20/10/2022 | Yazar: Ali Erol
LGBTİ+ karşıtlığında hızını alamayan Yeni Şafak yazarı LGBTİ+’ların çalışma hakkına da karşı çıkıyor…
“LGBT dayatması”, “eşcinsellik propagandası”, “LGBT ideolojisi” nakaratlarını tekrar eden Yeni Şafak yazarı, “iş dünyasının kapısına dayanan büyük tehlike” söylemiyle hızını alamayarak Anayasa’nın güvenceye aldığı çalışma hakkı ile İş Kanunu’nun ayrımcılıklara karşı güvenceye aldığı eşit davranma ilkesine yani LGBTİ+’ların çalışma hakkına da karşı çıkıyor!
Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…
Eylül 2021’de “Aileni ve Neslini Koru, Sapkınlığa Dur De” sloganıyla başlatılan homofobik nefret kampanyasının kamu temsilcilerinin de doğrudan desteğiyle Eylül 2022’de LGBTİ+ karşıtı bir nefret mitingiyle taçlanması hükümet yanlısı muhafazakâr medya “köşe” yazarlarını coşturdu.
RTÜK, “islamofobi”den başka nefret söylemi tanımasa da, RTÜK’ün paydaşı Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED), “nefret söylemi”ni, “temel hak ve özgürlükleri yok etmeye yönelik hakkın kötüye kullanımı” olarak tanımlıyor: “Nefret içerikli ifadeler ile diğer hak ve özgürlüklerin çatışması nedeniyle, nefret söylemi sınırlandırılmalıdır. Çünkü nefret söyleminin sınırlandırılmamasıyla, aslında bu ifadeler ile hedef alınan kişi veya grubun otonomi ve benliklerine yönelik saldırıların önü açılmış olacaktır. Ayrıca, nefret söylemiyle mücadele edilmemesi, bunun temelindeki ayrımcı davranışın uzun dönemde normalleşmesi sonucunu doğuracaktır.”
RTÜK’ün paydaşı Uluslararası Medya Enformasyon Derneği, “nefret söyleminin ifade olarak bir öneme sahip olmadığı, bu söylemin temel hak ve özgürlüklerle çatışma içerisinde olduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında yer almaması gerektiği kabul edilmelidir” dese de, hükümet yanlısı muhafazakâr medya köşeleri, nasıl olsa LGBTİ+’lara karşı homofobik nefret söyleminin bedava olduğunu ve haliyle yanlarına kâr kalacağını bildiklerinden hak hukuk tanımazlığa devam ediyor.
LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarından Eylül ayı yazılarına, yerel basın köşelerinin ardından, Yeni Şafak köşeleriyle devam ediyoruz.
Yeni Şafak yazarı LGBTİ+’ların çalışma hakkına da karşı
Nefret söylemini doğrudan üreten, yayan, okurlarıyla takipçilerini teşvik eden Akit ile yarışan muhafazakâr merkez medyadan Yeni Şafak yazarı Ersin Çelik, homofobik sayılma kaygısından kurtulmuş, nihayet, “Anayasal haklardan siyasal katılma hakkını LGBTİ+ yurttaşlara tanımadığını” söylemekte hak, hukuk ve demokrasi açısından beis görmediğini açıktan belli etmişti.
Yeni Şafak yazarı Çelik, Eylül ayını, “İş dünyası teslim alınmak isteniyor: LGBT dayatmasına boyun eğmeyene kredi vermeyecekler!” başlıklı köşe yazısıyla açarken, İçişleri Bakanlığı’na kayıtlı LGBTİ+ derneklerinin çalışmaları sanki gizli ve yasadışıymış gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) sürecine girdiği 2000’lerin başından bu yana LGBTİ+’ların “iş dünyası” veya “çalışma hayatı”nda ayrımcılığa karşı talepleri açık değilmiş gibi gösteriyor: “LGBT örgütlerinin Türkiye’deki yapılanmasına yönelik elime çok çarpıcı çalışma raporları, alınan kararlar ve davet mektupları geçti.”
Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği adaylığı sürecine ilişkin her yıl yayınladığı Türkiye raporlarında LGBTİ+ çalışanların iş hayatında uğradıkları cinsel yönelim ayrımcılıklarını kayda geçiriyor. Türkiye ise Avrupa Birliği (AB) sürecine girdiği 2000’lerin başından bu yana LGBTİ’lerin maruz kaldıkları ayrımcılıklara karşı tek bir adım atmadığı gibi AB müktesebatının ilk ve en somut beklentisi olan cinsel yönelim ayrımcılığına karşı iş kanununun düzenlenmesi bunca yıl gündeme bile almadı. Tüm bu süreçte Kaos GL Derneği, LGBTİ+’ların insan hakkı ihlallerine daha fazla maruz kalmamaları için gerekli her türlü adımı atması için, çalışma hakkı için yıllardır açıktan Hükümete sesleniyor:
“Hükümet çalışma hayatında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını düzenlemeli. İş duyurularında, işe alımda, iş ilişkisinin devamında ve işe son verme süreçlerinde LGBTİ+ çalışanlara yönelik ayrımcılığı yasaklayan düzenlemeler yapılmalı. İş Kanunu’nda “cinsiyet” eşitliğinin ardından “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” de kayda geçirilerek LGBTİ+ çalışanlar güvence altına alınmalı. Eğitim, istihdam ve sağlık kamu ve özel kurum ve kuruluşları ile hizmetlere erişim alanlarında LGBTİ+’ların yaşadıkları hak ihlallerini bertaraf edecek toplumsal ve kurumsal eğitim programları devletin pozitif yükümlülüğü olarak uygulanmalı ve takip edilmeli… Cinsel Yönelim ve Toplumsal Cinsiyet Hakkında BM Deklarasyonu, BM Genel Kurulu, 18 Aralık 2008- Cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği her ne olursa olsun insan haklarının her insan varlığına yönelik eşit şekilde uygulanmasını gerektiren herkese eşit davranılması ilkesini yeniden onayladığını hatırlayalım ve ekleyelim: LGBTİ+ hakları temel insan haklarıdır!”
Yeni Şafak yazarı Çelik ise “elime çok çarpıcı raporlar geçti” gizemi, “eşcinsellik propagandası”, “LGBT propagandası” gibi gına getiren homofobik nakaratlarla çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı suçunu savunmakta sakınca görmüyor: “LGBT propagandası artık dünyada dayatma aşamasına geçti ve Türkiye’nin dev markaları da diz çökertilmek isteniyor. Öyle ki holding patronları eşcinsel personel çalıştırmayı taahhüt etmezlerse kredi kullanamama tehdidi ile karşı karşıyalar.”
“LGBT dayatması” diye devam eden Yeni Şafak yazarının “eline geçen” iş dünyası raporlarından “İş Dünyasında Çeşitlilik ve Kapsayıcılık Rehberi” herkesin erişimine açık ve “iş dünyasında LGBTİ bireylerin insan haklarını tesis etme”yi hedefliyor. Çalışma hayatına eşit katılma hakkı ve iş dünyasında cinsel yönelim ayrımcılığına karşı yaklaşımı ise Yeni Şafak yazarı, “iş dünyasına tehdit” olarak algılıyor, ardından gene “LGBT propagandası”, “LGBT dayatması” nakaratlarını tekrar ediyor: “Çalışmaların odağında ise “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim” kavramları var. Bu kavramlar İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alıyordu.”
Yeni Şafak yazarına hatırlatalım, “İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alıyor” dediği “toplumsal cinsiyet” kavramını misal Aile Bakanlığı resmi sayfasında da bol bol bulabilir. “LGBT dayatmasının arkasında Birleşmiş Milletler var”, “Dayatmanın arkasında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası “(EBRD) var” gibi veyahut “LGBT'lilerle ilgili "Yok artık" dedirten bomba iddia!” gibi en fazla Yeni Akit manşetiyle manipülasyon yerine “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”ni hayata geçirmek için Aile Bakanlığı’nın ilan ettiği “Ulusal Eylem Planı”na da göz atabilir, “dayatma” dediğinin “çalışma hayatında ayrımcılık karşıtı uygulamalar” olduğunu görebilir.
“LGBT dayatması”, “eşcinsellik propagandası”, “LGBT ideolojisi” nakaratlarını tekrar eden Yeni Şafak yazarı, “iş dünyasının kapısına dayanan büyük tehlike” söylemiyle hızını alamayarak Anayasa’nın güvenceye aldığı çalışma hakkı ile İş Kanunu’nun ayrımcılıklara karşı güvenceye aldığı eşit davranma ilkesine yani LGBTİ+’ların çalışma hakkına da karşı çıkıyor!
Yeni Şafak köşe yazarı “LGBT ideolojisi” söylemini pek seviyor
Polonya’nın katolik kurumsal homofobik siyaseti ve yandaş medyasının nefret diliyle dolaşıma giren, devlet başkanı Duda’nın nefreti körüklemek için 2020 başkanlık kampanyasında sarf ettiği, “bayanlar baylar, bize onların [LGBT] insan oldukları söyleniyor, bu yalnızca bir ideoloji” söylemini pek seven Yeni Şafak köşe yazarı Ersin Çelik, Eylül ayına, “Bu böyle olmaz: LGBT dayatmasıyla mücadele falan etmiyoruz!” başlıklı köşe yazıyla devam ediyor. “LGBT ideolojisi”, “LGBT baskısı” nakaratlarını tekrar ederken, “komplo teorisi falan” yapmadığını söylüyor: “Tek hedefleri var. Günümüzün çocukları, bebekleri ve bundan sonra doğacak olanları eşcinselliğe teslim olmuş bir dünyada yetiştirmek istiyorlar… Hedef çocuklar! Hedef neslin devamını sona erdirmek.”
“LGBT dayatmacılarının çok korktuğu o büyük adım atıldı” başlıklı köşe yazısıyla Yeni Şafak yazarı, “LGBT dayatması”, “LGBT ideolojisi” nakaratlarının ardından, “çocuklarını, doğmamış torunlarını” düşünenlerin attığı “Büyük Aile Yürüyüşü” adımıyla coşuyor: “Üstüne basa basa “LGBT dayatmasına karşıyız" denildi…”
Yürüyüşün ardından “Eşcinsellik emperyalizmine karşı yürüyüş nereye varacak?” başlığı ile devam ediyor Yeni Şafak yazarı: “Türkiye’deki ve dünyanın hemen her yerindeki LGBT dayatmasına karşı gerek yazılarım gerek sosyal medya paylaşımlarım beni ister istemez öne çıkardı. Şunu tüm samimiyetimle vurgulayayım; böyle bir amacım olmadı, olmayacak da. Bu açıklamadan da “ne kadar mütevazıyım” anlamı çıkmasın. Aksine mütevazı olmayacağım ve içerik dozunu daha da artıracağım. Çünkü okudukça, araştırdıkça içim içime sığmıyor. Ancak henüz başında olduğumuz sürecin ne önderi ne de fikir üreticisiyim. Gazetecilik çerçevesinde değerlendirme yapmaya gayret ediyorum. Sitemler edilmesine rağmen “gel bize LGBT’yi anlat” davetlerini de geri çeviriyorum. Bir kere konunun uzmanı değilim. İçerikleri de zaten çok kıymetli ve cesur hocaların gölgesinde, kendilerine danışarak üretiyorum. Böyle de biline.”
“Afişe, Zahed’in ‘HIV virüsü’ taşıdığını da yazsaydınız bari!” başlığı altında Yeni Şafak yazarı, sağlıkta kişisel verilerin korunması ve mahremiyeti takacak, damgalamaktan kaçacak değil ya: “HIV virüsünün bulaşma nedenlerini detaylarıyla yazmama gerek yok. Homoseksüel bir ilişkinin kaçınılmaz sonlarından olduğunu hemen herkes biliyor. Yani Zahed HIV pozitif. Taşıdığı virüsün AİDS’e dönüşmemesi için ilaç tedavisi görüyor.”
Yeni Şafak yazarı son olarak, “Alın size filmi çekilmiş nefret eylemi!” başlıklı köşe yazısında, “LGBT ideolojisi” söylemine devam ederken, heteroseksüelliği “normal” gören, geri kalan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini “anormal” olarak damgalayan geleneksel nakaratları bir kez daha tekrar ediyor: “LGBT ideolojisinin, normal hayatlara dayattığı anormallik de tam da olarak böyle işte. Doğala, fıtrata, biyolojik gerçekliğe ve yaşam tarzlarına gerçek hayatta da ideolojik montajlar yapıyorlar.”
Etiketler: medya, nefret suçları