12/09/2023 | Yazar: Ali Erol
Ağustos ayı gökkuşağı “köşe”leri ArtıGerçek, Evrensel ve Samsun Şehir Gazetesi yazarlarından geldi.
ArtıGerçek yazarı Eser Karakaş, “devletin, en tepe siyasi ve idari sorumluların LGBT konusunda aldıkları pozisyonlar gerçekten çok korkunç” diye yazdı.
Evrensel yazarı Ender İmrek, hukuksuz yasaklara “LGBTİ paylaşımı” gerekçesini örnek vererek, “sanatçının AKP’ye bir söz söyleyip söylememesi de aranmıyor; duruşu, davranışı, giyimi, kuşamı, yaşam tarzıyla hedef seçiliyor sanatçılar” diye yazdı.
Samsun yerel basınından Samsun Şehir Gazetesi yazarı Koray Karabekiroğlu, hekimleri hedef alan hükümet medyasının karalama kampanyasının dezenformasyonuna karşı, cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelimin “birbirlerine sıkça karıştırılan farklı kavramlar” olduğunu yazdı.
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Ağustos ayı pozitif “köşe”leri ArtıGerçek, Evrensel ve Samsun Şehir Gazetesi yazarlarından derledik.
ArtıGerçek, Eser Karakaş: “Devletin, en tepe siyasi ve idari sorumluların LGBT konusunda aldıkları pozisyonlar gerçekten çok korkunç”
ArtıGerçek yazarı Eser Karakaş, “Erdoğan’ın rüyası: AB’ye yerli ve milli katılım” başlıklı köşe yazısında, “Türkiye’nin çöküş süreci Erdoğan’ın “Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini benimseriz” demesi ile başladı” diye yazdı ve devam etti: “Aday ülkeler Kopenhag kriterlerini AB standartlarında yerine getirmek mecburiyetindeler, yerli ve milli standartlarda bu kriterler karşılanmak istenirse bu “bon pour l’Orient” (Doğu için iyi) bir tavır olur ve AB nezdinde beş para etmez.”
“1993 senesinde AB Konseyi Kopenhag’da toplandı ve AB’nin Doğu Avrupa ülkelerine açılımı doğrultusunda bazı katılım kriterleri belirledi”ğini hatırlatan Karakaş, “Kopenhag kriterleri”nin neler olduğunu saydı: “Aday ülkeler: Demokrasiyi, Hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını, Azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını, İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını ve Birlik içinde piyasa güçleri ve rekabetçi baskı ile başedebilecek kapasiteyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmalıdır.”
ArtıGerçek yazarı, “AB sürecinde Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi AB sürecinin açılması ve devamı için gerekli koşuldu” hatırlatmasıyla devam ederken, Erdoğan’ın, “Vilnius NATO Zirvesinde bir anda AB konusunda NATO liderlerine “Açın önümüzü” diye seslenmesine geçiyor: “Şimdi lütfen Kopenhag kriterlerine bir kez daha göz atalım... Türkiye’de demokrasi var mı, var ama çok fazla yerli ve milli bir demokrasi. Türkiye’de hukuk devleti var mı? Kanımca hukuk devleti ve temel insan hakları yerli ve milli standartlarda bile kalmamış durumda. Azınlıklara saygı meselesinde zaten radikal bir anlayış farkı var, biz azınlık dendiği zaman Lozan antlaşmasında çerçevesi belirlenmiş azınlık kavramını anlıyoruz, AB ise bambaşka bir şey anlıyor; devletin, en tepe siyasi ve idari sorumluların mesela LGBT konusunda aldıkları pozisyonlar gerçekten çok korkunç. Türkiye’de işleyen bir piyasa ekonomisi ve kurumları var mı? Güldürmeyin beni.”
“Şu gerçeği iyi görelim, 2023 Türkiye’sinin 2004 senesinde tam üyelik müzakerelerini açması bile imkansızdı. Erdoğan rüzgarlar öyle eser ve kendi çıkarları için AB istikametine doğru yelken kırmak isterse hukuk ve ekonomi alanlarında “yerli ve milli” saçma söyleminden tamamen vazgeçmesi şarttır. Bu mecburiyet herkes için geçerlidir.”
ArtıGerçek yazarı Eser (1, 2) Karakaş, Onur Ayı Haziran’ın gökkuşağı köşelerinde, yeni İçişleri Bakanı’nın Trans Onur Yürüyüşü’ndeki polis saldırısını “toplumsal değerlere saygısızlık” sözleriyle savunmasını eleştirmiş ve eklemişti: “İçişleri Bakanlığı gibi çok önemli bir görevde suç kavramı ile değerler kavramını birbirine karıştıran bir kişi bulunmaktadır”.
Evrensel, Ender İmrek: “Sanatçının AKP’ye bir söz söyleyip söylememesi de aranmıyor; duruşu, davranışı, giyimi, kuşamı, yaşam tarzıyla hedef seçiliyor sanatçılar”
Evrensel yazarı Ender İmrek, “Yeni dönem ve dayatılan "yeni" yaşam tarzı” başlıklı köşe yazısında, “Hukuksuzluk ve baskılar at başı gidiyor… Diyanet fetvalarını sürdürüyor…” diye yazdı.
“Ekonomik, siyasi çıkmazı derinleşen AKP iktidarının gazetecilere, sanatçılara, aydınlara ve bir bütün olarak muhaliflere yönelik baskıyı daha da artıracağı görülüyor. Doğaya, yaşama, geleceğe sahip çıkmak, hak, hukuk, adalet istemek suç sayılıyor…
Konser yasakları o kadar yaygın hale getirildi ki, artık neredeyse yasak kapsamına alınmayan sanatçı kalmadı. Munzur Festivali’nde sahne alacak sanatçılara yasak getirildi, sanatçılar gözaltına alındı. Sanata sansür, sanatçıya baskı yayılıyor, yaygınlaşıyor. Kürtçe müziğe yasaklar getiriliyor.
Sanatçının AKP’ye yönelik bir söz söyleyip söylememesi de aranmıyor; duruşu, davranışı, giyimi, kuşamı, yaşam tarzıyla hedef seçiliyor sanatçılar. Geçen yıl Aleyna Tilki’nin konseri LGBTİ paylaşımı gerekçe gösterilerek yasaklanmıştı. Bu defa sanatçı Gökçe’nin konseri aynı gerekçeyle AKP’li Sandıklı Belediye Başkanınca yasaklandı. Afyon Sandıklı Belediye Başkanı Mustafa Çöl, sosyal medya hesabından Gökçe için “Bırakın Sandıklı’da sahneye çıkmasını, ilçemiz sınırlarından giremez!” diye yazdı.
Nilüfer Gençlik Festivali de Bursa Valiliği tarafından yasaklandı. Muhalefete yaşam alanı bırakmıyorlar. Ancak CHP, o festivali fiilen yapma yoluna gitmek, yasakları gençlerin birleşik gücüyle parçalayacak bir duruş sergilemek yerine açıklamalarla, demeçlerle muhalefet yürütmeye devam ediyor.
Yaşamı şekillendirmede baş aktör haline gelme çabasındaki Diyanet İşleri Başkanı'nın eğitim öğretimden çalışma saatlerine kadar, yaşamın her alanının cuma namazına göre ayarlanması isteği ile sürecin nerelere vardırılmak istendiğini tahmin etmek zor değil.
Aldıkları alkol gerekçe gösterilerek yasaklara meşruiyet yaratmaya çabalıyorlar. “Dincilik ve milliyetçilik” kapsamlı argümanlar bir biçimde dillendiriliyor ve sanatçılar, muhalifler hedefe konuluyor, yasaklar “anlaşılır” ve “olağan” hale getirilmek isteniyor.
Yeni dönemde, valiler ve kaymakamlar AKP il ve ilçe başkanları gibi hareket ederek AKP’li belediye başkanları ile yarışırcasına konser yasaklıyor, baskı uygulamaları devreye sokuyorlar. Kültür, sanat kapsamlı çalışmalara karşı çağ dışı tüm yol ve yöntemler hukuksuzca devreye sokuluyor.”
Samsun Şehir Gazetesi, Koray Karabekiroğlu: “Cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim birbirlerine sıkça karıştırılan farklı kavramlar”
Samsun yerel basınından Samsun Şehir Gazetesi yazarı Koray Karabekiroğlu, “Kadın Olmak, Erkek Olmak ve Diğerleri” başlıklı köşe yazısında, “Türkiye’de, cinsel yönelim, cinsel kimlik ve cinsiyet hoşnutsuzluğu gibi konular toplumda hâlen tam olarak anlaşılmamış alanlar” olduğunu yazdı: “Maalesef bu alanlarda zorluklar yaşayan bireyler çok sayıda damgalama ve ayrımcılık eylemine/söylemine maruz kalmaktadır. Ayrıca hekimler de, önyargılı ve düşmancıl bir dille hedef gösterilmeye devam etmektedir. Yetkili mercileri bu konuda daha duyarlı olmaya ve ilim ve irfan yoluyla hareket etmeye davet etmek isterim.”
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi olan Prof. Dr. Koray Karabekiroğlu, Samsun yerel basınındaki köşe yazısında, hekimleri hedef alan hükümet medyasının karalama kampanyasının dezenformasyonuna karşı, “Cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim birbirlerine sıkça karıştırılan farklı kavramlar” olduğunun altını çizdi: “Biyolojik/ genetik cinsiyetin aksine, cinsel kimlik ve yönelim, sosyal, kültürel, psikodinamik pek çok unsurdan etkilenir. Son yıllarda cinsel roller ve cinsiyet kimliği üzerinde yoğunlaşan tartışmalar, insan cinselliğini eril ve dişil olarak ikiye ayırmak yerine bu iki rengin çok farklı karışımlarından oluşan bir yelpaze olarak da görme eğilimini hızlandırmıştır.”
“Cinsiyet doğuştan belirlidir ve insan dişil eşey kromozomları XX, erkeklerde XY temel belirleyicidir. Bazı genetik hastalıklarda XO, XXY, XXX, XYY gibi varyasyonlar görülebilir. Bu varyasyonlara sahip bireyler birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri kazanımında, dolayısıyla da cinsel kimlik gelişiminde sıklıkla sorun yaşasalar da, en az bir Y kromozomunun varlığı cinsiyetin erkek olduğunu belirlemektedir.
Cinsel kimlik ise, o cinsiyete ait toplumsal davranış örüntüsünü ifade eder. Cinsel yönelim, cinsel ilişki için seçilen/arzu edilen eşi ifade eden bir kavramdır.
Ek olarak, ‘erkek fatma’ olarak tanımlanan ‘erkeksi’ davranışlar sergileyen kızlar ya da ‘kızlara özgü’ davranışlar sergileyen erkek çocukları vardır. Günümüzde, bu davranış ve tutumların tümüyle -tıbbi/ psikiyatrik yaklaşım bağlamında- sağlıklı/tipik gelişimin içerisinde yer alan davranış örüntüleri olduğu görüşü yaygın olarak kâbul görmektedir.
Cinsiyetin net olarak belirli olmadığı interseks durumları arasında, eşey kromozomu bozukluğu olan ya da doğuştan cinsel organların gelişiminde yeterli bir farklılaşma oluşmayan (ambigius genitale varlığında) ya da hermafrodit (iki farklı cinsiyete özgü yapıyı birarada bulunduran) bireyler genellikle küçük yaşlardan itibaren bir cinsel kimliğe uygun olarak yetiştirilirler. Bu bireylerin iç ve dış cinsel organları da belirlenen cinsel kimliğe uygun olarak ameliyat edilebilir. Bu tür biyolojik cinsiyeti belirsiz çocukların hangi cinsel kimliğe uygun olarak yetiştirilecekleri pek çok farklı disiplinden uzmanların aile ile birlikte verdiği karar sonucunda belirlenmektedir.”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: medya