29/10/2021 | Yazar: Gözde Demirbilek
belki biçimine koyduğum sınırla hayal etme deneyiminin bana yarattığı alanı, bedenimi somut olarak yorumlamak için kullanmanın yollarını da böyle böyle bulurum.
uzun süredir yapmadığım, eski sığınağım olan kendim için yazma eylemine “bedenimle aramda ne var?” ismini verdiğim beş bölümlük bu seriyle dönüyorum. kendimi bir yerden yakalamayı hedeflediğim bu serinin bazı yerlerinde yakın zaman deneyimlerimden yola çıkıp bazı yerlerinde daha geçmiş deneyimlerimi tartışarak bir trans non-binary olarak hem yaşadıklarıma hem henüz yaşamadıklarıma hem de belki yaşayamayacaklarıma maruz kalan bedenimle aramda neler olduğunu bulmaya çalışacağım.
mevzuya giriş: bedenimle aramda ne var?
algımdaki geçirgenliği anlatmaya çalıştığım bu bölümün sonunda; cinsiyet ve bedenin ayrı olduğunu düşünmenin nihai bir sonuç olamayacağına varıyorum. ama bir süreç olarak, cinsiyet ve bedeni ayrı bağlamlarda düşünmek bu arayış bitmeyecek hissini uyandırıyor. peki bu keşfin bitmemesi ne demek? keşif sürdüğü sürece beyan güncel kalmak zorunda mı? keşif sürerken beyanın güncelliğine ihtiyacın bedenden doğru kurulmadığı ne malum? bedenin, somut bir varlık olarak düşüncede yarattığı kargaşa, onun yorumunu da değiştirir.
algıda geçicilik: bedenimle aramda ne var?
(kendini) tanıtma, tanınma isteğinin dış faktörlerden etkilenmiş hâliyle ifşa olması anlamına gelebilir, yani böyle deneyimlenebilir. ifşasına kadar varlığı cinsiyet açısından üzerine düşünülmemiş bir beden, kendine dair yorumu orada bulunarak deneyimlediğinde bu tepki vermesi zor bir deneyim olabilir. bir yerde açılmaya dair, tanınma ihtiyacının kişisel deneyimden değil bir yanlışı düzeltmeye ihtiyaç duymaktan gelmesi bu tanıtmayı şekillendirebilir. bu şekillenme, kendimizi ifade etmekle ilgili önceliklerimize göre de kendini gösterebilir.
ifade ve ilişkilenme : bedenimle aramda ne var?
bedenle bir yerde bulunmaya ve orada nasıl algılandığıma bir tık taktığımı, okuduysanız bir önceki yazılarımdan anlamışsınızdır. bu yazımda, hem sona doğru gelirken (nihai olmayan bir) çözümlemeye fayda sağlayacağını hem de okuması biraz sancılı gelmiş olabilecek ifade ve ilişki kısmının üzerine soğutucu görevi görebileceğini düşündüğüm konularla geliyorum. benim bu yazı için anahtar kelimelerim: (kendini) hayal etmek, çocukluk, (düşünsel) sınır, beden, değişim ve karar olurdu. bu yazıda konularımı, dizinin yönünü algılanışımdan kendi algılama biçimime geri çevirerek açacağım. bunu yaparken de kendi hayal etme sürecimden paylaşımlarım olacak. okurken içinde bulunduğunuz dönemde bu konulara dair okurken bağ kurar ve destek almak isterseniz, lubunya derneklerinin danışma hatları ve psikososyal destek birimlerine buradan ulaşabilirsiniz. liste yazının en sonunda.
yine bedendeyiz. bedenimi hayal etme biçimimde koyduğum sınırları açarak mevcut koşulların isteklerimi hayal etme sürecimi nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım.
öncelikle nasıl hayal kurduğumdan biraz bahsetmek istiyorum. giriş yazısında da söz ettiğim gibi daydreaming bir çocukluk ve aslında üstüne erken ergenlik geçirdim. benim için hayatımı yaşanılır kılan şey, erken ergenliğimin bir döneminde gerçekten yatağıma yatıp kendime biçtiğim hayatları hayal etmekti. ve senaryolar genelde yaşadığım hayat+ (yani daha çok paramız varmış, daha rahat bi hayatım varmış) şeklinde değil de yaşadığım hayatla alakası olmayan, birlikte bulunduğum kişilerle ilişkilerimin ters yüz olduğu (senaryoda bir öğretmenimin kızı olduğumu hayal ediyordum ama onun annem olduğunu hayal etmiyordum mesela) şekilde gerçekleşiyordu. gerçekliğin dışında kendime yarattığım hayatları hayal etme biçimim hep kendi gözümden bir bakışla oldu. yani tahayyülümün içinde bir beden olarak yoktum. bu son söylediğimin muhtemelen terapi konum olacağını biliyor ve konuyu dağıtmadan devam ediyorum: gördüğüm bedeni(mi), hayal etmemek ne demek?
bir ay önce yakın bir arkadaşıma, sesli bir şekilde söyleyince rahatladığım bir paylaşımım oldu. o da şuydu: kendimi seks yaparken düşündüğümde insan formunda bir şey hayal etmiyorum (başka bir canlı formunda ya da obje olarak da etmiyorum). bunu yapamıyor muyum yoksa o biçimle özdeşim kuramıyor ve direnç mi gösteriyorum henüz emin olmasam da bunu söyleyebilmek bir "oh" hissettirdi. şu an kamusal bir alanda paylaşabiliyor olmak da öyle. bu paylaşımın ardından seksin dışında bedenimi hayal etmek ne demek diye düşünmüş olmak bu oh'u genişletiyor.
hayal kurmada daha geriye gidiyoruz: bence annemin sandığının (sakin) aksine (hiddetli) bir çocukluk geçirdim. ama kendi içimde. :)
şimdi, bu sanılanın aksine hissetme meselesinde kendimce geliştirdiğim otokontrol mekanizmasının çocukluğumdan bu yana taşıdığım bir parçası olarak tekrar tekrar kurduğum bir hayali paylaşacağım:
6-7 yaşlarımdan beri kurduğum bir hayal var. bu hayal senaryolulardan değil kısa süreli ve bedenimi sakinleştirme hayallerimden (otokontrol derken kast ettiğim buydu aslında). görüntü şöyle: dümdüz, iki yanı da çimenlik tek şerit geniş bir yolda yavaş hızda giden bi araba (hiç anlamam arabadan da hızından da yan koltukta yol izlemeyi severim, herralde diye) var. ben bu yolun diğer yanında kalan çimenliği tam karşıdan görüyorum. yani görüntü yatay olarak yukarıdan aşağı şöyle sıralanıyor: gökyüzü, çimenliğin bulunduğum yere en uzak olan tarafı, çimenliğin daha yakından ve ayrıntılı gördüğüm tarafı, gri yol, yol kenarının bittiği yer ve benim hayali gördüğüm çimenliğin başlangıcı. kendi gözümden kurduğum hâlde bu hayalin fark koyan yönlerinden biri içinde bedenli bir halde benim de olmam. hayalimde varım ama ben değilim. yani benim ama bedenim şu anki haline hiç benzemiyor.
bulanık değilim, yüzüm asla yüzüm değil. benim dışımdaki görüntü animatik değil ama ben animasyon karakteri gibiyim. hatta daha çok, karikatürize edilmemiş bir çizgi film karakteri gibi olduğumu söyleyebilirim. hayaldeki tek aksiyon da şu: ben sahnenin sağ tarafından ortasına doğru bu yolda yürüyorum, araba da sahneye sağdan giriyor ve bana yetişiyor çünkü o bana göre daha hızlı (söylediğim iyi oldu). araba yanımdan geçerken onunla birlikte koşmaya başlıyorum. kendimi de arabayı da sol profilden görüyorum (bu hayali kurduğum yerle arabanın arasında hayal ettiğim bedenim var). arabanın sahnenin tam ortasında, gördüğüm yerden hareket etmiyor ama tekerlekleri dönüyor. ben koşmaya başladığım andan itibaren hep tabanlarım ardıma vura vura koşuyorum. arabanın içinde kimse oturmuyor, araba bana göre daha rahat yol alıyor gibi hissettiriyor (çünkü bu hayalde arabanın sesi yok, bu da arabayı benim hayalimin efor sarf etmeden standardını oynayan nesnesi yapıyor). ben koşarken sahnenin ortasından geri de düşüyorum (sağa doğru) daha fazla bastığım da oluyor (sola doğru) ve hayal ettiğim bedenin hareket alanını bu sahnede arabanın boyu belirliyor. geri de düşsem bastırsam da hep onun hizasındayım. sahne aslında ikimizin de sağdan sola doğru birlikte gidişini anlatıyor olmasına rağmen görüntüde ikimiz de bir yere gitmiyoruz. sonra ben duruyorum öne doğru eğiliyorum, ellerimi dizlerime koyuyorum, yüzüm nefes nefese yere bakıyor (bazen terim salyam yere akıyor elimin tersiyle ağzımı siliyorum ama bazen). ben durduğum için sahne de duruyor. araba bu esnada sahnenin ortasından bu hayale girdiği hızda akmaya ederek sahnenin solundan çıkıyor. çimenlik, yol ve ben kalıyoruz. kalkıyorum, sahnenin soluna doğru yürümeye devam ediyorum, kendim de sahneden çıkmadan hayal sona eriyor.
bu hayal benim, kendimi hiddetli hissettiğimde bu hiddetten korktuğum için gözlerimi kısıp kendimi sıkarak çok sık kurduğum bir hayaldi. nasıl hayal tutar mı? diye sorup yoruma açmak için yine fazla terapi konusu olan bu meseleyi bağlamda yorumlamak boynumun borcudur artık:
açıkçası benim bu hayale son iki yıldır çeşitli yorum getirme çabalarım oldu. böyle bir hayal kurmanın sebeplerini bulmaya çalıştım ama detaylarında kendimi insan formunda ama gerçek olmayan bir görüntüde görmek benim için ne demek diye yeni yeni düşünüyorum. bunun bedenimle kurduğum ilişkiyle ne ilgisi (var???) olabileceğini düşündüğümde başa çıkamadığım hislere çözüm olarak kurduğum hayallerde kendime de yer olduğunu fark ediyorum. çözüm hayalini sadece kurarak deneyimlemiyorum, o hayalin içinde bir betimli ve senaryoyu deneyimleyen bir şey olarak yer alıyorum.
kendimi aslında araba gibi bir nesne olarak konumlandırıp o görüntünün içinde yorarak bir hiddetle mücadele ettiğim bu hayalin bana bu yazı dizisinin konusu bağlamında sunduğu veri şudur: kendimi bir "şey" olarak hayal edebilsem de "olabilecek bir bedende" hayal etmiyorum.
anlatıyı aşamayıp uzattım biraz kusura bakmayın ama bu kısmı kaldırmak istemiyorum. çünkü sonunda vardığım yere bu düşünme süreci sayesinde gelebildim.
kendimi "olabilecek bir bedende" hayal kurma sürecine dahil etmemek bir trans non-binary olarak bugün bende şöyle bir yere tekabül ediyor: bedenimle aramda olduğunu düşündüğüm translık deneyimimle, bu bedende ve bedenle ne yapacağımı bulmaya çalışıyorum. bu arayış, yok olana kadar olan beden neyse onunla yaşamaya çalışarak ne yapacağıma dair değil. bu arayış, bedenim üzerinde yapabileceğim değişikliklerin ne kadarını ne ölçüde istediğime dair bir arayış. bu da giriş yazımda söz ettiğim, geleceği hayal etmeye dair motivasyonsızluğumun; neden geçmiş olanı yorumlamaya göre benim için üstüne çalışmak konusunda merak uyandırmadığını bir tık açıklayan bir arayış aslında. ama bedenimde yapabileceğim değişiklikler benim için, hayal etmekte güçlük çektiğim geleceğim için ortaya koyduğum somut varlığı tasarlamak anlamına geliyor. bu yüzden de o değişikliklerin nasıl hissettireceğini kestiremiyorum. bir yandan, bedenimi (olduğu gibi) hayal etmiyor olsam da kendimde olmasını hayal ederek yola çıktığım değişikliklerle ortaya çıkan değişiklikler arasındaki fark tatmin bakımından beni nasıl etkiler, bilmiyorum.
örneklendirmek istiyorum: bazen iki saatliğine uzun gür filan bıyığım olsun istiyorum (sakal yok #onlybıyık). o iki saat bittiğinde tıraş olayım ve burnumla üst dudağım arasında kalan kısım iki saat önce neye benziyorsa kestikten sonra da o hâle geri dönsün (şu anki hâli) istiyorum.
***tam olarak bunun için takma bıyıklar var diye düşünüp isteğin kurgulanışındaki "yanlışa" takılarak devam edemeyeceklere sesleniyorum: o olayı bu yazıda unutun. takma bıyıklar olduğunu çok iyi biliyorum, kullandığım hâlde bu isteği kafamdan çıkaramadığım için örneğimde özellikle ne koşullarda bıyık istediğimi tarifliyorum. bu istek, açılmak üzere belki başka bir yazının konusu olabilir.***
bu isteğin yaşadığım dünyada gerçekleşmesi için seçenekler elbette var ve bu seçeneklerin tümü, sonrasında yeniden değişim için duygusal ve maddi imkan yaratabilirsem üstüne bir de lazer patlatmak gibi çareler sayesinde, "temelli değişim" korkusu yaratmasa da süreci olan seçenekler. süreçli bir seçenek beni tam olarak isteğimin ortaya çıktığı ve sonlandığı süre bağlamı dolayısıyla korkutuyor. isteğimi hayale kavuşturmakta bu yüzden de zorlanıyorum diyebilirim
AMA
kendimi "olabilecek bir beden" formunda hayal etmiyor olmak, benim için "edemiyor" ya da "etmiyor" olmak sonuçlarının dışında bir anlam ifade ediyor. hayal etme sürecimin tespit ettiğim biçimini dert hâline getirmek yerine hayal etme sürecimdeki biraz üstüne düşünsem rahatlayacağımı hissettiğim dertlerin peşine düşmeyi denediğim başka bir süreci yansıttığım bu seride "hayali sınırladığım yerde" bölümünün sonuna geliyorum. belki biçimine koyduğum sınırla hayal etme deneyiminin bende yarattığı imkan alanını, bedenimi somut olarak yorumlamak için kullanmanın yollarını da böyle böyle bulurum diyor ve nihayet kapatıyorum. hoşça kalın.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam