyor.
Homofobi kavramının da yakından ilişkili olduğu nefret söylemi ve nefret suçları tartışmaları Başbakan Erdoğan’ın 2014’te açıkladığı “Demokratikleşme Paketi” ile TCK’da “nefret” saikli değişiklik gündeme geliyor. TCK’nın ayrımcılığı düzenleyen 122. Maddesi “Nefret ve Ayrımcılık” adını alıyor ancak Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği temelli nefret dahil edilmiyor.
Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dayalı nefret suçları zaten görünmez olan ve yasal güvenceye dahil edilmeyen LGBTİ+’ları nefret suçlarından korunmak için daha da görünmez olmaya iterek varoluşsal bir tehdide dönüşebilirken, Yeni Şafak köşe yazarı akademisyen, Türkçe’ye çevirmekte zorlandığını söylediği ve yanlış tanımladığı homofobi kavramını, yazısına devam ederken pekâlâ bildiğini belli ediyor: “Tatbikatta bu, akla hemen, ırkçı ve cinsiyetçi ayırımları; kuvvetli bir çağrışım olarak da LGTB meselelerini getiriyor.”
“Irk ve cinsiyet farkı mevzubahis olduğunda, homofobi olarak nitelendirilen suçlarda yargı süreçleri şikâyette bulunanlara daha fazla kredi açan bir yaklaşım gösteriyor. En azından bir homofobik suçu deşifre eden hakimlerin gerekçeli kararları haber oluyor ve bu hakimler, hele ki gerekçeli kararlarında felsefî -edebî bir söylem yakalayabilirlerse birer hukuk kahramanı olarak yaygın bir sempatinin konusu oluyor. Hiç kimsenin aklına, “yahu bu da bir ifâde özgürlüğüdür, ne varmış?” demek gelmiyor.”
Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümünde öğretim üyesi ve siyaset bilimci olan Yeni Şafak yazarı, homofobik nefret suçlarına karşı hukuki yaklaşımlarda “çifte standart” ve “yaman çelişki” arayacam derken, yazısının sonunda gene başa dönüyor ve “homofobik eylem”in ne olduğunu, ayrımcılık ve nefret suçları mevzuatında kimleri koruması gerektiğini gene karıştırıyor.
İstanbul, Duyuru, Talat Yavuz: “Eğitim Sen, LGBTİ+’ların sendikal haklarını savunuyor”
İstanbul yerel basınından Duyuru Gazetesi yazarı Talat Yavuz, “Danıştay Bakan İmzalasın Dedi!” başlıklı köşe yazısında, Eğitim Sen’in girişimiyle, Danıştay’ın, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın kurucuları arasında yer aldığı ve yüksek istişare kurulu üyesi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) arasında imzalanmış protokolün yürütmesini durdurma kararını eleştiriyor.
Duyuru Gazetesindeki “köşe yazısı”, aynı zamanda, gongo sendikal kuruluşlardan Memur Sen İstanbul İl Başkanı da olan “yazar” Talat Yavuz imzalı “açıklama” olarak, Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı, Yavuz’un İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı olduğu Eğitim-Bir-Sen’in sitesinde de karşımıza çıkıyor.
Duyuru Gazetesi “köşe” yazarının savunduğu Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ise LGBTİ+’lara karşı kurumsal homofobik nefret söylemiyle, “İstanbul Sözleşmesinin Dayatmalarını Reddediyoruz” açıklamasından hatırlanabilir: “Sözleşmenin temel ahlaki değerlerimizle örtüşmeyen “toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim” konusundaki dayatmaları kesinlikle kabul edilemez. Sözleşmenin eşcinselliği yaygınlaştırıcı ve makulleştirici yaklaşımına karşı çıkmak insan neslinin korunması açısından vazgeçilmezdir.”
Duyuru Gazetesi “köşe” yazarı ve de Memur-Sen temsilcisi, Danıştay’ın protokol iptali bahanesiyle Eğitim Sen’in sayfasını tarıyor ve ayrımcı yaklaşımı ile homofobik nefret söylemine malzeme arıyor: “Peki, Eğitim Sen ne yapıyor, neyi savunuyor? Şu satırlar, okullarda yapılacak değerler eğitimini engelledik diye bayram eden Eğitim Sen’in sitesinden alınmıştır: “Sendika, üyelerinin haklarını korumakla yükümlüdür. Sendika içinde de, her sağlıklı toplumda olduğu gibi lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks bireyler bulunmaktadır. Bu sebeple Eğitim-Sen, ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi güçlendirmek adına, LGBTİ komisyonlarını kurmuştur ve bunu genele yaymaya çalışmaktadır. Bu konuda adımlar atmaktan da geri durmayacaktır. Eğitim sen olarak sendikada, okulda evde her yerde BEN NEREDEYİM? diye soruyor ve sormaya davet ediyoruz. LGBTİ+ HAKLARI SENDİKAL HAKLARDIR!” diyorlar.”
Dilipak, LGBTİ+’lara karşı nefret söylemini “pekiştirme”ye devam ediyor
Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede iktidarın “yaygın medya organı” halini almış olan Yeni Akit’ten köşe yazarı Abdurrahman Dilipak, LGBTİ+ sövgüsüyle yetinmeyip, İstanbul Sözleşme’sini savunan kadınlara hakaret de edince, AKP’li kadınlar kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmuş, savunma yaparken de pekiştirdiği nefret söylemiyle LGBTİ+’ları kastettiğini söylemesi üzerine de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyeliğinden ihraç edilmişti.
Dilipak, cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemine Ekim ayı boyunca mola vermedi ve LGBTİ+’ları, yayınladığı yedi yazısında anmaya devam etti.
“Topyekûn taarruz!”: “Bu arada; LGBT konusu bir diğer can alıcı gündem. Unutmamak gerekir ki, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarote, LGBT ile aynı kategoride ele alınması gereken birbirinden ayrılmayan konulardır… “Toplumsal cinsiyet”ten, “cinsel yönelim” ve “cinsel tercih”ten söz ederseniz mutlu oluyor. “İstanbul” adını kirleten, “İstanbul Sözleşmesi”ne dokunmayacaksınız. İstanbul Sözleşmesi ile LGBT’yi ilişkilendirmeyeceksiniz ki, insanlar uyanmasınlar!”
Yeni Akit’in cinsiyetçi, transfobik ve homofobik nefret “köşe”lerinde haftanın gündemi, konusu Akit yazarları için fark etmiyor. Akit’ten Dilipak da, “Dijital liderlik” başlıklı yazısına, “gazete tirajları dibe vurdu” diye başlıyor, “yazılı basın ölüyor” diye devam ediyor, derken gecikmiyor, “siber denetim mekanizmaları”nı geleneksel nefret kokteyline bağlıyor: “FETÖ de PKK da LGBT de aynı şeyi yapıyor.”
“Aslında olan ne?”: “Cinsiyetinizi siz belirleyeceksiniz, değişken de olabilir, siz seçin!? Siber kimliğinizdeki “Gender” maddesini siz kendiniz doldurabilirsiniz… Ve biz daha, başımızın püsküllü belası “İstanbul Sözleşmesi gailesi” ile “LGBT+ gailesi” ile uğraşıyoruz.”
“Ve son ifademi de verdim!”: Dilipak, “AK Parti ve KADEM’den gelen suç duyurularına da cevabımı verdim. Bakalım bundan sonra ne olacak göreceğiz!” diye başladığı “köşe” yazısına, sitesinde yayınladığı “savunma”sının özetini almış.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, “kadınlara yönelik daha önce kullandığı fahişe kelimesinin aslında kadınları değil, LGBT bireylere yönelik yazdığını ifade ettiği, savunma yaparken, nefret söylemini pekiştirdiği” görüldü” gerekçesiyle ihraç ettiği Akit köşe yazarı, köşe yazısında ve savunmasında LGBTİ+’lara yönelik “nefret söylemini pekiştirme”ye devam ediyor.
Dilipak, İstanbul Sözleşmesi’nden alıntıladığı “cinsel yönelim” ifadesini bir “tehdit” olarak göstermek için daha önce de köşesine (1, 2) taşıdığı, Kaos GL Derneğinin Türkçesini yayımladığı, Birleşmiş Milletler’in “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği” konulu “Herkes Özgür ve Eşit Doğar” kitapçığını, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik cinsiyetçi ve homofobik nefretinin bahanesi olarak, AKP’li kadınların kendisi hakkında açtığı davada bu kez de “savunma” olarak sundu: “Birey’lerin homofobik ve transfobik şiddetten korunması, LGBT kişilere yönelik işkencenin ve zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muamelenin önlenmesi, Eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığın yasaklanması, ifade özgürlüğü, örgütlenme ve barışçıl toplanma, haklarına saygı gösterilmesi”
“Siz “normal” misiniz?”: Akit’ten Dilipak, cinsiyetçi ve homofobik nefretiyle nerde “LGBTİ+” görse “fuhuş” diye okuyor. “İstanbul sözleşmesine göre LGBT’ye pozitif ayrımcılık yapılması gerek. Bir de (+)sı var bu işin. Bu harflerin hepsi İngilizce, bizdeki “Fuhşiyat”ile ilgili kelimeler… İstanbul sözleşmesinde de LGBT+ normal ötesi, dezavantajlı bir topluluk olarak koruma altına alınmanın da ötesinde pozitif ayırımcılığa layık görülerek teşvik ediliyor. Ben de şüpheli sıfatı ile savcılıkta ifade veriyorum.”
“GGR (‘Gırgır’ değil, 5G, Global Great Reset) vs.”: “Siz bir “Gender”siniz artık. Cinsiyetiniz bile belli değil. Alnınıza vurmuşlar mührü, “biyolojik cinsiyet” o Allah’ın “sizi bir erkek ve dişiden yarattım” sözü geçmişte kaldı. “İstanbul sözleşmesi” ile o ayet neshedildiği için (Haşa) siz kendinizi eğer “erkek” ya da “kadın” hissediyorsanız, o sadece bir “cinsel tercih” ve “cinsel yönelim”dir sizin için, isterseniz değiştirebilirsiniz!”
“Peki şimdi ne yapalım!”: “Zaten evlilik ve aile İstanbul sözleşmesi örneğinde olduğu gibi, LGBT+ örneğinde olduğu gibi açıkça sabote ediliyor. Yarın belli, genetik risk taşıyan kişilere ve kriminal tiplere (!) kısırlaştırma kararı verilebilir.”
Akit yazarlarının homofobik nefreti: “Kulağı küpeli, eşcinsel destekçisi”
Akit köşe yazarı, aynı zamanda Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, CHP’nin “hayvan hakları yasa teklifi oyunu”na gelmemeleri için AKP’yi uyararak başladığı “AK Partilileri uyarıyorum!” başlıklı yazısını, “İstanbul Sözleşmesi’ndeki oyuna, bir daha düşmemeliyiz..”e bağlıyor: “CHP’lilerin hazırladıkları “Hayvan Hakları Kanunu”ndaki tuzaklara da dikkat çekip, “Nasıl ki, ‘Kadına şiddeti önleyeceğiz’ diye yola çıkıp, kadına şiddeti artırdılarsa.. Gaylere, lezbiyenlere sokaklarda ahlaksızlık yapmalarına zemin hazırladılarsa, şimdi de, ‘hayvana şiddete hayır’ diye gösterip, başka başka içinden çıkılmaz sorunlara hazırlık yapıyorlar” uyarımı yineliyorum..”
“Baronların ağlaşmasından bıktık, usandık!”: “Çoklu baro sistemi ile, savunmaya da bir şey olmaz. Yargıya da bir şey olmaz, hukuk da bir şey kaybetmez. Olacak tek şey, bir avuç eşcinsel destekçisinin, baroların yönetimini ele geçirerek, sanki hukuk öyle emrediyormuş gibi yaptıkları algı çalışmalarına karşı..”
“E-duruşmaya karşı çıkan çağdaş laik yobazlar!”: “Eşcinsel tartışmasında hemen kafayı çıkarıp, Diyanet İşleri Başkanı’na laf yetiştirmeye kalkışan İzmir Baro Başkanı’ndan başlayayım, çağdaş yobazları tanımaya.. Nihai vuruşu yapıyor, kulağı küpeli, eşcinsel destekçisi İzmir Baro Bşakanı Özkan Yücel.. İzmir Baro Başkanı, Antalya Baro Başkanı ve bilumum eşcinsel destekçisi baro başkanları..”
Bir başka Akit köşe yazarı Zekeriya Say, “Sizi “Cumhuriyetçi” yapacak kıyafetleri kim dikecek?” başlıklı yazısında doğrudan Terzi Yamağı Barbaros Şansal’ı hedef alıyor: “Psikosomatik bozukluk” tanısı konulduğundan, Filistin’e çağrılması şöyle dursun, “homoseksüel” olduğu için askere bile alınmadı.”
Etiketler: medya