09/04/2021 | Yazar: Ali Erol

Mart ayının homofobik nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Türkiye, Milat, Akit, Diriliş Postası, haber7, Fikriyat, Yeni Söz yazarlarından...

Homofobik nefret “köşe”lerini Sözleşme’nin feshi kesmiyor, LGBTİ+’ya “terör”, TCK’ya “zina” istiyorlar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

LGBTİ+’ların eşit yurttaşlık hakkını inkâr yetmeyince yaftalayan, hedef gösteren, kriminalize eden, düşmanlaştıran, homofobik nefret söylemiyle nihayet “terör” ile ilişkilendiren hükümet yanlısı ve de muhafazakâr medyanın “köşe” yazarları ayrımcı dillerinin idrakiyle kendilerini tanıyor: “LGBT’yi reddedenlere; ‘homofobik’, ‘bifobik’, ‘transfobik’ deniliyor…” 

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, “nefret kokteyli” ile “terör kokteyli”ni harmanlayan gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz. Mart ayının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Yeni Şafak, Türkiye, Milat, Akit, Diriliş Postası, haber7, Fikriyat, Yeni Söz yazarlarından seçtik.

Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan: “İstanbul Sözleşmesi’nde şiddetle, nefretle karşı çıktığımız yer”

İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin daha önce de, “Ne demek bu? Tanrı’ya meydan okumak, demek. Yaratıcı’ya “Ben senin verdiğin cinsiyeti kabul etmiyorum, reddediyorum!” demek. Tam bir kaos! Çıkmaz sokak! Anarşi! Bu tür ideolojik fraksiyonlar var bu örgütler arasında “KaosGel” gibi!” söylemiyle yaklaşan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan (1, 2, 3, 4, 5), “Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni çöpe gönderdi, nihayet!” başlıklı köşe yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesine “şükür” çekiyor, cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemleriyle saydırıyor: “Türkiye, kadın cinayetleri maskesi altında eşcinsel, sapkın evlilikleri yasayla dayatan ve ailenin temeline dinamit koyan lanet olası Sözleşme’den çıkmış oldu.”

2012 yılında ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan ve 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin imzacı devletlere getirdiği yükümlülükler olan kadına karşı şiddeti önleme, şiddetten koruma, şiddet eylemlerini kovuşturma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma uygulamalarını sanki Türkiye yerine getirmiş gibi, Yeni Şafak köşe yazarı, feshin ardından hâlâ “sözleşmenin kadın cinayetlerini korumakla bir alakasının olmadığı… aileyi çökertmeyi amaçladığı… kadın cinayetlerini azaltmak şöyle dursun artıran bu sözleşme…” çarpıtmasına devam ediyor.

Yeni Şafak yazarı, manipülasyon, dezenformasyon ve homofobik nefret söyleminden ibaret, “İstanbul Sözleşmesi’nde şiddetle, nefretle” neden karşı çıktığına dair daha önce yayınladığı “Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalıdır!” başlıklı yazısını nihayet üçüncü kere yayınlayarak bir kez daha “köşe”sini dolduruyor: “Asıl dert “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “cinsel yönelim”gibi kavramlarla sapkın eşcinsel ilişki biçimlerini yasayla meşrulaştırmak ve yasa yoluyla topluma dayatmak!”

Mart ayındaki ikinci köşe yazısında, Yeni Şafak yazarı Kaplan, “İnsanı ontolojik olarak aşağılayan bir Sözleşme’yi dayatmak veya hukuk emperyalizmi!” başlığı altında, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin anayasal tanınma ve eşitliğinin TBMM çatısı altında tartışıldığı yeni anayasa yazım sürecinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi olan Rıza Türmen’i (1, 2), İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına karşı çıktığı için hedef alıyor: “Bu zât-ı muhterem, gerçekten Türkiye’yi mi temsil etti AİHM’de?! Devşirmeler, Batılı değerlerin sözcüsü, gözcüsü, lejyoneri olmuş, celladına âşık tasmalı çekirgeler, Batılı pagan sapkın hukuk normları üzerinden ülkeyi devşirmeye çalışıyorlar!” Gerisi aynı cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratı: “sapkın eşcinsel ilişki biçimleri, eşcinsel evlilikler… eşcinsel dernekler, onların lejyonerleri, “paralı askerleri”..”

Yeni Şafak’tan Ersin Çelik: “LGBT’yi reddedenlere; ‘homofobik’, ‘bifobik’, ‘transfobik’ deniliyor” 

Polonya’nın katolik kurumsal homofobik siyaseti ve yandaş medyasının nefret diliyle dolaşıma giren, devlet başkanı Duda’nın nefreti körüklemek için 2020 başkanlık kampanyasında sarf ettiği, “bayanlar baylar, bize onların [LGBT] insan oldukları söyleniyor, bu yalnızca bir ideoloji” söylemini takip eden Yeni Şafak’tan Ersin Çelik, “İstanbul Sözleşmesi’ndeki LGBT kodları nelerdi?” başlıklı köşe yazısında, kendi soruyor kendi cevaplıyor: “dini ne olursa olsun muhafazakâr coğrafyalarda açıkça LGBT kavramının ve beraberinde getirdiklerinin kabul edilmeyeceğinin bilincinde olan sözleşme yapıcılar, kadına karşı şiddet kılıfı ile servis ettiler bu metni.”

Gerisi de “kod” diye güya deşifre ettiği hep aynı homofobik nefret nakaratı: “LGBT ideolojisi… Eşcinsellik lobisi… LGBT tahakkümü… LGBT propagandası…”

Yeni Şafak köşe yazarının ayrımcı dilinin idrakinde olduğu görülüyor, kendini tanıdığı anlaşılıyor: “LGBT’yi reddedenlere; ‘homofobik’, ‘bifobik’, ‘transfobik’ deniliyor…” 

Yeni Şafak’tan bir başka köşe yazarı Hasan Öztürk, İstanbul Sözleşmesi’nin ardından Ersin Çelik gibi “LGBT lobisi” nakaratlarını tekrar ederken, gönlünden geçeni çağırıyor: “‘Zina suçu’ tekrar TCK’ya girer mi”

Türkiye, Süleyman Özışık: “İstanbul Sözleşmesi sapıkları yaşatmak, sapkınlıkları yeşertmek içindi”

Kadına karşı şiddetin toplumdaki kadınlar ve erkekler arasındaki güç eşitsizliğinden kaynaklandığını net bir biçimde vurgulayan, eşitlik sağlanırsa şiddetin önlenebileceğini belirten, nihayet eşitsizlik politikalarını yasaklayan, açılımı, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan, kamuoyunda bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesine “şükür” çeken köşe yazarlarından biri de Türkiye Gazetesi’nden Süleyman Özışık: “Çok şükür kurtulduk!”

İçişleri Bakanlığı’na mali bildirim zorunluluğu bulunan ve düzenli denetlenen sivil toplum kuruluşlarından olan LGBTİ+ dernekleri, hem Anayasal bir hak hem Dernekler Kanunu’na göre kuruldukları bilindiği halde, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini inkâr edecek şekilde, “sapkın dernekler” ifadesiyle doğrudan İçişleri Bakanlığı tarafından hedef gösterilirse, Türkiye Gazetesi’nden Süleyman Özışık gibi isimlere de LGBTİ+ toplumu ve kurumlarını düşmanlaştıran, manipülasyon, dezenformasyon ve provokasyonlarla nefretin hedefi haline getiren nakaratları tekrar etmek kalır: “"Cinsiyet eşitliği" dayatması altında sapıkların ve sapkınların yolunu alabildiğince açan sözleşme, son 10 yılda LGBT'lilerin bu ülkenin temel sorunu hâline gelmesine neden oldu… “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” dediler ama bu “yaşatma” kadınlar için değildi. Sapıkları yaşatmak, sapkınlıkları yeşertmek içindi.”

LGBTİ+’ları “terör” ile ilişkilendirmek Milat’ı kesmiyor, manşeti “LGBT terörü”ne bağlıyor

Milat gazetesinden Özlem Doğan’ın “haber” adı altında hazırladığı nefret bülteninin adı, “Mahremiyetimize, ahlakımıza saldırıyorlar: LGBT terörüne son verilmeli” başlığını taşıyor. Kendisini “gazeteci-yazar” olarak tanıtan Milat gazetesinden Doğan’ın, twitter hesabından paylaştığı gazete ana sayfasında, “LGBT Terörü” nitelemesinin “manşet” olduğu görülüyor.

Milat’ın ana sayfa manşetin ardından “gündem” sayfasında, “LGBT Terörüne Son Verilmeli” başlığı ile devam eden homofobik nefret bülteninde, Özlem Doğan’ın danıştığı “uzmanlar”ı, “LGBT'nin küresel devletlerin ve firmaların desteğiyle toplum ahlakına saldırdığını” belirtiyorlarmış: “Küresel güçler LGBT'yi askerleri kullanıp en küçük bir olayda kaos çıkarmaları için sokağa döküyor. Eşcinsellik Türkiye'nin toplumsal dinamiklerinden kaynaklanmıyor; tamamen yapay ve dışarıdan dayatılıyor.”

Milat’ın “gazeteci-yazar”ı Özlem Doğan, “ifsat”, “LGBT”, “kirli plan” ifadelerinin ardından hızını alamıyor, hedef gösterme, kriminalize etme ve düşmanlaştırmada kendinden geçip bendini aşıyor: “Her fırsatta ülkede kaos çıkarmak isteyenlerin öncüsü olan ve terör örgütü gibi hareket eden LGBT bireyler…”

Sonra Milat “gazeteci-yazar”ı Özlem Doğan kendinden geçip bendini aştığı için karar veremiyor: “çirkin davranışlar”, “ahlak dışı davranışlar”, “sapkın davranışlar”, “tacizkâr hareketler”, “küresel çetenin projesi LGBT”, “küresel güçlerin piyonu LGBT terörü”

Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik operasyonlarda homofobik nefret söylemi ile hedef gösterme yeterli görülmeyince, kriminalizasyon devreye girerek, gökkuşağı bayrağı suç unsuruymuş gibi işaret edilmiş, LGBTİ+ öğrenci kulübü “terör” ile ilişkilendirilip, nihayet kapatılmıştı.

Boğaziçi bahanesiyle homofobik “nefret kokteyli” ile “terör kokteyli”ni harmanlayan komplo korosuna katılan hükümet yanlısı muhafazakâr medya organları, “köşe”lerinden “haber”lerine, birbirileriyle yarışıyorlar.

LGBTİ+’ların anayasal tanınma, ayrımcılıklara karşı güvence ve eşit yurttaşlık hakkını inkâr yetmeyince yaftala, hedef göster, kriminalize et, düşmanlaştır, homofobik nefret söylemiyle nihayet LGBTİ+’ları “terör” ile ilişkilendirmek de kesmeyince hızını alamayıp doğrudan “LGBT terörü”ne bağla (1, 2, 3) nasılsa homofobik nefret suçları bedava!

Milat’ın danıştığı “uzman”lardan biri, “Türk, Sünni, Müslüman ve Heteroseksüel” sopası salmayı pek seven, “iktidar, güç ve kibirle baştan çıkmanın” güya günahını çıkartırken bile bedelini LGBTİ+’lara ödetmeye kalkan, LGBTİ+’ları “namussuz” ve “sapkın” ilan etmeyi sosyolojik analiz sanan, hakareti kendine hak gören Yeni Şafak köşe yazarı (1, 2) Ergün Yıldırım. Milat’ın mikrofon tuttuğu “uzman”ı, “eleştiri” adı altında her türlü nefret söylemi üreteyim, LGBTİ+’nın varlığını, varoluş hakkını inkâr edeyim ama kimse de bana “homofobik” demesin demeye devam ediyor: “Eşcinsellik hiçbir zaman Türkiye’nin toplumsal dinamiklerinden kaynaklanan somut sorunlarla ilişkili olmadı. Tamamen yapay, dışarıdan dayatılan, kibirli bir dille sunulan bir durumdan ibaret.”

Milat’ın “gazeteci-yazar”ı Özlem Doğan’ın mikrofon tuttuğu diğer “uzman”ı olan “stratejist”ten derinlikli nefret saçmaları: “Dijital faşizm”, “LGBT”, “sapıklığı yaymak”, “insanların çoğalmasını engellemek”, “LGBT’yi ön plana çıkarmak”, “LGBT sivil bir darbe”, “küresel güçlerin ileri karakolu”, “LGBT fenomenler”, “kadın mı erkek mi belli olmayan tipler”, “eşcinsel ya da cinsiyeti belirsiz kişiler”, “dünya nüfusunun üremesini engellemek”

Vakit, Akit derken Milat köşe yazarı Serdar Arseven, “İstanbul Sözleşmesi çöpte, sırada neler var?” soruyor: ““Karı-Koca”nın yerine “partner”i koymasından başlıyoruz, “cinsel yönelimlerle” toplumu “eşcinselliğe” yönlendirmeye çalışmasına kadar…”

Milat köşe yazarı Arseven, “İstanbul Sözleşmesi dersleri!” ile devam ediyor: “Memleketin koca koca üniversiteleri, koca koca profesörleri, doçentleri vesaire uyumuş!.. Sosyologları, ilâhiyatçıları, aile danışmanları, eşcinselliği meşrulaştırmak isteyenlerle sözüm ona mücadele eden koca koca “aydın”larımız, hepsi uyumuş… Koca koca “partilerimiz” uyumuş…” Milat köşe yazarı, “İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar “Eşcinsel bireylere şiddet uygulansın” filan dememektedir! Hayır, mazluma kimlik sorulmaz!..” diyerek lütfederken devam ediyor: “Buradaki mesele, “eşcinsel ilişkilerin”, “ev içi partner ilişkisi” bağlamında değerlendirilip değerlendirilmediği! Bu ilişkilerin “meşrulaştırmasına” yol açılıp açılmadığı meselesidir…”

“Evlilik olmasa bile eşcinsellerin birlikte yaşamalarını düşününce ruhu titreyen” Milat köşe yazarı Ahmet Ay, bu eski yazısını anıyor ve kaldığı yerden devam ediyor: “LGBT gibi insani ve ailevi bütün değerleri yok eden cinsel sapma”

Milat’tan bir diğer köşe yazarı Oğuz Baran’ı ise “meşrulaştırma”ya karşı çıkmak kesmiyor, inkâr ve nefret çıtasını “legalleştirme”ye çekiyor: “Sözleşmede geçen cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet gibi kavramların, Türk toplum yapısına uymadığı gerekçesi bir başlık olarak okunmalıdır evvela. Altını ise “TOPLUMSAL CİNSİYET” kavramının, dünyada “cinsel kimlik ve cinsel yönelim” biçiminde savunulmasını, konuyu bam başka bir boyuta taşıdığı biçiminde doldurarak devam edilmelidir. Nasıl mı? Sözleşmede “cinsel yönelim ve cinsel kimlik” ayrımı yapılmamasının, LGBTİ tarzı olguları LEGALLEŞTİRME eğilimi barındırdığı muhakkaktır. Bu ise sözleşmeyi kalkan yapan LGBTİ ve bazı marjinal grupların, gelecek kuşakları tehdit ettiği/edeceği, kati surette göz ardı edilemeyecek şekilde karşımıza çıkıyor. Sakın, ne alakası var demeyin… Nitekim yine bir AB üyesi olan Polonya’nın “LGBT'yi güçlendirdiği” gerekçesiyle, "Sözleşmedeki ideolojik unsurları reddediyoruz. Biyolojik cinsiyete karşı sosyo-kültürel cinsiyet dayatılıyor" diyerek çekilmeye hazırlanması, sanırım cevap olarak yetecektir.” 

Akit yazarlarından homofobik nefret “köşe”leri

Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede iktidarın “yaygın medya organı” halini almış olan Akit’ten köşe yazarı, aynı zamanda Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratları ile süslediği, bezdirici tekrarlarıyla sündürdükçe sündürdüğü Mart ayı köşe yazıları:

“Kâbe resmine eşcinsellerin renklerini yerleştirenlerin ikisi tutuklansa da.. Yüzlerce destek vereninden hesap sorulamadı. Hatta İyi Partili dindar kılıklı kimlikler, Saadet Partisi’nden isimler, Kâbe resmine eşcinsel renkleri giydirmeye mazeretler üretmeye çalıştılar..” Kendini kolluk ve savcı yerine koyan Akit köşe yazarı, “Bu ne utanmazlıktır, Boğaziçi’liler?” başlıklı yazısında, öğretim üyelerine “cahil” ve “şapşal” demeyi de ihmal etmiyor.

“Barda buluşanlar birbirini öldürüyor, suçu bize yıkıyorlar!” başlıklı köşe yazısında bıktırıcı cinsiyetçi ve homofobik nakaratlarını tekrar ediyor: “feministler, hatta onları da geçtik, LGBTİ’liler, pervasızca toplumun temel değerlerini sarsmaya devam ediyorlar.. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “LGBT; yok öyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir” sözlerine nazire edercesine.. “Lezbiyen.. Lezbiyen.. Var öyle bir şey!” Gaylere, lezbiyenlere destek veren bu CHP’liler..”

“Gaylerden, lezbiyenlerden Fenerbahçe’ye ne?” başlıklı köşe yazısındaki seviye sövgüden gelsin: “İstanbul Sözleşmesi ile ilgili fesih kararı, Mor Çatı’yı morarttı da.. Gayleri, lezbiyenleri, homoseksüelleri morarttı da.. Ali Koç’un başkanlığındaki Fenerbahçe’ye ne oldu, anlayamadım.”

Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu’nun ardından işte, cinsiyetçi, transfobik ve homofobik nefret nakaratlarıyla Akit köşelerinden Mart seçkisi:

“Her Allah’ın günü, “Akit bize ayrımcılık yapıyor, bizi hedef gösteriyor, nefret dili kullanıyor” diyen LGBT’liler, bakın CHP sizi nasıl kandırıyor… Ulan, siz İzmir Belediyesinin direklerini LGBT renklerine boyayan adamlar değil misiniz?” (1)

“Sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelimler” maddeleri sebebiyle lezbiyen, gay, biseksüel ve transeksüeller (LGBT) sanki “normalmiş” gibi dayatılıyor ve hatta resmi müfredata ders konusu olarak girmesi isteniyordu.” (2)

“Amerikalılar LGBT’ye, feministlere ve terör örgütlerine gösterdikleri hassasiyeti… madem LGBT haklarını savunuyor, o zaman onlara vatandaşlık da versin… Kendi ülkesinde istediği grubu savunur da bu ülkede kabul görmeyen, cinsiyet veya cinselliği siyasileştiren grupları desteklemesi büyük bir sorundur. Çünkü akla şu soru geliyor; politize olmuş bu grupları kime karşı savunacaklar? …Kaldı ki LGBT grupları masum değiller. Hem özgürlükten bahsederler, hem de milletin değerlerine saldırırlar…” (3)

“…kadına şiddeti önlemeyi amaçlayan sözleşme zaman içinde cinselliği ve cinsiyeti politize eden grupların istismarına uğradı ve sözleşme LGBT haklarını garanti ediyor diye bir algı oluşturuldu. Bu da tepki çekti ve sonunda imza geri çekildi.” (4)

“Aileyi Yok Eden Sapkınlık Sözleşmesinden Ayrıldık… “cinsel yönelim” adı altında sapıklık temel haklar arasına alınmıştır. Bu sayede eşcinsellik, homoseksüellik ve lezbiyenliği de cinsel hürriyet adı altında kabullendirmek için, yasal alt yapı oluşturulmuştur.” (5)

“Zira, Türk aile yapısını zedelediğinin ve eşcinselliği normalleştirmenin yanında cinsiyet tercihinin ayrıntılarında insani, ahlaki ve namus anlayışını zorlayıcı dayatmalar dikkat çekmektedir.” (6)

“Nihayet kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’nin asıl amacının, ‘evlilik dışı cinsel ilişkileri, eşcinsel evlilikleri, nikâhsız yaşamanın meşrulaştırma hatta bütün bunları topluma yasayla dayatma, aile düşmanı bir sözleşme olduğunu, iğrenç bir amaçla hazırlandığını, cinsiyetsiz bir dünya inşası için olduğunu’ hiç düşündüler mi?” (7

“LGBT elçisi Koç, Fenerbahçe’yi nasıl kullanıyor?.. LGBT gibi Allah’ın lanetlediği bir anlayışa… İBB’nin mevcut yönetiminin LGBT’yi teşvik için, çalışan personeline eğitim vereceği… Oysaki eşcinsellikle mücadele, nesli ve ırzı koruma amacı taşıyor. Kur’an-ı Kerim’de Lût kavminin başına neler geldiğini, yaşanan helak ve azap, A’râf Suresinde yer alıyor…” (8)

Akit’ten Dilipak’ın homofobik hezeyanları: “LGBT bunlar için en temel haktır, haşa!”

Akit yazarlarından Abdurrahman Dilipak, cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemini komployla harmanlayan, hep aynı nakaratla araya LGBTİ+’ları da katmaya devam eden “köşe”lerine Mart ayında da devam etti.

LGBTİ+ yurttaşların anayasal haklarını kullanmak istemelerinden ne anladığını, “Evet insanlar azar oldu, bu iş azar azar oldu! Bu işler olurken, azarlayan olmadı” sözleriyle anlatan Akit yazarı Dilipak’ın insan haklarını tanımayan, ayrımcı, cinsiyetçi, transfobik ve homofobik nefret nakaratlarından komployla karışık Mart seçkisi…

“İnsan hakları mı dediniz! LGBT bunlar için en temel haktır, haşa!” (1

“LGBT’ye pozitif ayırımcılık uygulamayan ülkelere yaptırım yapmaktan söz ediyor. Batıdan gelen mesajlar da bu yönde… CHP de bir camiye yakın yerde LGBT’ye destek eylemi ile benzer bir özgürlük şovu sergiliyor.” (2

“Hani şu İstanbul Sözleşmesi var ya, ona göre “Toplumsal cinsiyet eşitliği” diye bir şey var… toplumda dışlanan bir kesim olursa, mesela LGBTQI+ gibi, onlara sadece özgürlük, hoşgörü değil, pozitif ayırımcılık uygulayacaksınız! Artık “özgürlük, hoşgörü, pozitif ayırımcılık” deyince bir irkiliyorum.” (3)

“İstanbul’u kendileri için önemli bir merkez olarak görüyorlar. Kutsal Milenyum Tapınağı, Siyon Tapınağı ile eş anlamlı neredeyse. BM-DSÖ’cüler ve BM-İHK’cılar İstanbul yolunda. İstanbul sözleşmesi, LGBT, CEDAW, Lanzarote bu yolda katedilen mesafelerin önünü açan kutsal belgeler.” (4)

“CEDAW, İstanbul sözleşmesi, yaşam tarzı, spor, ilaç, gıda, kozmetik, tekstil, dizi filmler, aileye karşı sabotajlar, LGBT, Toplumsal cinsiyet tartışmaları hepsi bu kirli oyunun parçaları idi.” (5)

“Siyaset yasama, yürütme ve yerel yönetim bağlamında ciddi anlamda değer erozyonuna uğramış vaziyette. İktidar açısından İstanbul sözleşmesi ve buna bağlı, LGBT, toplumsal cinsiyet, aile ve gençlik konusunda çok ciddi risk aldı.” (6)

“Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı. İstanbul’umuzun adını temizledik. Daha sırada CEDAW da var. Lanzarotte de.” (7

“Bunlar tam bir BİREY. Din, ahlak ve gelenekten bağımsızlar. Gırtlaklarına kadar fuhuş bataklığındalar. Ahlaken LGBT’lilerden daha temiz değiller, ama bir de “münafık”lık yapıp “namuslu” gözüküyorlar.” (8

Homofobik nefret korosundan hep aynı nakarat…

Cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede birbirleriyle yarışan hükümet yanlısı ve muhafazakâr yayın organları “köşe”leri Mart ayı boyunca LGBTİ+ toplumuna karşı nefret nakaratlarını bu kez de İstanbul Sözleşmesi feshi vesilesiyle tekrar ettiler.

Diriliş Postası’ndan Recep Yazgan, “KAOS sona erdi!” başlıklı köşe yazısında, kendisi hakkındaki suç duyurusunu haklı çıkarmaya devam ediyor: “KAOS GL adında bir dernek var. LGBTİ+ lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks kişilerin cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa maruz kalmaması için araştırmalar yapan ve dayanışma gösteren, kişi haklarını savunan dernek. Bu dernek her ay homofobik nefret söylemiyle yazılı basında ‘LGBTİ+’lara ayrımcılık yaptıklarını düşündükleri yazarları’ fişliyor. Beni de her fişleme raporuna alıyorlar. Şimdi… Tam da İstanbul Sözleşmesi’nin çöpe gönderildiği gün bana ve bir yazarıma kamu dava açılması için şikâyet dilekçesiyle savcılığa başvurmuşlar. Suçumuz neymiş bakalım; ‘Türkiye’de LGBT dernekleri gün geçtikçe semiriyor, şımarıyor ve sapıklıklarını propaganda ediyor’ diye yazmışız. ‘Batılı bazı kuruluşlar ‘Lut kavminin sapık dölleri LGBT’lileri fonluyor’ demişiz. ‘LGBT’li sapıklar’, ‘Ülkemizde ahlaksızlığın öncüsü Kaos GL’ gibi cümleler kurmuşuz. Dört sayfalık şikâyet dilekçesinin çok kısa özeti; “Yazarın bu ifadeleri bir bütün olarak nefret söylemidir.”

Haber7 sitesinden Prof. Dr. Recep Bozdoğan, “İstanbul'un adı lekelenmemeli” başlıklı yazısında, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni “murdar” ettiğini söylediği kavramları sayıyor: “Cinsel yönelim”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “insan tabiatına aykırı tercihler”, “insan tabiatına aykırı arayışlar”, “gayrimeşru yaşamlar”

Marmara Üniversitesi’nden akademisyen olan haber7 sitesi yazarı, İstanbul Sözleşmesi’ni “murdar” ettiğini söylediği ve İstanbul adını “leke”liyor diye eklediği kavramları küfür gibi saymaya Sabah gazetesinde devam etti: “cinsel tercih”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “ayrıntıya gizlenmiş şeytan”, “hedonistler”, “insan tabiatına aykırı sözde hak arayışları” 

Fikriyat sitesi yazarı Zekeriya Erdim (1, 2), “Batı medeniyetinin yeni kutsalı LGBT mi?” başlıklı yazısında, Marmaralı akademisyen köşe yazarı Prof. Dr. Bozdoğan’ın bıraktığı yerden saydırmaya devam etsin: “azgınlıklar”, “sapkınlıklar”, “LGBT+ bayrağı”, “ahlaki azgınlık”, “cinsel sapkınlık”, “habis hastalık”, “korona virüsten daha tehlikeli salgın”, “şeytanın orduları” LGBTİ+ kişi, kurum ve toplumuna küfür de, hakaret de, hedef gösterme de, düşmanlaştırıp kriminalize etmek de bedava olunca Fikriyat sitesi yazarı nefret söylemlerini “fikir” diye saçmaya devam ediyor…

Yeni Söz gazetesi köşe yazarı Ahmet Doğan İlbey, daha önce, “İnsanlığın yüzkarası LBGT’liler Avrupa’ya tehcir edilmeli” derken bu kez de “İstanbul Sözleşmesi aileyi parçalama ve Avrupalılaştırma plânıdır” başlığı altında, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kesmemiş olmalı ki işi “Bu plânın en üst merkezi olan Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Konseyi”ne kadar götürüyor.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi'ni, “kadını aileden koparıp, evin dışına çıkarmayı talep ediyor”, İstanbul Sözleşmesi’nin hedefini de “Müslüman Türk aile yapısını ve inançlarını yıkmaya matuf” diye işaretleyince ardından gelecek cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratlarını tahmin etmek zor olmasa gerek: “Toplumsal cinsiyet eşitliği”, “güya cinsler arası hak-hukuk ve eşitlik eğitimi”, “kanserden daha tehlikeli proje”, “hâşâ huzurdan kız erkek cinsiyeti kalmamış, üçüncü bir cinsiyet tercih edenler çığ gibi büyümeye”, “hâşâ huzurdan Lbgt gibi Lut kavmi benzeri topluluklar zuhur etmeye”, “hâşâ huzurdan “LGBTİ Bireyler”i de savunan utanç verici “İstanbul Sözleşmesi””, “İstanbul Sözleşmesi… Devam ederse şayet meydanlarda feminizm, Lbgt ve benzeri ahlâksız zümrelerin cirit atmasına hiç şaşmayın” 


Etiketler: medya
İstihdam