09/08/2021 | Yazar: Ali Erol
Temmuz’un homofobik nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Doğru Haber, Diriliş Postası, Akşam, Aydınlık, Yeni Asya, Hizmet, Güneydoğu Güncel, Hür Haber ve Akit yazarlarından.
LGBTİ+ toplumuna ve kurumlarına karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya köşeleri Temmuz ayı boyunca da düşmanlaştırma, ayrımcı dil ve nefret söyleminde birbirleri ile yarışmaya devam ettiler.
Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz. Temmuz ayının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Yeni Şafak, Doğru Haber, Diriliş Postası, Akşam, Aydınlık, Yeni Asya, Hizmet, Güneydoğu Güncel, Hür Haber ve Akit yazarlarından seçtik.
Yeni Şafak: “Türkiye’de kim neyin özgürlüğünü istemiş de Müslümanlar veya İslamcılar buna engel olmuş?”
Yeni Şafak köşe yazarı, aynı zamanda AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay (1, 2), “ABD’den çıplaklığına vize alamayan, öfkesini neden İslamcılıktan çıkarıyor?” başlıklı yazısında, “10 yıl öncesine kadar ülkenin ana gündemi olmaktan hiç çıkmayan fetiş bir konuydu laiklik” diyor ve ekliyor: “Oysa günümüzde laikliğin en azından toplumun geneli için böyle bir fetiş boyutu kalmamış durumda. Laiklik bugün gerçekten olması gerektiği gibi sadece bir yönetim ilkesidir ve farklı din ve mezhep anlayışlarının birbirleriyle veya devletle ilişkilerini düzenlemekten öte bir fetiş anlamı yok.”
Yeni Şafak köşe yazarı, örneğe geçiyor: “Türkiye’de belli ki laikliğin elden gitmiş olduğundan mustarip olan şahıs oracıkta isyanı ABD’ye değil, yine ABD üzerinden İslamcılığa patlatmış: “Bu muhafazakarlıktan bıktım. Buraya İslamcı bir ülkeden geldim. Çünkü orada kadınlar ikinci, üçüncü sınıf hatta sınıfsız. Ne giyeceğimi bilecek kadar medeniyim. Burada (Türkiye) kadınlara, biseksüellere, translara ya da geylere yapılan baskı çok fazla. Ve şimdi bu olayı yaşadım. Gerçekten başka bir İslamcı ülkede çıplakmışım gibi hissettim. Ben bir kadınım ve zoruma gitti!””
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji akademisyeni de olan Yeni Şafak köşe yazarı Yasin Aktay, örnek verdiği yakınmayı yorumluyor: “Buradan şu soruyu sormaya tabii ki iyi bir kapı aralıyor: Türkiye’de kim neyin özgürlüğünü istemiş de Müslümanlar veya İslamcılar buna engel olmuş? Müslümanların veya muhafazakarların engel oldukları söylenen şeylere dair dünyanın başka yerlerinde nasıl bir özgürlük marjı var, kim ne kadar biliyor, kim ne kadar dikkate alıyor?” (1, 2, 3)
LGBTİ+’lara karşı “nefret kokteyli” ile “terör kokteyli”ni harmanlayıp sallayan Yeni Şafak yazarlarından Tamer Korkmaz, “Livaneli, Baykal’a neden ateş etti?” başlığı altında, manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret saçmaya aynı nakaratlarla (1, 2, 3, 4) devam ediyor: “CHP’nin katılımcıları arasında yer aldığı Demokrasi Konferansı’nın 24 Haziran’daki ilk toplantısında, FETÖ ile HDPKK’nın malum talepleri dillendirildi! “Dış politikada saldırgan tutumdan vazgeçilmeli” yollu Amerikancı replikten tutun da, LGBTİ seviciliğe kadar gırla gitti. Konferansçılar “Demokrasi” kılıfı altında aslında “Türkiye’mize düşmanlık” bildirisi yayınladılar!”
Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan, ““Eller yılda bir kurban keser”” başlıklı köşe yazısında, LGBTİ+’lar için sarf ettiği nefret nakaratlarına (1, 2, 3, 4, 5, 6) devam ediyor: “Eşcinsel ve vegan olan; eşcinsel ve vegan olunca bütün insanların kendisini ötekileştirdiğini düşünerek var olup var kalabilen bir adet “insanımsı”, rahat rahat “hayvan öldürmek yerine insan yaşatın. Kurban için ayırdığınız paraları SMA’lı çocuklara yollayın” yazabiliyor. Bunun, çirkin, leş, aşağılık bir ötekileştirme olduğunun farkında bile değil zira “öteki”ne karşı geliştirilen faşist tepkilerin “izin verilen alanı”nda yaşayıp gidiyor. Yaptığının ne anlama geldiği üzerine asla düşünmeyen binlerce, on binlerce “minik faşist” yetişiyor memlekette.”
Yeni Şafak köşe yazarı Yusuf Kaplan, “Geliyorum diyen felâket geldi, kapıya dayandı: Çocuklarımızı kaybediyoruz! Ey devlet, uyuma!” başlıklı yazısında, homofobik nefret nakaratlarına (1, 2, 3, 4, 5) devam ederek, LGBTİ+’ların hayatın her alanında eşit varolma haklarına karşı “felaket” tellallığı yapıyor: “Sapkın eşcinsel ilişki biçimleri… eşcinsel sapkınlık… sapkın eşcinsel şebekeler… Geliyorum diyen felâket şu: Çocuklarımız, gençlerimiz, özellikle de muhafazakâr ailelerin eşcinsel sapkın ilişki biçimlerine yakalarını paçalarını kaptıran genç çocukları yüzünden aileler perişan durumda, şok yaşıyorlar! Bir psikiyatrist dostumuz söyledi bunu geçtiğimiz günlerde ürpererek! Neler anlattı, neler! Şok oldum!”
Muhafazakâr medya köşelerinden Temmuz nakaratları
LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarının köşelerinde birbirleri ile yarışan yazarlarının Temmuz ayı nefret nakaratlarını Doğru Haber, Diriliş Postası, Akşam, Aydınlık, Yeni Asya, Hizmet, Güneydoğu Güncel ve Hür Haber gazetelerinden derledik.
Doğru Haber köşe yazarı Mehmet Eşin, homofobik nefret söylemiyle yetinmiyor, “Dışardan Fonlanan Sadece Basın ve Medya Kurumları mıdır?” başlıklı yazısında, LGBTİ+ evlatların “hatta infaz edilmelerini” aile geleneğinden görüyor: “Kürt halkı arasında çok kötü isim ve lakaplarla anılan, mensubu olduğu aile için yüzkarası olan hatta infaz edilen, LGBT gibi bir sapkınlığın normalleştirilmesi ve savunulması olacak iş midir?”
Diriliş Postası köşe yazarı Murat Özer (1), “LGBT’nin “artı”ları” başlıklı yazısında “neo-emperyal çete”, “hem sapkın hem ikiyüzlüler”, “Onur Yürüyüşü adını verdikleri sapkınlık gösterisi”, “LGBT hakları denilen “çürüme””, “ahlak terörü”, “LGBT+İ denen güruh” diye saydırdıktan sonra “homofobik” eleştirisinden yakınıyor, LGBTİ+’nin İ’sini de tamamen yanlış anlayarak devam ediyor: “İnsanın fıtratına savaş açmış bir güruh isimlerinin sonuna artı ekleyerek yoluna devam ediyor. Kadın kadına, erkek erkeğe cinsel ilişkiyi savunmaları yetmediği gibi, cinsiyetsizliği; cinsiyetini değiştirmeyi, hatta +İ (interseks) ifadesiyle gün içinde her iki cinse yakınlık duymayı da normalleştirmeye çalışıyorlar. Nihayet bu topluluk isimlerinin sonundaki + (artı) ya Türkiye’nin ana muhalefetini de eklemeyi başardı. Artık LGBT+ CHP diyebiliriz. Allah’ın renklerini kendi çirkinliklerine kalkan yaptıkları bayraklarını, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’ndan Mahmut Tanal’a; İstanbul’u emanet ettikleri Canan Kaftancıoğlu’ndan, geçen hafta TİP’e uğurladıkları Sera Kadıgil’e kadar sallamayan yok.”
Diriliş Postası’ndan bir diğer köşe yazarı, aynı zamanda İstanbul Medeniyet Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık öğretim üyesi ve de Prof. Dr. olan Ahmet Akın’ın “Başlığından korkulan bir yazı” başlıklı yazısı: “Aslında olay; yeni bir insan tanımı yapmak, fıtratı değiştirmek ve aileyi bitirmek. Queer, tuhaf biçimsiz bir cinsiyet, ara bir form, üçüncü cinsiyet ve cinsiyetsiz-akışkan bir cinsel kimlik şeması oluşturmak. Böylece nesli ve nefsi fesat etmek. Bundan kimse muaf değil herkesin evinde veya sülalesinde varlar. Veya her an olabilirler. Bir sapık tarikat usulüyle çalışıyor sistem. Ezoterik bir yapı, girdin mi çıkamazsın, ailen de, vatanın da, milletin de bu yapı olur, müzik bahane. Bu yüzden belli bir süre sonra ulusal güvenlik meselesi olacaklarını düşünüyorum.”
Akşam gazetesi köşe yazarı Turgay Güler, “Büyük paketin büyük tantanası” başlıklı yazısında “nefret kokteyli” ile “terör kokteyli”ni harmanlıyor: “CHP, HDP, LGBT, KHK Platformları ve dahası. Hepsi aynı çatı altında FETÖ ve PKK'nın taleplerini dillendiriyor.”
Aydınlık gazetesi köşe yazarı Gaffar Yakınca (1), “Yaşam tarzı faşizmi” başlıklı yazısı: “Sabah evden çıkan kızınız, akşam oğlunuz olarak dönerse veya çeşitli başka cinsiyetlerden çocuğunuz olarak karşınıza çıkarsa şaşırmayacaksınız. İspanya’daki süreci yeni faşist dalganın yerel zaferlerinden biri olarak değerlendirebiliriz. Bu yasa ile küresel liberalizmin önemli saldırı aygıtlarından biri olan LGBT ideolojisi, İspanya kalesini fethetmiş oluyor. Emperyalizm, “toplumsal cinsiyet” adı altında çocukların sınırsız istismarına olanak veren bir zemini, öncelikle kendi evindeki “zayıf halkalardan” birinde kurmayı başarıyor.”
Hükümet yanlısı olmayan ama muhafazakâr nefret medyasından Yeni Asya gazetesinden, “Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü” de olan Şükrü Bulut (1, 2, 3), “Yaşasın Macaristan; Polonya ve Gürcistan...” başlıklı köşe yazısı: “din ve ahlâk tahribatçıları”, “bozguncu”, “Zamanımızın sodomiliğini temsil eden LGBT hareketi”, “ahlâksızlık uğruna insan şeref/haysiyetinin çiğnenmesi”, “LGBT hastalığı”, “sodomilik adına bu tetikçi siyasetler”, “Türk Milletinin erkekliği”, “Sodomilik hastalığı”, “manevî bulaşıcı bir hastalık”
Denizli Hizmet gazetesi köşe yazarı Emrah Varol, “LGBT Meselesi” başlıklı yazısı: “LGBT dediğimiz sapkın anlayışı kabul etmek en başta dini değerlerime dokunuyor… Çünkü bu sapkınlığın bizi götüreceği yer Lut kavmidir!!!”
Güneydoğu Güncel gazetesinden Eyüphan Kaya (1, 2), “Bu dünya namussuzlara bırakılmamalı!” başlıklı köşe yazısı: “Nefsi şeytanlaşmış ve kudurmuş bir azınlık daha bununla da yetinmiyor bu defa LGBT diye kendini tanıtan ve eşcinselliği hortlatan bazı kimseler ortaya çıktı.”
Hür Haber yazarı Havva Bütün Saraç (1), “LGBT'yi kimler parlatıyor” başlıklı köşe yazısı: “Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini protesto eden gruplara baktığınızda gökkuşağı şemsiyeleriyle sahalarda tepindiklerini görüyorsunuz… Zira küresel LGBT patronları böyle istiyor. Reklamlarla parlatılan travestiler, eşcinseller, sapıklar, gençler ve çocuklar için rol model olmaya devam ediyor... "Onların üzerine bir (azap) yağmuru yağdırmıştık. Suçlu günahkârların akıbetinin nasıl olduğuna bir bak!"”
Akit’in homofobik nefret köşeleri
Akit’in cinsiyetçi ve homofobik nefreti, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin feshine rağmen dinmiyor.
Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organı Akit’ten Murat Alan, “Sözleşme gitti, karanlık çağdan gelen sesleri kaldı..” başlıklı köşe yazısında “kim daha gerici” atışması yapıyor: “Savundukları sapkın zihniyetin tarihteki ilk örneği, Kur’an’da da bahsedilen Lut kavmi.. Tam 3 bin 900 yıl önce yaşamışlar.. İstanbul Sözleşmesinin ön ayak olduğu, bugünkü sapkınların arzuladıkları her şeyi hayatlarına tatbik etmişler. Sonuç ne olmuş? Helak… Yerli sapkınların savunduğu idealleri, hayatlarına yansıtmış medeniyetler ve akıbetleri ortada…”
Akit’ten Alan, Temmuz ayının sonundan, “Kesin fonu, kesilsin 5. kol faaliyeti” başlıklı bir diğer köşe yazısıyla devam ediyor: “Eşcinsel LGBT derneklerini Norveç fonluyor. Terör örgütü PKK ve DHKP-C’nin legal sahaya sızmak için aparat olarak kullandığı platformları ise hepsi birden fonluyor.” (1, 2)
Sırada, “Zina günah değil mi? CHP’li kardeşlerim artık ona oy verirse, o da..” başlıklı köşe yazısıyla Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu: “Eşcinsellik, Lut kavminin fiili, haram değil mi? Homoseksüellik, gaylik günah değil mi? CHP’ye geçmişte oy vermiş bütün kardeşlerime seslenmek istiyorum. Eşcinsellik haramsa, gaylik günahsa, sen eşcinselliği sınırsız şekilde serbest bırakmak isteyen, CHP’ye.. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çıkıldı diye, Danıştay’da iptal davası açan CHP’ye gidip hâlâ onlara oy veriyorsan, sen de günah işliyorsun.”
İbrahim Karataş (1), “Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti ve bundan sonrası” başlıklı köşe yazısı: “LGBT gibi inanca, ahlaka ve geleneklere ters grupları, ateistleri, din düşmanlarını ve solcuları…”
Her gün ama her gün “köşe” dolduran Akit yazarlarından Abdurrahman Dilipak, cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemini komployla harmanlarken, hep aynı nakaratla araya LGBTİ+’ları da kattığı yazılarına devam ediyor:
““Toplumsal cinsiyet”le başlayan, sonunda kimlik kartımızla alnımıza vurulan “GENDER” damgası var… Ben bu sıfatı reddediyorum. Bu sıfat ancak bu haltı yiyene yakışan bir sapkınlığın adıdır. Sahi hayvanlar için ne olacak bu durum! Hayvanların cinsiyeti kendi kişisel tercihleri mi yoksa biyolojik mi? Artık hayvanlar da düşüneceğine göre, hayvanlarda da “cinsel deneyim, yönelim, tercih” sorunu olacak mı?” (1)
““Hayvan hakları yasası” deyince kulağa hoş geliyor. Daha önce de kadın hakları diye geldiler, ama içinden LGBT, Feminizm çıktı… Bunlara CoVID ile İstanbul sözleşmesi, LGBT arasındaki bağı anlatamadık, hayvan hakları ile bağını nasıl anlatacağız?!. Ya biz şizofreniz, ya da bunlar akılsız, kör ve sağır!” (2)
“CoVID ile başladık, Alfa, Beta, Delta, Gamma derken şimdi de başımıza Lambda varyantı çıktı… Bir de “Lambdaistanbul” diye bir oluşum var. Hani şu 1993’de soğuk savaş sonrası kurulan, ILGA üyesi LGBTİ+ Dayanışma Derneği diye bir oluşum var. Bunlar Eşcinsel (Lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks / Ülkemizde, yasa gereği İngilizce söylendiğinde pozitif ayırımcılık uygulanan bu topluluğun adının Türkçe karşılığını söylemek, siyaseten “edepsizlik” kabul ediliyor ve anayasal olarak “Fuhuşla mücadele” kapsamında değerlendiriliyor.) danışma ve dayanışma merkezi olarak çalışıyor. Sakın bu varyanta yakalanırsanız, bir yerde “Lambda oldum” filan demeyin yanlış anlaşılabilir.” (3)
“LGBT+’a İK’larında “Pozitif ayırımcılık” yapacaklarını açıklayan ve mealen o üç holdinge demiştim ki “Bunlar bu fahişe ve türevlerine karşı pozitif ayırımcılık yaparken, bizim yeşil sermaye ne yapıyor?”… Son LGBT etkinlikleri de bu konunun ehemmiyetini bir kez daha gösterdi. Ben kimin ayağına basıyorum, ses kimden geliyor!” (4)
Etiketler: medya