09/05/2023 | Yazar: Ali Erol

Gazete yazılarından Nisan ayı gökkuşağı “köşe”leri Duvar, T24, Cumhuriyet ve Diken yazarlarından geldi.

LGBTİ+’lar için 2023 Nisan ayı gökkuşağı “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Duvar yazarı Barış Avşar, Cumhurbaşkanı’nın “LGBT’ci” söylemini anıp, AYM başkanının hatırlattığı “ötekinin hakkı”na dikkat çekiyor...

Duvar yazarı Berrin Sönmez, “İçişleri Bakanı’nın nefret söylemini yükseltmesi, LGBTİ+lara yönelik yaşam hakkı ihlalini teşvik etmek anlamına geliyor” diyor ve “seçim kazanmak için nefret söylemini kendilerine şiar edinenlere inat, seçimin ufkunu gökkuşağının çevrelediğini” ekliyor...

T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz, “habercilik” adı altında “seçim kampanyalarında LGBT bireyleri bir nefret objesi haline getirenlere hizmet” eden yayıncılığa dikkat çekiyor...

Cumhuriyet yazarı Elçin Poyrazlar, “nefret suçu işleyenler, şiddet çağrısı yapanlar, halkı tehdit edenler hakkında soruşturma açılsın”, “LGBTİ+’lar terör örgütü değildir” diyor...

Diken yazarı Ayşe Deniz Yurdakul: “Toplumun LGBTİ+ bireyleri tanımaya, onların da kendileri gibi eşit anayasal haklara sahip olan bireyler olduğunu anlamaya ihtiyacı var”

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Nisan ayı pozitif “köşe”leri Duvar, T24, Cumhuriyet ve Diken yazarlarından derledik.

Duvar yazarı Avşar, “ötekinin hakkı”nı hatırlatıyor

Duvar yazarı Barış Avşar, “‘LGBT’ci’ ile ‘soğan kafalı’ arasında: ‘Öteki’nin hakkı” başlıklı yazısında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın, AYM’nin kuruluş yıldönümünde söylediklerini paylaşıyor:

“Öncelikle toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız. ‘Öteki’ olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur. Kendimize hak gördüğümüzü ‘öteki’ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız.”

Duvar yazarı Avşar, devam ederken, Zühtü Arslan'ın konuştuğu törene katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın henüz bir gün önce, Siro Batarya Geliştirme ve Üretim Kampüsü Temel Atma Töreni için geldiği Bursa Gemlik'te yaptığı konuşmadan, “Bu CHP LGBT'ci, İYİ Parti LGBT'ci, HDP LGBT'ci! Evelallah Cumhur İttifakı kutsal ailesiyle bu yolda yürüyor” sözlerini hatırlatıyor.

Duvar yazarı Sönmez, “seçim kazanmak için nefret söylemini kendilerine şiar edinenlere inat, seçimin ufkunu gökkuşağının çevrelediğini” söylüyor

Duvar yazarı Berrin Sönmez, “Erdoğan seçimi kaybedeceğini uzun yıllardır biliyor” başlıklı yazısında, “Bir kişinin, Erdoğan’ın iktidarı ve AKP üzerine kurulmuş parti devleti yönetim sistemini sürdürmek için harcanıyor ülke” diyor ve “Büyük bir kibir ve pervasızlıkla her türlü insani değer ve hukuki kuralın yok sayıldığı” sürece dikkat çekiyor. Sönmez, ayrıca, “Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olarak nefret söylemini yükseltmesi, LGBTİ+lara yönelik yaşam hakkı ihlalini teşvik etmek anlamına geliyordu” diye de ekliyor.

Berrin Sönmez, Nisan ayında, “Seçimin afakını sarmış gökkuşağı” başlığı altında, bu kez Medyascope’ta, İçişleri Bakanı ve AKP milletvekili adayı Süleyman Soylu için, “Aklının estiği, elinin erdiği her yere terör (1, 2, 3, 4) yaftası yapıştırmakla maruf” olduğunu yazdı ve ekledi: “seçim kazanmak için nefret söylemini kendilerine şiar edinenlere inat, seçimin ufkunu gökkuşağının çevrelediğini söylemek mümkün.”

“İçişleri Bakanı ve AKP milletvekili adayı Süleyman Soylu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” videosundan iktidarın ne denli rahatsız olduğunu gösteren sözler sarfetti... Soylu, bu bağlamda kültürel terör kavramı kullanmış... Hemen özrü kabahatinden büyük dedirtecek şekilde “Ama kültürel terör kavramını LGBTİ+ politikası için kullandı” şeklinde akıllara seza, vicdan kanatacak bahaneler üretmekten gocunmazlar, biliyorum. İnsanların yaşam hakkına yönelik büyük bir tehdit ve toplumsal gerilimi tırmandırma riski, bir içişleri bakanı tarafından aynı konuşma içinde ve öfkeli sözlerle topluma empoze edilirken topluma, insanlık bilincine verilen zarar umursanmıyor. Seçim kampanyasında dile getirildiği için de kazandığı takdirde yapacaklarının vaadi niteliğinde.”

“Alevi videosundaki o dengeli mesajlara cevap üretme becerisi olmadığı için “Kılıçdaroğlu’nun ‘Batı’nın’ emrinde LGBTİ+ getireceği” iddiasına sığınmış. Çaresizlik nasıl RTÜK’ü Kızılcık Şerbeti’ni yasaklamak için toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine sığınmak zorunda bıraktıysa, Soylu’yu da seçim sonucunu AKP lehine çevirmek için LGBTİ+ varlığına sarılmak zorunda bırakmış görünüyor. Gülsek mi ağlasak mı, denilecek işler işte. Yakın geçmişte Madımak, Çorum, Maraş katliamları yaşanmışken ve halen sık sık Alevi yurttaşların kapılarındaki çarpı işaretleri haberlere yansırken bunca sorumsuz bir içişleri bakanı, milletvekili adayı konuşması, önümüzdeki on beş günü nasıl etkiler sorusunu hatırdan çıkarmak mümkün değil. Ve LGBTİ+ varoluşuna sahip arkadaşlarımızın, yurttaşlarımızın yaşamı, yaşam hakkı yok sayılıp varlıkları bir içişleri bakanı tarafından şiddet faillerine hedef olarak gösterilip aynı zamanda muhalefet liderine, cumhurbaşkanı adayına yönelik siyasi şantaj olarak kullanılmak isteniyor. Gel de “suç işleri bakanı” isimlendirmesine itiraz et, mümkünü yok. Vekil adayı olmadan önce işinin başındayken de işini yapmıyor, erkek şiddetini önlemek için gerekli 6284 sayılı yasayı etkin uygulamıyordu. Üç yılı aşkın süredir her ay yükselip neredeyse kadın cinayetleri sayısına ulaşan şüpheli kadın ölümleri kategorisi, AKP ve Soylu’nun devr-i iktidarı için belirgin özellik oldu. İktidarı kaybetseler de bu özellikle anılacaklar, kaçarı yok. Şüpheli kadın ölümleri dosyalarında yeterince soruşturulmayan kadın cinayetleri olacağı gibi büyük kısmının da üstü örtülen, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği LGBTİ+ cinayetleri olduğu yönündeki kuşkular yabana atılacak cinsten değil.”

T24 yazarı Yılmaz, “habercilik” adı altında “seçim kampanyalarında LGBT bireyleri bir nefret objesi haline getirenlere hizmet etme”ye dikkat çekiyor

T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz, “Bekir Bey, bir daha düşünün derim” başlıklı yazısında, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı, "siz olsanız bir yere giderken ailenizi Kılıçdaroğlu'na mı emanet edersiniz, Tayyip Bey'e mi emanet edersiniz” sözlerine karşılık, “Tayyip Bey bu, bugün söylediğinin tam tersini yarın yapabilir, bugün verdiği sözü hiç vermemiş gibi davranabilir” cevabıyla uyarıyor.

“Utanması gereken kimdir?” ara başlığıyla devam eden T24 yazarı, “bir milletvekilinin eşcinsel ilişkisi ile ilgili bir videonun varlığından” söz eden yayına geçiyor: “Bu, kuşkusuz böyle bir operasyon... Öte yandan şu da var: Bir milletvekilinin eşcinsel olması, görevini doğru düzgün yapmasına engel teşkil etmez. Özel hayatıdır ve özel hayatı ile ilgili konuları görevine karıştırmıyorsa, söylenecek tek şey vardır: Kime ne? Sana ne, bana ne?”

“Denilebilir ki "bir milletvekili kamuya karşı sorumludur, özel hayatı ile ilgili de olsa seçmenlerini yanıltacak tutum içinde olmamalıdır." Bunu söyleyenler de haksız sayılmazlar. Ancak o zaman oturup bütün toplumumuzu sorgulamalıyız: Ülkemizde eşcinsel olduğunu saklamak durumunda kalan insanlar, bunu keyiflerinden mi yapıyorlar, toplumun bir kesiminin nefret objesi haline getirilmek istenmiş olmalarından ya da toplumsal baskıdan dolayı mı? Doğru yanıt ikincisi olmalı, kimse gerçek kimliğini saklayarak yaşamak istemez. Buna mecbur kalıyorsa, sorumlusu buna zorlanan kişi değil, o toplumsal iklimin devamı için ortalığı velveleye verenlerdir.”

“Bu tür videolarla habercilik yaptığını düşünmek, seçim kampanyalarında LGBT bireyleri bir nefret objesi haline getirenlere hizmet etmekten başka bir sonuç yaratmaz.”

Cumhuriyet yazarı Poyrazlar, “nefret suçu işleyenler hakkında soruşturma açılsın”, “LGBTİ+’lar terör örgütü değildir” diyor

Cumhuriyet yazarı Elçin Poyrazlar, “En basit seçim” başlıklı yazısında, “AB üyeliği, temel özgürlükler, demokrasinin ilerlemesi, çağdaş medeniyet idealiyle yola çıkan, dünyanın en güçlü devletlerinden biri olabilecek ülkenin 20 yılda geldiği nokta” diyor, “siyasetin süründüğü seviye” diye eklerken, “ülkedeki siyasi tartışmanın içeriği”ni sayıyor:

“Kadınlar isterse şort ya da tayt giyer, kimse karışamaz, diyoruz. Çocuk çocuktur, evlenemezsiniz, diyoruz. Kadınları öldüremezsiniz, diyoruz. Suç işlerseniz ceza almanız gerekir, diyoruz. Yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık suçtur, diyoruz. Barışçıl fikirlerini açıklayanları tutuklamayın, diyoruz. Nefret suçu işleyenler, şiddet çağrısı yapanlar, halkı tehdit edenler hakkında soruşturma açılsın, diyoruz. LGBTİ+’lar terör örgütü değildir, diyoruz. Gazetecileri, siyasetçileri, hukuksuzca cezaevinde tutulanları serbest bırakın, diyoruz. Yoksulluktan insanlar intihar ediyor, milyonlarca çocuk aç, diyoruz. Devleti tarikatlardan ve cemaatlerden arındırın, laiklik ilkesini baltalamayın, diyoruz. Dini siyasete çerez etmeyin, diyoruz. Devletin mali kaynakları ve halkın vergileri hangi projelerde kimler tarafından yönetiliyor bilelim, diyoruz. Ufacık bir zümrenin kulaklarından para fışkırırken, başka kesimler neden soğan alamıyor, diyoruz. Ülke muazzam bir felakette tahmini yüzbin yurttaşını kaybetmişse hükümetin hesap vermesi gerekir, diyoruz. Ekonomik krize gözlerdeki ışıltı gibi saçmalıklarla değil akılcı, bilimsel, acil çözümler yaratın, diyoruz. Dış politikada ideolojik krizler yaratarak, ülkenin güvenliğini ve prestijini sarsmayın, diyoruz.”

Diken yazarı Yurdakul: “Toplumun LGBTİ+ bireyleri tanımaya, onların da kendileri gibi eşit anayasal haklara sahip olan bireyler olduğunu anlamaya ihtiyacı var”

Diken yazarı Ayşe Deniz Yurdakul, “Eyvah! ‘Aile’de bir lezbiyen var” başlıklı yazısına, “Show TV’de yayınlanan popüler ‘Aile’ dizisinde, ‘Leyla’ karakterinin ‘yarı’ açılımını izleyerek, örtük biçimde de olsa, ulusal televizyon kanalında bir lezbiyen ile tanıştık” diye başlıyor ve devam ediyor:

“Tabuları, önyargıları, topluma empoze edilen rolleri yıkma konusunda medyanın çok büyük bir rolü ve görevi olduğu kesin. Umarım Aile’nin Leyla’sının hikayesi derinleşir çünkü toplumun şiddet gören, iş bulamayan (1, 2) aç kalan, dışlanan, tehdit altında yaşayan, ‘ehlileştirilmek’ için zorla evlendirilen LGBTİ+ bireyleri tanımaya, onların da kendileri gibi yiyip içen, çalışan, birilerini seven ve eşit anayasal haklara sahip olan bireyler olduğunu anlamaya ihtiyacı var.

LGBTİ+ bireylerin özellikle de gençlerin de kendilerine benzeyen birilerini ekranda görüp yalnız olmadıklarını hissetmeye çok ihtiyaçları var. Tam da bu yüzden Kızılcık Şerbeti ve Aile’nin ‘öteki’lerin hikayelerini anlatmasını çok anlamlı buluyorum çünkü hiçbir genç insan arka bahçede saklanması gereken bir ayrık otu olduğunu zannederek yaşayamaz, yaşamamalıdır.”

***

LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar… 


Etiketler: medya
İstihdam