08/06/2022 | Yazar: Kaos GL

LGBTİ+ düşmanlığında ortaklaşan Mayıs ayı nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Diriliş Postası, Aydınlık, Star, Türkiye ve Akit yazarlarından geldi

Mayıs ayının homofobik nefret “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…

LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarından köşe yazılarını Mayıs ayı boyunca Yeni Şafak, Diriliş Postası, Aydınlık, Star, Türkiye Gazetesi ve Yeni Akit yazarlarından derledik.

Yeni Şafak yazarı esas oğlanın her zaman “Türk, Sünni, Müslüman ve Heteroseksüel” olduğunu güya bilmezden gelmenin rahatlığıyla saydırıyor

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Beyaz Saray Basın Sekreteri olarak göreve başlayacağı ABD Başkanı Biden tarafından duyurulan Karine Jean-Pierre’in, ABD’de bu göreve gelen ilk açık lezbiyen ve ilk siyah olmasını “Bütün tuşlara basmak” başlıklı köşe yazısına taşıdı.

Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan, daha önceki köşelerinde “yahu eşcinselsen eşcinselsin” derken, hedefe koyduğu eşcinselliğe karşı “ahlâksız, karaktersiz” diye saydırır, kendi kurup kendi inandığı “edebiyat”tan “azgın azınlık”, “sessiz ve makul çoğunluk”, “leş gibi”, “kuduz köpek” şeklinde nefret nakaratlarıyla hızını alamazken, bu kez de Beyaz Saray Basın Sekreteri’nin “siyahiyim, lezbiyenim, göçmenim, kadınım” diye açılmasını, “beyazım, heteroseksüelim, doğduğum yerin yerlisiyim, erkeğim” diyen mi var alınganlığıyla karşılıyor.

Yeni Şafak’ın şair köşe yazarı, göreve gelir gelmez yönettiği ilk basın toplantısında “Beyazım, heteroseksüelim, doğduğum yerin yerlisiyim, erkeğim.” cümlesini kuracak adama, “Vallaha dünyayı başına yıkarlar adamcağızın. Ötekileştirmeden başlayarak neler nelerle suçlarlar. Ne yobazlığı kalır, ne erkek egemen dilin hâkimiyeti için çalışan biri olduğu kalır. Muhtemelen karısı bile küser adama yürütülen propaganda sonunda” diyerekten manipülasyon ve dezenformasyonda ayarı kaçırma pahasına, esas oğlanın her zaman “Türk, Sünni, Müslüman ve Heteroseksüel” (1, 2) olduğunu bilmezden geliyor.

Yeni Şafak’ın “Türk, Sünni, Müslüman ve Heteroseksüel” köşe yazarı, Beyaz Saray Sekreterinin “siyah, lezbiyen, göçmen, kadın” olarak açılmasına, “Bütün “diğer” kimlikler üzerinden çoğunluğun sahip olduğu bütün ortalama kimlikleri yerle yeksan eden ve edecek bir yeni dünya burası” tepkisiyle karşılar, eşitlenmeye yanaşmazken, yetinir mi, dinmeyen homofobik nefretinin “sapkın” nakaratını, en son Fazilet Partisi yıllarından Recai Kutan’ın ağzıyla, bir de Arap alevilere saydırıyor: “sapkın Nusayriler”, “sapkın kimlikli azgın azınlık”

Diriliş Postası yazarı kadını koruyan kanun olmasın istiyor, gerekçesi de feminist ve LGBTİ+’ların o kanunları savunması

Diriliş Postası köşe yazarı Yunus Emre Altuntaş, “Başımıza ne geldiyse gözü kapalı şekilde Avrupa’dan kopya ettiğimiz kanunlar sebebiyle geldi” diye başladığı “6284 aile kurumunu çökertiyor” başlıklı yazısında, daha önce duyulmadık ve kimsenin akıl edemediği pek orijinal bir yorumda bulunuyor: “6284 sayılı kanun (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) …İstanbul Sözleşmesi'ne göre oluşturulmuştur. İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve tamamen Hristiyan Batı değerlerine göre tasarlanan bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşme %99’u Müslüman olan Türk toplumunun değerleriyle uyuşmamaktadır.”

Kendilerini “nafaka mağduru” olarak adlandıran erkek güruhuyla, kendinin de “GBaşkanY” olduğu “AileBirliği” sosyal medya hesabından “Kadın cinayeti feminizm oyunudur” notuyla paylaşılan yazısında, Diriliş Postası yazarı, tabii ki “konu”yu LGBTİ+’ya bağlıyor: “Yani “Kadın Cinayeti” kavramını ortaya atanlar kendilerini “lezbiyen-feminist” olarak tanımlayan ve kadını ailenin bir üyesi olarak görmeyi reddeden, hatta aile kurumuna karşı mücadele eden isimlerdir. Türkiye’nin “İstanbul Sözleşmesine” katılmasında ısrarlı olanlar da koyu iktidar karşıtlığı ile bilinen feminist, LGBT-İ gruplarıdır.”

Diriliş Postası köşe yazarı (1, 2), İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle yetinmiyor, “mevcut iktidarı 20 yıldır destekleyen muhafazakâr kesimin, 6284 sayılı kanunun da kaldırılmasını istediğini” söylüyor.

“Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiler hakkında şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ile bu tedbirlerin alınması ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları” kapsayan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi yasasının da kaldırılması için Diriliş Postası yazarı, kadına yönelik şiddetle pek ilgili gerekçelerini sıralıyor: “Çünkü bu sözleşmeyi/kanunu savunan oluşumların kim oldukları ortadadır ve ülkemizin bekası için tıpkı Gezi kalkışmasında olduğu gibi bu azgın grupların kışkırtmalarına geçit verilmemelidir. Milletimizin dini değerlerine, örf ve adetlerine uygun yeni bir düzenleme yapılarak; dini eğitim daha yaygın ve nitelikli hale sokularak toplumun temelini oluşturan aile kurumunun çökmesi engellenmelidir. Çünkü cinayetlerin asıl sebebi dini ve milli değerlerimizin yeterince öğretilememesidir. Bizi biz yapan elimizdeki tek değer aile kalmıştır. Bu da yıkılırsa elimizde hiçbir şey kalmayacaktır.”

Aydınlık’ın kadın yazarı kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı

Anayasal güvenceyle kurulmuş LGBTİ+ derneklerine “iç düşman” muamelesi çeken hükümet yanlısı muhafazakâr medya ile yarışan Aydınlık gazetesinin köşe yazarlarından Işıl Çetin, “CHP, LGBTİ'yi partileştiriyor” başlıklı yazısına, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “etnik köken ve cinsel yönelim dezavantaj olmaktan çıkarılacak” vaatlerinde bulunuyor” diye başlıyor, CHP Gençlik Kolları’nın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu”yla devam ediyor: “CHP, bu komisyon ile Batı’daki dostlarının destekleriyle toplumsal cinsiyeti kurumsallaştırırken, bir yandan da LGBTİ hareketini partileşme sürecinin içine resmen dahil etmiş oldu.”

Aydınlık’ın “eğitimci-yazar”ı Işıl Çetin’e göre “toplumsal cinsiyet”, “Emperyalist Batı’nın yeni bir kimlik yaratma projesi…” Gerisi, cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratı: “çürüyen Batı kültürünün millî devletler üzerindeki etkisi”, “cinsel özgürlükler ve cinsiyet özgürlüğü aileyi doğrudan hedef alıyor”, “bölücülük ile feminizm kardeşliği”, “cinsel yönelim özgürlüğü adı altında LGBTİ dayatmasını”, “LGBTİ örgütlerinin fahri üyesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu”, “Emperyalist merkezlerde tasarlanan toplumsal cinsiyet teorisi”

Aydınlık’ın “eğitimci-yazar”ının toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı nakaratlarını Yeni Akit tekrar ediyor: “İpin ucu iyice koptu! CHP’den skandal LGBT hamlesi! Eğitimci - Yazar Işıl Çetin, 'CHP, LGBTİ hareketini partilileştiriyor' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çetin yazısında CHP ile LGBT hareketinin birlikteliğini ifşa etti.”

Star yazarı homofobik nefret söylemine “inanç ve ahlak” serbestisi istiyor

Star köşe yazarı Mustafa Sabri Beşer, “LGBT için oluşturulan korku bariyerleri!” başlıklı yazısında, aklı sıra, “Bir sapıklığı desteklemeyi reddetmek topyekûn dışlanma vesilesi yapılabilir mi?” diyerek kendi nefretine baştan kendi önlemini alıyor, ardından, “Devlet kurumları oluşturulmak istenen korku atmosferine karşı haktan yana olmalı, özel sektör ise üç beş kuruş daha fazla kazanmak için aile ve toplumu yok etmeye çalışan LGBT'ye taviz vermemelidir” buyuruyor.

Star köşe yazarı, 17 Mayıs’ın dünyada Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtı Gün olarak kutlandığını biliyor ve “Fransa futbol liginin takımlarından PSG'nin yıldız oyuncusu İdrissa Gueye, dini hassasiyetleri nedeniyle LGBT'yi destekleme amaçlı formayı giymeyi reddedince ötekileştirilmeye çalışıldı” diye devam ediyor. Köşe yazarı, Fransız futbolcunun davranışını “yürekli ve asil” olarak adlandırınca ardından gelecek riyakârane nakaratları tahmin etmek zor olmuyor: “Sapkınlığı desteklememek bir ötekileştirilme aracı haline getiriliyor. Burada şunu da söyleyelim: Her türlü hastanın ve sapığın bile temel insan haklarını sonuna kadar desteklemek bizim görevimizdir. Ama kimsenin sapkınlığını ve hastalığını yayma hakkı diye bir hakkı yoktur.”

Star köşe yazarına homofobik nefret yetmiyor araya anti-semitik parça da atmakta besi görmüyor: ““Yahudi Soykırımı" olmadığını söyleyebilecek birisi çıkarsa hemen müeyyide olarak ağır bedeller ödetiliyor.”

Ayrımcı tutum, davranış ve uygulamalara karşı yeterince nefret söylemi saçıp, nefret suçlarına davetiye çıkaramamaktan yakınan Star köşe yazarı, çalışma hayatında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı fırsat eşitliği hakkında düşüncelerini de açık ediyor: “Sapkın bir hayat tarzı olan LGBT konusunda şuan Amerika'da gelinen noktada iş başvurularında erkekler yerine Gay'ler, kadınlar yerine Lezbiyenler tercih ediliyor.”

LGBTİ+’ların hak hukuk hürriyet ve anayasal eşitlik taleplerini “imtiyaz” sayan Star yazarı Beşer, “Hamdolsun hala bu sapkınlığı 'ahlak' perspektifinden tartışabiliyoruz. Toplum olarak mücadeleye devam ediyoruz” derken, LGBTİ+ yurttaşlara karşı ayrımcılık ve nefret suçu çağrısıyla devam ediyor: “Bir sapkınlık olan LGBT hakkında söz söyleyen veya yazı yazanlar üzerinde büyük bir baskı kurulup dışlanmaya çalışılacak. Sonrasında ise yakın zamanda müeyyideler ve yasaklar getirilecek. Twitter'da LGBT aleyhine yazanların uğradığı linç kampanyaları bunun örneği. Bendenizin de bu konuda yazdığım yazılar sonrasında gelen tepkiler hiç de azımsanmayacak türden. Toplum olarak oluşturulmak istenen korku bariyerlerine karşı dik durmalı, inanç ve ahlak değerlerinin bir gereği olan bu sapkın düşünceye karşı çıkma duruşumuzdan taviz vermemeliyiz.”

Türkiye Gazetesi yazarının sosyal medyaya sansür bahanesi “LGBT”

Türkiye Gazetesi köşe yazarı Yücel Koç, nasıl olsa LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve nefret suçu memlekette bedava olunca geçen ayın ardından mayıs ayında da “LGBT”ye saydırmaya devam ediyor.

Türkiye Gazetesi Yayın Koordinatörü de olan yazar, “Umudumuz Elon Musk” başlıklı yazısında, “Sosyal medya savaşın ayağı oldu” diyor, manipülasyon ve dezenformasyonun ardından uzatmadan ekliyor: “Örnek; LGBT.”

AKP ve MHP’nin ‘Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ adı altında yürüttüğü “sosyal medya”ya müdahale sürecine katkı olarak kaleme alındığı anlaşılan manipülasyon ve dezenformasyon köşesinde Türkiye Gazetesi yazarı, devam ediyor: “Adamlar (lafın gelişi) böyle bir sapkınlığı, Türkiye gibi bir ülkede, gözümüze soka soka savunuyor, karşı çıkanı linç ediyor.”

Türkiye Gazetesi yazarının “lafın gelişi” daha önce de saçtığı seksist ve homofobik nefret nakaratlarını hatırlayalım: “LGBT denilen iğrenç sapkınlık”, “LGBT denen sapkınlar güruhu”, “Ortaya bir de illa LGBT diye bir şey koyuyorlar! Bunun tanımını kavgada söyleyecek olsan cinayete kadar götürecek bir rezillik

Türkiye Gazetesi Yayın Koordinatörü de olan köşe yazarı Yücel Koç’un yazısını pek seven Akit, “Bizi bu dertten ancak Elon reis kurtarır!” başlığı altında olduğu gibi paylaştı.

Akit köşelerinden saçılan seksist ve homofobik nefret nakaratlarının seçime kadar değişmeyeceği anlaşıldı

Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organı Akit’in köşe yazarı, aynı zamanda Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, muhalefet karalama bahaneli homofobik nefret siyasetiyle hep aynı nakaratları mayıs ayında da tekrar etti.

Anlaşılan Akit Yazı İşleri Müdürü ve yazarı Ali Karahasanoğlu, seçimlere kadar seksist ve homofobik nefret siyasetiyle kurduğu köşe yazılarında İYİ Parti ve Meral Şener’i hedef almaya devam edecek.

Eşcinsellerin ablası mı, “Elif” gibi duracak!” başlıklı köşe yazısında, “İstanbul Sözleşmesi’ni, “İktidara geldiğimizde yürürlüğe koyacağız” diyenler, Allah’ın huzurunda değil, eşcinsellerin huzurunda eğilirler..” diyor ve gerisi gene aynı nakaratlarla geliyor: “İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline dava açan Meral hanım, “Eşcinsellere ayrıcalıklar getiren” sözleşmenin tekrar yürürlüğe girmesi için Danıştay’a müracaat eden Meral hanım.. Allah’ın kitabına isyanı içeren eşcinselliği normalleştirmeye çalışan Meral hanım.. Allah’ın önünde eğilmekten bahsedip, gerçekleri gizlemeye kalkıyor.. Siz eşcinseller önünde eğilirsiniz, Meral hanım.. Affedersin, eşcinsel ablası Meral hanım.

Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü ve yazarı, mayıs ayının ikinci köşesine “Akşener, “Allah, mahşer, namus” derken, “eşcinselliği” getirmeye çalışıyor!” başlığı ile devam ediyor: “İyi Partililer çıkmışlar, “İktidara yürüyoruz” diyorlar.. Nereye yürüdükleri ortada.. Gaylere destek vermeye başladıktan sonra.. Homolarla yol yürüdükten sonra.. Artık yol yürüdüğü tiplerden bir şeyler kapmış olmalılar ki.. Kimle yan yana gelirlerse, onun kelimeleri ile konuşuyorlar..”

“İslam’ın yasakladığı Lut kavmi fiilini meşrulaştıran İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe girmesi için Danıştay’da dava açıyorlar.. Eşcinsel dernekler bir laf söylüyorsa, siz iki söyleyip, yarışı kazanmaya çalışıyordunuz. Ne oldu da şimdi, “namus” kavramından bahsediyorsunuz? Homoseksüelliği bir hastalık değil, “cinsel yönelim hakkı” olarak görenlerle yarışa girip, “İstanbul Sözleşmesi geri getirilmelidir. Cumhurbaşkanı’nın imzası ile sözleşmeden geri dönülmesi mümkün değildir” diyerek, gay dernekleri ile, homoseksüel kuruluşlarla birlikte, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali davasını, Danıştay’da birlikte istiyordunuz.. Homoseksüelliği meşrulaştıran İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirme sözü vererek üye kaydedip, sonra da “Allah razı olsun” diyorsunuz öyle mi?”

Akit yazarı İlhan Oral, İstanbul Sözleşmesi’ne 2019’da, “fuhuş kokulu fikirler” çamuru atarken, “LGBT”ye de “ahlâk düşmanı akımlar” diyordu; geçen sene de İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kesmeyince cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratlarına feminizme yönelik “fuhuş hastalığı”nı ekliyor, “LGBT”nin payınaysa bu kez “fıtrat düşmanlığı” düşüyordu.

Akit köşe yazarı Oral’dan, mayıs ayındaki “İlimsiz ve irfansız İslam toplumu!” başlıklı yazısında ise bu kez de “seksomanyak” sıfatıyla karşılaşıyoruz: “Müslümanların aile yapısının temelini bombalayan “İstanbul sözleşmesini” yeniden yürürlüğe koyacağını ve Lût kavminin iğrençliklerinden daha karmaşık seksomanyak “LGBT güruhuna, medenî hak olarak birbirleri ile evlenmeleri için kanun” çıkaracağını vaad eden bir parti lideri çalışmalarını sürdürüyor. İnsan itibarını çökerten bu ifrazatı durduracak imanlı ilim adamlarına çok ihtiyaç vardır. Onları yetiştirmek önemlidir.” 

İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik kadrolu dezenformasyon korosunun cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratçılarından Akit’in psikiyatr “köşe” yazarı Sefa Saygılı’ya, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi yetmediğinden, mayıs ayındaki “İstanbul Sözleşmesi’ne karşı durmak, vatan nöbetidir!” başlıklı yazısında, Ağustos 2020’de sarf edip, Şubat 2021’de tekrar ettiği cinsiyetçi ve homofobik nakaratlarını yine yeni yeniden bir kez daha tekrar ediyor. Önce, “İçimizdeki feministler ve LGBTİ sevicileri halen İstanbul Sözleşmesi’ni ve uzantı yasası 6284 Sayılı Kanun’u anlamıyor veya anlamak istemiyorlar” diye dert yanıyor, ““Kadın hakları” ve/veya “Kadına şiddeti önleyen sözleşme” olduğunu zannediyorlar” diye itham ediyor, ardından bir tek kendisinin bildiği komployu ifşa ediyor: “Hâlbuki sözleşmenin amacı ve asıl hedefi, LGBTİ bireylerini meşrulaştırmak ve onlara sınırsız cinsel özgürlük sağlamaktır”

Haftanın gündemi, konusu her gün ama her gün “köşe” dolduran Akit yazarlarından Abdurrahman Dilipak için fark etmiyor. Nefret nakaratlarını komployla harmanlarken, hep aynı cinsiyetçi ve homofobik söylemle tekrar ettiği yazılarıyla kadın ve LGBTİ+ düşmanlığına devam ediyor.

Yeni Akit köşe yazarı Abdurrahman Dilipak, ““Toplumsal cinsiyet” rezaleti… fahişe, travesti, gender…” diye saya saya başlıyor, köşesine taşıdığı KADEM’in “Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi’nin “konu”sunu da, “Sahi kadın erkek ayırımı kalmadığına göre, GENDER kerhanesi kadın ve erkeklere, diğer cinslerle yani BU FAHİŞE VE TÜREVLERİNE ortak hizmet mi verecek! Bizimkiler İstanbul Sözleşmesi kapsamında “akademik” olarak “Kadın ve Mekan”ı tartışıyorlar” diye veriyor: “Sahi, bilen var mı, İstanbul sözleşmesinde son durum ne? Sorsanız Hükümet “İstanbul Sözleşmesinden çekildik” diyor. Maşallah üniversitelerimiz de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği seminerleri verme sırasına girmiş ve bu programların tamamı Hükümetten habersiz mi yapılıyor. Belediyelerde durum aynen devam, toplumsal cinsiyet müdürlükleri, komisyonları, LGBT’ye toplumsal cinsiyet desteği veriyor, özellikle CHP’li belediyelerde. AK Partili Belediyeler Birliği Başkanı da bu yöndeki genelgesini geri çekmiş değil. GREVİO ne yapıyor bilgi yok. Bakanlık bir şey demiyor.”

Dilipak, “Varoluş, birey, toplumsal cinsiyet” başlıklı köşe yazısıyla KADEM’in “toplumsal cinsiyet” kongresine laf etmeye devam ediyor: “KADEM’in “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” kongresinde… “Biyolojik insan” olarak tarihinin sonuna mı geldik de bize “toplumsal cinsiyet” diye bir belayı teklif ediyorlar… Zaten bu dünyanın bir sonraki adı mı da, sadece kadın ve erkeklere aid olmayacak, LGBTIQ+ mekanın sahibi (!) olacak haşa!”

Yeni Akit köşe yazarı Abdurrahman Dilipak, kadınların ve LGBTİ+’ların eşitlik taleplerine karşı cinsiyetçi ve homofobik nakaratlarını KADEM’in “toplumsal cinsiyet adaleti kongresi” üzerinden tekrar etmeye Mayıs ayında iki (1, 2) yazısıyla daha devam etti.


Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları
nefret