24/05/2021 | Yazar: Kaos GL

Kaos GL’den Yıldız Tar MLSA TV’ye konuk oldu: Siz unutuyorsunuz ama LGBTİ+’ların hayatları, maruz kaldıkları ayrımcılık ve nefret suçları devam ediyor. Hayatlarımız yalnızca Onur Haftası veya Cumhurbaşkanı ya da İçişleri Bakanı bir açıklama yaptığı anlardan ibaret değil.

“LGBTİ+ düşmanlığı hepi topu beş söylemle inşa ediliyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar, 22 Mayıs’ta Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) TV’ye konuk oldu, Soner Şimşek’in sorularını yanıtladı.

“Sivil Toplumda ve Medyada Homofobi ve Transfobi” başlığıyla Periscope’ta canlı yayınlanan söyleşi, MLSA TV Youtube kanalına da yüklendi.



Tar’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“İktidarın toplum mühendisliği çabaları”

*Aslında söze 2015’ten bahsederek başlamak istiyorum. Soner sen de o zamanlar başka bir TV’de program yapıyordun. Ben o yıl İstanbul Onur Yürüyüşüne polis saldırdıktan sonra yayına konuk olup “bu apaçık bir savaş ilanıdır” demiştim. O zaman gülenler olmuştu, “aman canım bir tane yürüyüşe polis saldırdı diye savaş ilanı mı olur” diye. Maalesef ki haklı çıktık; 2015'ten itibaren hükümetin adım adım gerçekten de bir plan dahilinde LGBTİ+’lara saldırdığını gördük. Sadece belli dönemlerde akla gelince yapılan açıklamalar değil, organize ve sistematik bir şekilde LGBTİ+ düşmanlığını topluma yerleştirmek istediler, onların çok sevdiği “algı operasyonu” kavramını gerçekleştirmeye çalıştılar. Böylece tehlikeli bir şekilde toplum mühendisliğine soyundular. Fakat devletin toplum mühendisliğine soyunduğu her konuda olduğu her gündemde olduğu gibi devlet kaybetti, kaybedecek. Esas olan toplumdur, toplumsal ilişkilerdir.

*2016’da Ankara’da yürüyüş yasaklandı. IŞİD Kaos GL’yi tehdit ettiğinde bizi koruyacak kadar polisleri olmadığını söylediler. Bir dönem yasaklar için gerekçeleri kamu güvenliği iken şimdi niyetlerini açık açık ortaya dökmüş durumdalar. Sapkın kelimesi havalarda uçuşuyor. 2017’de Türkiyenin başkenti Ankara’da süresiz bir yasakla karşılaştık, böyle bir şey olabilir mi? İçinde LGBTİ+ geçen tüm etkinlikler, yürüyüş de değil film gösterimleri ve atölyeler dahil, yasaklandı. OHAL bile üçer aylık periyotlarla ilan edilirken, LGBTİ+ yasağı süresizdi. OHAL bitti, ikinci yasak geldi. Dava açtık, 2020’de kazandık ki bu kez pandemi çıktı.

*Netflix’in Aşk 101 krizi, Diyanet’in o meşhur hutbesi, Ticaret Bakanlığı’nın gökkuşağı içeren ürünlere yasak getirmesi ve +18 ibaresi kullanılması kararı, Boğaziçi, bu yılki 8 Mart, İstanbul Sözleşmesi derken beş benzemez bir araya geldi. Toplumda bir LGBTİ+ düşmanlığı yaratmaya çalışıyorlar ama tutmadı. Şu anki öngörüm bu kadar hoyrat ve pervasızca devam edemeyecekleri yönünde. Örneğin Boğaziçi Üniversitesinde görsel üzerinden yarattıkları karşıtlık çok soyuttu.

“Eşcinsellik kimsenin icazetine ihtiyaç duymaz”

*Cumhurbaşkanlığı, İstanbul Sözleşmesi’nden “eşcinselliği normalleştirdiği için” ayrıldığını öne sürdü. Eşcinsellik kimsenin icazetine ihtiyaç duymaz, zaten normaldir, makbul olduğuna karar verecek makam da hiçbir zaman devlet yetkilileri değildir.

*2014’te 37 şehirde 17 Mayıs kutlandı. 2014 Onur Yürüyüşü’ne 10 binlerce kişinin katıldığını biliyoruz. Pandemi koşullarında aklınıza gelmeyecek birçok kentten, siyasi/inanç arkaplanından insanlar LGBTİ+’ların maruz kaldığı zulmü görüyorlar.

*Toplum genel olarak muhalefetin de, ne yazık ki sivil toplumun da çok daha önünde bir yerde duruyor şu an. Benim güvendiğim ve umut bağladığım yer burası, LGBTİ+ hareketinin ilmek ilmek ördüğü o toplumsal dönüşüm. Günün sonunda toplumsal mücadeleler, tüm eşitlik ve özgürlük mücadeleleri, sadece haklı oldukları için değil, bir yandan da haklılığın kazandırdığı meşruiyetle ve örülen ittifaklarla er ya da geç haklarına kavuşurlar.

“LGBTİ+ düşmanlığı hepi topu beş söylemle inşa ediliyor”

*Oturup karşıtlık politikasına dair analiz yaptığımızda bunları 5 ana başlıkta topladık, ki çok orijinal bir karşıtlık politikası da değil bu. İlki LGBTİ+ ve din karşıtlığı. Elmalarla armutlar birbirine karşı olabilirmiş gibi. Cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve din birbirinden farklı eksenlerde meseleler. İkincisi, LGBTİ+ ve aile. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına kadar giden süreçte medyada siyaset eliyle LGBTİ+ dernekleri kapatılsın kampanyası var 5 yıldır. 2020 Medya İzleme Raporumuza göre yazılı basındaki haberlerin %61’i nefret söylemi ve ayrımcı dil içeriyordu. Artık siyasetten bağımsız bir medyadan bahsetmek mümkün değil. Yeri geliyor medya siyasete direktif veriyor, yeri geliyor tam tersi. Üçüncü söylem, en klasiklerden: “Bunlar batı özentisi, batıdan geldiler, zaten AB fonları alıyorlar.” Yani el insaf, AB uyum süreci kapsamında hangi bakanlıkların hangi fonlarla hangi projeleri yaptığı ortada. Mültecilerin hayatları pahasına yapılan pazarlıklar varken bu mudur mesele? Homofobi zaten böyledir, herhangi birisi bir eylemi yaptığında sorun değilken LGBTİ+’lar yaptığında soruna dönüşür. En kırılgan, yüklenilebilir gruptur çünkü. Dördüncü söylem çocuk istismarı, en onur kırıcı söylemlerden biri. “LGBTİ+ çocuklar vardır” deyince, siz çocuklara cinsellik mi atfediyorsunuz diyorlar. Hayır, bu toplumda çocuklara daha doğmadan cinsellik ve cinsiyet atayan asıl heteroseksizm ve ikili cinsiyet rejimidir. Ben çocukken sırf kimliğimden ötürü benle alay edildiğinde, dayak yediğimde varım. Büyüdüm. Şimdi de sen çocukken yoktun diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Beşincisi, artık LGBTİ+ ve terör meselesi. LGBTİ+ olmak bir suçmuş gibi gösteriliyor. Senelerdir evirip çevirip gündeme göre bu beş konu sistematik olarak devreye giriyor.

“Ortada büyük bir asimetri var”

*Muhalefete dair de şöyle bir şey söylemek lazım, ne STÖ’lerin, ne meclisteki muhalif siyasi partilerin, ne sendikaların, ne de meslek odalarının LGBTİ+ hakları konusunda AKP kadar bilgisi yok. Bu çok iç acıtıcı. AKP’nin istihbarat faaliyeti dahilinde, karşıt politika üretmek için dahi olsa bilgi edindiği bir yerde, diğer tarafta “ya lezbiyen neydi, biseksüel neydi trans kadınlar kadın mıydı” hâli var. Burada büyük bir asimetri var. Toplumsal muhalefetin LGBTİ+ haklarını politikasının merkezine çekmemiş olmaması, hedef gösterildiğinde kınamalar ya da Onur Haftasında açıklamalar dışında süren bir politika geliştirememesi bu asimetriyi besliyor. Ticaret Bakanlığının LGBTİ+ sansür kararının altında Reklam Kurulu iyisi TBB ve TTB de var. Bu konuda bilgi edinme başvurusu da yaptık. Ardından TTB çok üzgün olduklarını, böyle yorumlanacağını bilmediklerini söyleyen bir açıklama yaptı. Fakat böyle yorumlanacağını zaten bilebiliyor olmak lazım. LGBTİ+ hareketiyle biraz dirsek teması olsa bu metnin o şekilde yorumlanacağı düşünülebilirdi. Bu bilgisizlik ve uzak kalma hali artık bu tarz hataları kaldıramayacak bir noktada. İnsanların eylemlerde LGBTİ+ bayrağı taşıdığı için gözaltına alındığı, işkenceye uğradığı koşullardan 2 ay önce Ticaret Bakanlığı gökkuşağını suçlu ilan etmişti. Bunlar arasında bir illiyet bağı olduğunu iddia etmek gözle görünen bir şeyi dile getirmekten ibaret bence.

“Siz unutuyorsunuz ama LGBTİ+’ların hayatları, maruz kaldıkları ayrımcılık ve nefret söylemi devam ediyor”

*2021 Medya İzleme Raporu’nda gazete bazlı izleme de yaptık. En çok LGBTİ+ haberini yapan gazete Yeni Akit. Hemen arkasından gelen BirGün ve Cumhuriyet’i topladığınızda dahi Yeni Akit’e ulaşamıyorsunuz. LGBTİ+ karşıtlığı onların haber odasının ve yayın politikasının en önemli parçalarından biri hâline geldi. Muhtemelen Yeni Akit okurları Kaos GL’yi de orada çalışan bizleri diğer herkesten daha yakından tanıyor artık. Sorun şurada: AKP ile ilgili bir mesele olduğunda çok haber yapıp sonra unutmak. Siz unutuyorsunuz ama LGBTİ+’ların hayatları, maruz kaldıkları ayrımcılık ve nefret söylemi devam ediyor. Hayatlarımız yalnızca Onur Haftasında, Cumhurbaşkanı ya da İçişleri Bakanı bir açıklama yaptığında piyasaya çıktığımız anlardan ibaret değil. Hayatı görmek zorunda olan, hayattan beslenmesi gereken medyanın bunu görmemesi üzüyor. Bu gazeteciliğin niteliksizleşmesi anlamına da geliyor. Senede bir kez Onur Haftasında LGBTİ+ haberi yaptığınızda hata yapmak, yanlış kurmak kaçınılmaz. Çünkü bu, bu konu senin yayın politikanın merkezine yerleşmemiş anlamına geliyor. İzleme raporunda baktığımız bir diğer şey, LGBTİ+’lar hakkında en çok kim konuşmuş, kime mikrofon uzatılmış? Birincisi köşe yazarları, tabii kaynak belirtmeden. Çünkü Türkiye’de köşe yazarlığı kaynak belirtmemek anlamına gelir. İkincisi uzmanlar ve akademisyenler. Üçüncüsü LGBTİ+ karşıtı STK’lar. En son LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ örgütleri. LGBTİ+’lar hakkında en az LGBTİ+’ların konuşması çok çarpıcı, nefret söylemi oranından dahi daha çarpıcı bir veri bence. Demek ki sizin habercilik pratiğiniz mikrofon uzatmayı, sesi olmayanın sesi olmayı benimsemiş bir noktada değil. LGBTİ+ haberi yaparken LGBTİ+’lar özneden çok nesne olarak görülüyor demek ki.

“Ortada her alandan gelen çok ciddi saldırılar varken bu sorunları çözebilecek modeller geliştirmeye mecburdu LGBTİ+ örgütleri”

*İnsan Hakları Ortak Platformu, İstanbul Sözleşmesi’ne dair bir açıklama yayınladı, tek sayfalık. Açıklamanın hiçbir yerinde LGBTİ+’nın L’si geçmiyordu. Cumhurbaşkanı ise bu açıklamadan 1 gün önce eşcinselliği normalleştirdiği için sözleşmeden çıktık demişti. Bu açıklama geri çekildi. İHOP, Türkiye’de anaakım insan hakları hareketinin en önde gelen platformlarından biri olduğunu söylüyor. Bu unutulma halinin kendisi bize çok şey anlatıyor. Bu kadar büyük bir toplumsal dönüşümün içinden geçerken bu toplumsal dönüşümü görememeleri benim sivil toplum örgütleri için üzülmeme sebep oluyor, LGBTİ+lara üzülmeme değil.

*LGBTİ+ örgütlerinin Türkiye insan hakları mücadelesinde, sivil toplum alanında var oldukları konum, açtıkları alanlar ve tartışma başlıkları, sivil toplumu çok genişleten, derinleştiren konular hâline gelmiş durumda. Artık yalnızca LGBTİ+ hakları alanında değil, her alanda diğer STÖ’ler ile uzmanlıklarını, deneyimlerini paylaşıyorlar. Sivil toplumun şu an canhıraş öğrenmeye çalıştığı pek çok şeyi ilk kez LGBTİ+ örgütlerinin uyguladığını görebilirsiniz. Çünkü ortada her alandan gelen çok ciddi saldırılar varken bu sorunları çözebilecek modeller geliştirmeye mecburdu LGBTİ+ örgütleri. Çalışma ya da sağlık hakkına çok girmesek de olur diyebilecek bir noktada değiliz ne yazık ki. Hafıza Merkezi Berlin’in bir raporu yayınladı geçenlerde. Açıkça şöyle yazmışlar, çok sevindim: Türkiye’deki LGBTİ+ ve kadın örgütleri, yerel ağlar ile platformlar kurmak ve uluslararası savunuculuk bağlamında bütün sivil topluma örnek olabilir. Artık buradan ele almamız gerekiyor konuyu gerçekten. Şöyle bir hiyerarşi oluyor: genel anlamda insan hakları çalışan örgütler, bir de özelleşmiş örgütler. Soyut bir hiyerarşi bu, karşılıklı bir şekilde birbirimizden öğrenmeye başlamalıyız.

İşkence, kötü muamele, linç girişimleri, işsizlik…

*Kaos’un 2019 LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu, pek çok şeyle birlikte şunu söylüyor: 2019’da kamunun fail olduğu ihlallerde artış oldu. Bu, işkence ve kötü muamelede artış oldu anlamına geliyor. Nefret suçları raporumuz, Türkiye’de LGBTİ+’ları hedef alan nefret suçlarının sıklıkla kamusal alanda, görgü tanıklarının önünde faillerin iki ya da daha fazla kişi olduğu ortamlarda gerçekleştiğini söylüyor. Bu ne demek? Türkiye’de LGBTİ+’ları hedef alan nefret suçlarının linç niteliği taşıdığı. Ardından çoğunluğun polise gitmediği, kolluk kuvvetlerine ve yargıya güvenmediği anlamına gelir. İstihdam araştırmaları da çok benzer bir şey söylerken aynı zamanda LGBTİ+’ların sendikalara güvenmediğini, sendikalaşmanın toplumun genelinin çok altında kaldığını söylüyor. SPoD’un yayınladığı pandemi raporunda işsizliğe dair çok çarpıcı bir veri vardı. Ankete katılan bine yakın LGBTİ+’nın %60’ı hiçbir maddi geliri olmadığını açıkça söylemiş. Bu, LGBTİ+ işsizliği olduğu anlamına gelir. O nedenle LGBTİ+’ları konunuzun dışında bir konu olarak göremezsiniz. Emek alanında çalışıyorsanız LGBTİ+’lara değecek çünkü işsizliğin en kırılgan kesimi. Toplumsal cinsiyet, nefret suçu, yargı, hukuk, medya, göç çalışıyorsanız değecek. LGBTİ+ olmak, toplumun her kesimini yatay olarak kesen bir şey. LGBTİ+’lar sizin kurumlarınızın ve mücadelenin dışında değil ama var olabilecekleri, seslerini çıkarabilecekleri bir alan yaratılmadığı için siz de güç kaybediyorsunuz.


Video Haber İkon  İlgili Video:


Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları
nefret