08/04/2022 | Yazar: Ali Erol

LGBTİ+ düşmanlığında ortaklaşan Mart ayı nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Yeni Birlik, Yeni Söz, Türkiye, Milat, Diriliş Postası, Aydınlık, İslami Analiz, Farklıbakış, Aydın Ses ve Akit yazarlarından geldi.

Mart ayının homofobik nefret “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…

LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarından köşe yazılarını Mart ayı boyunca Yeni Şafak, Yeni Birlik, Yeni Söz, Türkiye, Milat, Diriliş Postası, Aydınlık, İslami Analiz, Farklıbakış, Aydın Ses ve Akit yazarlarından derledik.

Yeni Şafak yazarı, medyadaki “LGBT” görünürlüğünü “kültür emperyalizmi”ne bağlıyor!

Hem homofobik sayılmaktan yakınan hem de nefret söylemi saçmaktan vazgeçmeyen

Yeni Şafak yazarlarından Ersin Çelik, “AK Parti hükümetleri 20 yılda Türkiye’yi hayal bile edilemeyecek seviyelere” çıkardığını, “Fakat içinde bulunduğumuz dijital çağda; kültürü koruma, taşıma ve kültür inşa etmede büyük eksiklik” olduğunu söylediği yazısında, “konu”yu gene “LGBT”ye getiriyor.

“Kadın ve erkeklikten men edileceğimiz günler kapıda” başlıklı köşe yazısında, sosyal medya platformlarındaki “LGBT” görünürlüğünü “kültür emperyalizmi”ne bağlayan Yeni Şafak yazarı, “LGBT propagandası”, “LGBT ideolojisi”, “eşcinselliği dayatmak” nakaratlarına devam ediyor:

“Netflix üzerinden gidecek olursak bu platformda Türkiye’ye de biçilmiş bir kıyafet var. Türkiye ve Türklük konulu Netflix yapımlarında olumsuz bir Türk toplumu algısı inşa ediliyor. LGBT propagandası zaten resmî ideolojileri oldu. Eşcinselliği önce dizi ve filmlerde dayattılar. Şimdi de kategoriler arasına “gay ve lezbiyen” sekmelerini eklediler. Dijital içeriklerdeki kültürel değer empozelerine sayısız örnek vermek mümkün. Birkaç gün önce iPhonei kullanıcılarına gönderilen güncellemedeki yeni emojiler arasında hamile erkek emojisi de var. Önceki güncellemelerde de aynı cinsiyetten iki “ebeveyn” ve çocukların yer aldığı aile emojileri eklenmişti. Bu baskının sonu cinsiyet beyan etmeyi yasaklamaya gidecek gibi. Yani sosyal medya platformlarında “kadın” ve “erkek” kelimelerinden men edileceğimiz günler yakında.”

Yeni Birlik yazarının “homoseksüel” fareleri!

Yeni Birlik gazetesi köşe yazarı Can Ceylan, “İnsanlığı Sâdece Virüsler Mi Tehdit Ediyor?” başlıklı yazısında, John Calhoun’un fare deneyinden çıkara çıkara “homoseksüellik” çıkarıyor: “Nesli tükenmeye başlayan fareler homoseksüel eğilimler göstermeye başlamışlar.”

Yeni Birlik gazetesinin “deri ve zührevi hastalıklar uzmanı” köşe yazarı farelerin “homoseksüelliği”ni, bekleneceği üzere, “toplumsal hayatta da görebiliyor”muş: “Bunların yanında, artan homoseksüellik. Bu şartlar altında “normal” gibi gözüken homoseksüelliğin “doğal” olarak algılanması.”

“Herkesin herkese benzediği, farklılıkların ortadan kaldırıldığı bir dünyâda, başkalarını istemiyoruz. Dışlayarak farlılıkları ortadan kaldırdığımızda tek renkli bir dünyâda yaşayacağımızı ön göremiyoruz” diye gidişattan dert yanan Yeni Birlik’in “Dr.” köşe yazarını, Kaos GL Derneği’nin hazırladığı, “Diyanet’in Hutbesi Medyaya Nasıl Yansıdı?” raporunun kayda geçirdiği “Lubunya dikatatörlüğü” başlıklı fantezisiyle hatırlayalım:

“29 Nisan 2020’de Yeni Birlik gazetesinde Dr. Can Ceylan… LGBTİ+’ların “kendileri aleyhine dillendirilen ve hiçbir şiddet ve baskı unsuru içermeyen fikir ve görüşlere tahammül edemediklerinden” bahsediyor. Yazının devamında LGBTİ+’lar kastedilerek, ortada böyle bir talep bulunmamakla birlikte, eğer iktidarı elde ederlerse yapabilecekleri şöyle sıralanıyor: “Heteroseksüelleri tutuklamak, kısırlaştırmak, anne-babaların çocuklarına cinsiyet eğitimi vermesini yasaklamak gibi türlü zorbalık ve diktatörlüğü yapmamalarını kim engelleyebilir? …Bu lubunyalar başa geçerlerse, eşcinselliği lânetleyen kutsal kitapları şehirlerin meydanlarında yakmayacaklarını kim garanti edebilir?”

Yeni Söz yazarının güzel ahlakının güzide nakaratları!

Yeni Söz’ün erkek yazarı Ahmet Doğan İlbey, “Dünya Kadınlar Günü'nün ayartıcı ideolojik yüzü” başlıklı köşe yazısında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün gizli ajandasını deşifre ediyor: “Dünya Kadınlar Günü’nün varacağı nokta erkeğe karşı sendikalaşmış kadın toplumu oluşturmaktır. Bu tehlikeyi düşünmek bile ürkütüyor insanı.”

Yeni Söz’ün erkek köşe yazarı sonra “millî kadın anlayışımıza ve aile yapımıza ters” buyurduğu “bir yığın sözde haklar”ı sıralıyor, “İstanbul Sözleşmesi’nin Dünya Kadınlar Günü’nde gündeme getirilmesi mânidardır” tespitiyle 8 Mart’ın gizli ajandasının sayfalarını tek tek çeviriyor: “Erkek eşten bağımsız olarak seküler bir sosyal harekete dönüşen Dünya Kadınlar Günü her ülkede değişik üslûpla icra-ı faaliyet ediyor. Modernlik, cinsiyet eşitliği ve “cinsel yönelim serbestliği” taraftarıdır. Hümanist ve sekülerdir. Öyle ki, ülkeden ülkeye, hattâ aynı ülkede şehirden şehire kılık değiştiren bukalemun bir anlayışa sahip. Asıl gayesi kadınları mensup olduğu milletin kadın anlayışından uzaklaştırmak, ayartmak ve bölücülük...”

Kadınlara saydıran ve nihayet “Türkiye’nin Dünya Kadınlar Günü’ne ihtiyacı yoktur” buyuran Yeni Söz gazetesinin erkek köşe yazarı Ahmet Doğan İlbey, daha önce de “İstanbul Sözleşmesi aileyi parçalama ve Avrupalılaştırma plânıdır” başlığı altında, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kesmemiş olmalı ki işi “Bu plânın en üst merkezi olan Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Konseyi”ne kadar götürmüştü.

Yeni Söz’ün erkek, yerli ve millî köşe yazarı Ahmet Doğan İlbey’in güzel ahlakının güzide nakaratlarını da geçen seneden hatırlayalım: “LBGT dernekleri gün geçtikçe semiriyor, şımarıyor ve sapıklıklarını propaganda ediyorlar”, “Lut kavminin sapık dölleri LBGT’lilere özel Fon”, “sapık kuruluşlar”, “Cinsî sapık”, “Demokrasi ve liberalizmin, dolayısıyla Batılılaşma ihânetinin sonuçlarından biri olan utanç verici bu sapık dernekler”, “İnsanlıktan çıkmış, hayvan-ı natık ve sapık bu yaratıklar zuhur ediş merkezi olan Avrupa’ya tehcir edilmeli”

Türkiye Gazetesi yazarı “en büyük sosyal tehlike”yi çözmüş: “LGBT”

Türkiye Gazetesi yazarı Doç. Dr. Mustafa Şeker, “En büyük sosyal tehlike!” başlıklı köşe yazısında, aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilgiler Eğitimi akademisyeni olunca, “Bizler farklı gündemlerle oyalanırken, birileri bu milletin çocukları üzerine projeler üretmeye devam ediyor” tespitiyle “en büyük sosyal tehlike”yi çözmüş: “Artık savaşlar ve mücadeleler platform değiştirmiş durumda... LGBT de artık dünyayı tehdit eden büyük bir tsunami ve dalgaların geldiğini gören çok az kişi var...”

Türkiye Gazetesi köşe yazarı, aileler, öğretmenler, eğitimciler, sivil toplum kuruluşları ve devlet yöneticilerine “mesaj” vermeyi seviyor: “Bir dostum aradı; ağlar bir vaziyette… Sesi titrek ve huzursuz bir tonla…  Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım olduğu için hâl hatır faslından sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti: Hocam, bir tanıdığım aradı, “Çocuğunun sosyal medya hesabını takip ediyor musun?” diye sordu. Ben de “takip etmiyorum annesinin de pek kontrol ettiğini zannetmiyorum fakat sıkıntılı bir durum mu var?” diye sordum. Akrabam şunu söyledi: “Pek de emin olma abi. Sen benim akrabamsın fakat gördüklerim karşısında şaşırdım ve seni uyarma ihtiyacı hissetim. Abi senin çocuk LGBT paylaşımı yapmış haberin var mı?””

Türkiye Gazetesi’nin akademisyen köşe yazarı, “önce İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık sonra millet, dönen iğrençlikler karşısında tepki gösterince kaldırdık” tespitlerinin ardından sözü gene “en büyük tehlike”ye bağlıyor: “LGBT artık dünyayı tehdit eden bir tsunami ve bu tsunaminin geldiğini gören çok az kişi var. Sessiz bir şekilde hissettirmeden nesilleri dönüştüren bir anlayış olan LGBT, elmadan armut, portakaldan ayva çıkarma derdinde...”

Türkiye Gazetesi köşe yazarı nihayet “Öncelikle her şeyi devletten beklememek lazım”a geliyor ve “Üniversitelerde bu konulardan dertli, muzdarip ve içi yanan çok akademisyen” olduğunu söylüyor, “LGBT gibi oluşumlara karşı daha fazla inisiyatif almak” için “saha”ya davet ediyor: “Bu topraklara ait olmayan Batı’nın sahip olduğu anlayışlar çerçevesinde, kendi nesillerini dönüştürme aracı olarak kullandıkları, patenti para baronlarına ait sınırsız özgürlük soslu LGBT projesi… bu topraklara ait olmayan anlayışların nesillerimize akıl oyunları ve zaaflar üzerinden dayatılması… LGBT insan neslinin GDO’sudur…”

Milat’ın “Erzurum’lu” yazarı aklı sıra siyasi nefret “ironi”si yapıyor!

Milat gazetesinin, kendisini “Erzurum’lu” diye tanıtan köşe yazarı Selahattin Gezer, “28 Şubat Masası” başlıklı yazısında muhalefet karalama bahanesiyle aklı sıra nefret “ironi”si yapıyor:

“Erbakan’ın ve ağır sanayinin izinden giden, Milli Görüş ve münafıklara ağız dolusu sövüş sahibi Temel emmi… Dindar görünüp, müminleri arkadan hançerleyen hainlerden insanlarımızı muhafaza et. Allah’ım aldığımız kararlar, LGBT gibi her türlü ahlaksızları, mazluma silah çeken canileri, aile yapımızı bozmaya çalışan alçakları, hizmet etmemek için seçilen belediye başkanlarını, market etiketlerindeki ve sebze meyve halindeki terörizmin, her yerde, her türlü puştluk düşünenlerin, Siyonistlerin ödünü koparsın.”

“İroni” de bir yere kadar, Milat köşe yazarı Gezer, “Kara göz, siyah saçlılara kimler acıdı?” başlıklı yazısında bu kez hiç uzatmadan “nefret kokteyli”ni “batı” eleştirme bahanesiyle karıyor: “İnsan dışkısına batmamak için yüksek topuk giyinip, parfümle pis kokularını bastırmaya çalışan Batılılar, acımadan Afrikalıları katletti, Kızılderilileri soykırıma uğrattı, hiç kullanılmayacak silahı iki kez Japonların tepesine attı, milyonlarca Müslüman’ı inancından dolayı zalimce öldürdü, Bosna’yı ve Filistin’i kasapların eline teslim etti, şimdi kalkmış; Ukrayna’ya mavi gözlü, sarı saçlılara yalancıktan üzülmekte… Siyah derili Afrika’yı aç susuz bırakanlar, fokların, balinaların, köpeklerin hatta LGBT alçaklığının haklarını savunur oldular...”

Diriliş Postası’nın “Psikolojik Danışman” yazarı heteroseksüellik harici cinsel yönelimleri “cinsel kimlik problemi” olarak gösteriyor!

Psikoloji ve psikiyatri, “Cinsel yönelim sonradan izleyerek, özenerek, görerek, duyarak edinilen bir şey değildir. Kimse televizyonda dizi izleyerek kadın ya da erkekten hoşlanır hale gelmez” desin, “Dizilerde, filmlerde ya da sosyal yaşamda LGBTİ+’ları görmek, onlarla karşılaşmak çocukların cinsiyet kimliklerini ya da cinsel yönelimlerini etkilemez ve belirlemez. LGB, T, İ ya da + kimlikli olmak iradeyle karar verilen, bir yerlerden özenilen, görüp etkilenilen, başka kültürlerden ithal edilen, ailenin yapısı ya da çocuğun yetiştirilme şekli ile ilgili durumlar değil, insana dair varoluşsal özelliklerdendir” diye de devam etsin, Diriliş Postası köşe yazarı için fark etmez.   

Diriliş Postası’nın aynı zamanda “İstanbul Medeniyet Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Başkanı” olan köşe yazarı Prof. Dr. Ahmet Akın, derdi çocukların selameti olmayınca, aileleri yanıltmakta ve yanlış yönlendirmekte sakınca görmüyor.

“Yavrularımızın güvenlik kalkanı: Mahremiyet” başlıklı köşe yazısında “Porf. Dr.” (1, 2, 3), heteroseksüellik harici cinsel yönelimlerle eşcinselliği bir “cinsel kimlik problemi” olarak gösteriyor: “Farklı cinsel yönelimlerin günümüzde rahatlıkla ön planda olduğunu asla unutmamalıyız. Bilhassa Güney Kore müzik grupları olarak adlandırılan K-POP ekolünde eşcinsel figürler yoğun biçimde empoze edilmektedir. Buradaki figürlerle özdeşleşen ergenlerde cinsel kimlik problemleri giderek daha yoğun biçimde gözlenmektedir. Sempatik, yardımsever ve cana yakın sunulan bir şarkıcılarda bir ergenin özeneceği tüm özellikler bulunmaktadır. Bunları hayranı olan çocuklarımız ciddi bir tehdit altındadır. Yönetimlerin bu konuda tedbirler alması zaruridir. Kız ergenlerin giderek daha erkeksi, erkek ergenlerin ise giderek daha kadınsı eğilimlere yakınlık gösterdiği bu çağda…”

Aydınlık yayın yönetmeni söylüyor, köşe yazarı tekrar ediyor: “Muhalefetin bayrağı LGBT flaması oldu”

Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel, Aydınlık yazarı Ceyhan Mumcu’nun köşesine konuk olmuş, Yücel sormuş Mumcu cevaplamış. Avukat Mumcu’nun köşe başlığı “CHP helalleşme yapacaksa 12 Mart’la başlayabilir” ikine, aynı başlık matbu gazetede “Muhalefetin bayrağı LGBT flaması oldu”ya dönüşmüş.

Aydınlık genel yayın yönetmeni ilk sorusuyla köşe yazarından “aile ve erkek düşmanlığı yapan kadın gruplarının yürüyüşü”nü “değerlendirme”sini rica ediyor, Avukat Ceyhan Mumcu, pekâlâ, neyini değerlendireyim, sen zaten baştan değerlendirmişsin, diyebilirdi ama öyle demiyor: “İkinci söylediğiniz eylemi hüzünle izledim. Nasıl bu hale gelmişler? Zevzekliğin, sırnaşıklığın, düzeysizliğin zirve yapıldığı eylem… LGBT bayrağı ayrıca ana muhalefet bayrağı gibi bir şey oldu. Öyle özendiriyorlar. Boğaziçi Üniversitesi’nde haklı talebi gölgeleyen bunlar oldu. Ankara Barosu’nun bu konuyla ilgili bir açıklaması tartışma yarattı. Kılıçdaroğlu’nun pankartında ana taleplerden biri oldu. Toplumsal cinsiyet lafıyla utangaçça yazdılar tabi. Bakıyorsunuz her yer LGBT…”

Aydınlık haber müdürü Sezer Özseven, “Hani Diktatör Bizdik?” başlıklı köşe yazısında, Milat yazarı Selahattin Gezer’in “batı” eleştirisine bıraktığı yerden devam ediyor: “ABD’de her yıl binlerce evsiz sokakta ölüyor. Hollanda’da uyuşturucu partilerinde 12 yaşındaki çocuklar “cinsel yönelim özgürlüğü” adı altında tecavüze uğruyor. Avrupa’nın göbeğinde, Paris sokaklarında bir ressam yere düşüyor ve donarak ölüyor. Yanından geçen insanlar dönüp bakmıyor bile. Sokakta ölen evsizlerin demokrasisi. Cinsiyeti değiştirilip tecavüz edilen çocukların demokrasisi.”

İslami Analiz yazarına NATO karşıtlığı bahane, LGBTİ+ inkârcısı Rusya’yı savunmak şahane!

Kaos GL Derneği’ne “sapkın kuruluş” diyen Millî Gazete’nin köşe yazarlarından, aynı zamanda “Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi” Mücahit Gültekin, LGBTİ+ karşıtlığına İslami Analiz ile devam ediyor.

2022’nin ilk ayında gene İslami Analiz isimli sitede sıraladığı “İçişleri Bakanı, LGBT, ABD ve Avrupalı ülkeler, AB'ye uyum politikaları ve ilk LGBT dernek, KAOS GL” nakaratlarına bu kez NATO ve savaş karşıtlığı bahane hak hukuk hürriyet tanımaz LGBTİ+ inkârcısı Rusya’yı savunmak şahane hattından devam ediyor: “…NATO sadece askeri bir güç değil, ekonomik, kültürel, siyasi bir yaptırım aracıdır aynı zamanda. NATO üzerine yapılmış araştırmaları okuyanlar bunu bilecektir. Özellikle “Batı değerleri”, “Liberal değerler” gibi isimlendirmeler altında yapılan dayatmalar da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Örneğin, Rusya Avrupa Konseyi’nde İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamayı reddeden iki ülkeden (diğeri Azerbaycan) biriydi. LGBT örgütlenmelere topraklarında izin vermedi. Nitekim Batı’yla yaşadığı “yalan ve aldatmayla” geçen yılların ardından Putin’in 24 Şubat’ta yaptığı konuşmadaki şu vurgular bu bağlamda değerlendirilebilir: “Ve gerçekten, son ana kadar, bizi kendi menfaatleri için kullanmak, geleneksel değerlerimizi imha etmek ve bize, halkımızı içten kemirecek olan kendi sözüm ona değerlerini, kendi ülkelerinde saldırgan şekilde yerleştirdikleri ve insan tabiatıyla çeliştiği için doğrudan doğruya yozlaşma ve dejenerasyona götüren mekanizmaları empoze etmek girişimleri kesilmedi. Bunun olmasına izin verilemez.”. Rusya’nın bu tutumu “ABD Dış Politikasında LGBT ve Türkiye” başlıklı yazımızla birlikte değerlendirilirse NATO’nun genişleme politikalarının sadece askeri bir mesele olmadığı anlaşılabilir.”

Stalin'den Putin'e Rusyalı eşcinsellerin bitmeyen çilesi işlevselliği oranında “LGBT”ler üzerinden sürdürülen soğuk savaşla devam edeceği anlaşılıyor. Sözüm ona neo-liberal değerlere karşı direnç kılıfıyla köprünün altından çok sular aktığı halde gelenekten kopamayan gönülleri mest etmenin maliyeti nasıl olsa bedava. Rusyalı eşcinsellerin ömürlerine törpü uluslararası hukuk ile diplomasi gelgitinde, otoriteryenizm ve onun homofobisi kâr getirdiği sürece ta Hitler-Stalin döneminden kalma “ajan” kartını güncelleyerek geleneğin dibine vurmada sınır tanımayacağını zaten belli etmişti. Oysa ağızlarında çiğnedikleri çürümüş "eşcinsel propoganda" sakızı bile kendilerine ait değil!

Reagan-Kohl-Thatcher üçlü sağcı çeteden Demir Leydi'nin 2003'e kadar yürürlükte kalan Paragraf28'ini, 2013'ten beri Putin devraldı ama arada "liberal" diye harcanan gene LGBTİ+’lar oluyor. Putin, Ortodoks kilisesi ve ABD muhafazakârları isterlerse ekonomik çıkar ilişkileri güdebilir ve geleneklerine halel gelmez ama Rus LGBTİ+ toplumu hak hukuk özgürlük talep ederse yapıştır gitsin liberal değerler yaftasını nasıl olsa zehri herkese yeter.

Farklıbakış’ın yazarı herhâlde Hollanda görmenin hatırına eşcinsellere önce eşitlik tanıyor sonra “şeri sınırlara uygun” değildir buyuruyor!

Farklıbakış sitesi yazarı Kadir Canatan, “Toplumsal Bir Sorun Olarak Eşcinsellik” başlıklı yazısında, herhâlde Hollanda görmüş olmanın hatırına olsa gerek önce hak hukuk özgürlük ve eşitlikten bahsediyor: “Eşcinsellerin nasıl bir muamele göreceği konusunda hukuk devletinde tavrımız net olmalıdır. Herkes gibi onlar da hukuksal ve toplumsal olarak eşit hak ve özgürlüklere sahip vatandaşlardır. Bir kimse eşcinsel olduğu gerekçesiyle temel haklardan yoksun kılınamaz. Ama “haklar ve özgürlükler” demişken, hemen konu onların “evlenme hakları”nın olup olmayacağı meselesine getiriliyor ve işte sorun bu noktada çıkmaza giriyor. Bazı ülkelerin eşcinsel evlilikleri tanıdıkları ve bu temelden hareketle başka ülkelerdeki eşcinselleri de yüreklendirdikleri ileri sürülmektedir. Hatta işi komplo mantığıyla ele alanlar, bazı güçlerin eşcinselleri örgütledikleri ve finans ettiklerini bile savunuyorlar. Anlatılana göre dünya çapında bir eşcinsel lobisi iş yapıyormuş!”

İstanbul Zaim Üniversitesi (İZÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı da olan Farklıbakış yazarı Canatan, yazısının başında eleştirdiği eşcinselliğe muhafazakâr yaklaşımı yazısının sonunda yakalıyor ve Hollanda’dan Türkiye’ye yerli ve millî bir geçişle “ilişki” dediğintoplumsal ve şeri sınırlara uygun olmalıdır” buyuruyor: “Toplumsal ve şeri sınırları zorlayan eşcinsel ilişki, şeri hukukun maksatlarından biri olan nesli devam ettirme ve muhafaza etme ilkelerine uygun değildir. Cinsel ilişkide salt rıza ve kendi başına haz, meşru bir ilişki için yeterli değildir. Eşcinsel ilişki ve beraberliği de, toplumsal bir soruna dönüştüren işte bu noktalardır.”

Aydın Ses yazarı “LGBT”ye karşı müslümanı mücahedeye çağırıyor!

Aydın yerel basınından Ses Gazetesi köşe yazarı Mesut Mezkit, 2022’nin ilk ayında, “LGBT tuzağı” ve “küresel komplo” gibi orijinal nakaratlarla “Türk milletine altın tepside sunulan Sözleşme’nin ne anlama geldiğini” deşifre etmişti.

Aydın Ses yazarı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün ardından, “Dünya Kadınlar Günü'nde “feminist isyan”!” başlıklı köşe yazısında, “Maalesef birçok yerde “feminist isyan” adı altında faaliyet yürütüldü”ğünden yakınıyor.

“Aydın gibi bir yerde kendini muhafazakâr sınıfına koyan bazı avukatlar ve benzerlerinin mülga İstanbul Sözleşmesi’nin erdemlerini canhıraş savundukları bir ortamda “başörtülü” LGBT’cilerin varlığı bizleri şaşırtmadı” diye dert yanmaya devam eden Ses gazetesi köşe yazarı, yakınmaktan ayar verme aşamasına geçiyor: “8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kendilerine basamak yapan LGBT’ciler ve buna destek veren LGBT zihniyeti gemiyi azığa almış vaziyette… Dahası LGBT’ciler çığrından çıkarak Müslüman-Türk Milletinin değerlerini ters yüz etmenin fiillerini sahaya sürdüler. Daha evvel toplumdan gizlenen bu tipler, mülga İstanbul Sözleşmesi’ni kendilerine dayanak yaptılar. Hatta birçok siyasi parti ısrarla bu sözleşmeye ihtiyaç olduğundan hareketle “partnerci” LGBT zihniyetine odun taşıdılar. Hatta bu gösterilerde “başörtülü” LGBT’cilerin varlığı özellikle önplana çıkartıldı.”

Aydın Ses gazetesi yazarı kendi şehrindeki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına katılanlara gidip ne istediklerini sormak yerine seksist ve homofobik nefret söylemi saçmayı tercih ediyor: “Sodom ve Gomora şehirlerinin akıbetine dönüşecek ahlaksız zemine doğru kayan bir hal mi tasarlanmaktadır? Türk Milletinin tek kalesi aile müessesi LGBT zihniyeti eliyle mi tarumar edilecek? Ahlaksız bir iklim tesisi mi arzulanmaktadır? Sokaklar, bu endişelerimizi teyit etmektedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle LGBT’ciler ve LGBT zihniyeti ahlaksızlığı nasıl meşrulaştırmak için mücadele verdiğine şahit olursunuz. Sloganlarına bakarsanız ne menem bir uçuruma doğru sürüklendiğimizi görebilirsiniz. İşte “şeylerini” yırtarcasına çığırdıkları bazı laflar…”

Aydın Ses köşe yazarı, “pislik akan pankartlar”, “ahlaksızlık salyaları”, “fahişe bir zihniyet” ifadeleriyle kendinden geçerken “müslüman’nı mücahede’ye” çağırıyor: “LGBT zihniyeti ile mücadele her Müslüman’ın temel amacı olmalıdır. Zira varlık sebebimiz olan aile müessesemiz çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Hele dijitalleşmenin vardığı noktada mesuliyetimiz daha da artmaktadır. Bir de buna metaverse teknolojisinin esaretindeki neslimizi düşünürsek… Gerçek bir mücadele ve mücahedeye hazır olmamız gerekliliği ortadadır.”

Akit’in Mart ayı homofobik nefret köşelerinden hep aynı nakarat

Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organı Akit’in köşe yazarı, aynı zamanda Yazı İşleri Müdürü olan Ali Karahasanoğlu, muhalefet karalama bahaneli homofobik nefret siyasetiyle hep aynı nakaratları Mart ayında da tekrar etti.

Akit köşe yazarı Ali Karahasanoğlu, “Temel fıkrası gibi: Mazluma karşı zalimle birleşiyor, bir de efeleniyor!” başlığı altında Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğu’nu ikna edip CHP ile yollarını ayırmaya çalışıyor: “Ekrem İmamoğlu’nun, 10 yıl önce değil, daha altı ay önce, “Toplumu eşcinsel evliliğe hazırlıyoruz” dediğini hatırlatıyorum..”

“Normalleşmek, helalleşmek, ittifak!” başlığı altında Saadet Partisi’ni ikna çalışmaları devam ediyor Karahasanoğlu’nun: “CHP’nin müslümanlar için “Orta Çağ kafası” hakaretlerini, “Eşcinsel evliliklere toplumu hazırlamak, bizim görevimiz” açıklamalarını, görmezden gelip, “Biz CHP’ye kefiliz” diyorlar..”

“Kendinizi rezil ettiniz, Erbakan’a dokunmayın bari!” başlığı altında, Ali Karahasanoğlu bu kez Saadet Partisi’nin Millî Gazete’sini ikna edecem diye kendinden geçiyor: “Daha üç gün önce, CHP’li yöneticilerden üçü-beşi, iktidara geldiklerinde, eşcinseller lehine düzenlemeler yapacaklarını ilan etmediler mi? CHP Genel Başkanı bile, bu yönde sözlerini, büyükşehirlerin bilboardlarına asmadı mı? Eşcinsellere ise, her türlü özgürlük, sonuna kadar verilecek.. Her kızın yanına, bir erkek oturması zorunlu.. Müslüman anne, “benim kızımın yanına, bir erkek öğrenci oturmasın” derse. CHP’li ceberrutlar.. “Anca gidersin, yobaz kadın”’ diyecek.. Ama aynı ceberrut CHP’liler.. “Eşcinseller ne isterlerse, o özgürlükleri kendilerine tanıyacağız” sözünü, iktidara gelmeden daha şimdiden verecekler.. Müslümanın özgürlüğü yok.. Eşcinsele sınırsız özgürlük var.. Bununla da ilgili, Milli Gazete'den CHP'ye tık yok.. “Erbakan hoca hayatta olsaydı, Ayasofya’yı açan Tayyip Erdoğan’a karşı, her gün eşcinsellere destek vaadi yapan CHP ile ittifak kurarak seçime girer miydi?” Başörtü yasağı konusunda CHP helalleşme istese bile. Bugün dahi, “haremlik selamlık” türü isnatlarla dindar insanlara hakaret eden, eşcinsellere sınırsız özgürlük vaadi yapan CHP ile ittifak kurmak.. Eşcinsel destekçisi CHP ile ittifak kurmuşsunuz.. “Erbakan hoca da, Lut kavminin helakına sebep olan eşcinseller için özgürlük isterdi. Eşcinsellere özgürlük isteyenlerle ittifak kurar, İstanbul Sözleşmesi’ni hataen imzalayan, ama yanlışı görünce o sözleşmeden geri çıkan Erdoğan’ı indirip, yerine 'İstanbul Sözleşmesini iktidarımızın birinci haftasında tekrar imzalayacağız' diyen CHP ile iktidar kurmak isterdi” derseniz.. Erbakan hocaya iftira atmış olursunuz..”

Akit köşe yazarı Ali Karahasaoğlu, Mart ayının son köşe yazısını dön başa tekrar, “Farz edelim 6 parti iktidara geldi, o iki konuda icraatları ne olacak?” başlığı altında Temel Karamollaoğlu’nu ikna çabasına ayırıyor: “CHP açık ve net olarak, iktidarlarının ilk haftasında, sözleşmeyi yeniden imzalayacaklarını açıklamasına rağmen.. Haydi Babacan, Davutoğlu ve Akşener’in önceki açıklamaları, gay-lezbiyen destekçisi sözleşmeden yana idi, tekrar görüş açıklamalarına gerek yok diyelim.. Ama..”

Akit köşe yazarı Zekeriya Say, “Erbakan Hoca’nın çivileri pas mı tuttu?” başlığı ile devreye giriyor: “Hoca’nın emaneti olan kanalda LGBTİ sapkınlarını savunmak… Eşcinsel sapkınlara sinyal çakan CHP lideri Kılıçdaroğlu… LGBTİ sevici birini Genel Başkan Yardımcısı seçen İP Başkanı Akşener… LGBTİ’nin Türk aile yapısını bozmadığını iddia eden, eşcinsel sapkınlar için kanun çıkaracağını vaat eden ve bunu Türkiye’nin her köşesindeki bilboardlara ilanlar asarak bunu duyuran Kemal Kılıçdaroğlu ile ne diye hâlâ yan yana yürüyorlar? Türk aile yapısının ruh kökünün sapkın homolar tarafından iğfal edilmesinden daha mı önemli? Erdoğan’a yönelik kin ve nefretleri, LGBTİ aktivizmine olan nefretlerinden daha mı fazla?”

Haftanın gündemi, konusu her gün ama her gün “köşe” dolduran Akit yazarlarından Abdurrahman Dilipak için fark etmiyor. Nefret nakaratlarını komployla harmanlarken, hep aynı cinsiyetçi ve homofobik söylemle tekrar ettiği yazılarıyla LGBTİ+ ve kadın karşıtlığına devam ediyor.

Akit köşe yazarı Abdurrahman Dilipak’ın nakaratları hep aynı: “Maske sen kimsin? “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım sebebi ile K. Çekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılanacağım. Müşteki bacılar, “kadın”lar, “erkek”ler, (Gender’ler desem kızar mısınız?) Nüfus cüzdanımızda artık “cinsiyet” yerinde İngilizce olarak “GENDER” de yazıyor da. Sahi, hakkımda şikayetçi olmak BİREY’sel kararınız mı idi, yoksa FERDİ, ŞAHSİ, KİŞİ olarak mı şikayetçi oldunuz. 81 il başkanı, kadın kolları başkanı, bu kararı verirken kendi başınıza mı karar verdiniz!”

“Zaten, “Gender birey”ler arasında, “toplumsal cinsiyet” temelli  “ailesiz toplum”da da “cinsel yönelim, deneyim ve tercih” sonucu Pedefoli’den Ensest’e uzayan bir “+” sözkonusu değil mi?”

“İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarote, LGBTIQ+ BİREY’leri için bu anlamda her türlü desteğe hazır. Türkiye Belediyeler Birliği de zaten belediyelere, insani gaye ile bu bireylere, eğitim, sağlık ve hukuk desteği sağlanması çağrısında bulunuyor.”



Etiketler: insan hakları, medya
İstihdam