05/07/2023 | Yazar: Ali Erol

Haziran ayı gazetelerinden LGBTİ+ düşmanı nefret “köşe”leri Karar, Yeni Şafak, Star,Aydınlık, MuğlaTürk, Günebakış, Türkiye ve Hürriyet yazarlarından geldi.

Gazetelerin 2023 Haziran köşelerinden homofobik nefret siyaseti Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Çizim: Berrin Simavlıoğlu, Kaos GL

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, “LGBTİ” başlıklı yazısına, “inanın bu harflerin açılımının ne olduğunu gerçekten bilmiyorum” diye başlıyor...

LGBTİ+’ların eşit yurttaşlık hakkını karalarken nasıl olsa hakaret ve nefret bedava diye olsa gerek Yeni Şafak yazarlarının kafaları pek karışık: “Onursuz, hasta, rahatsız, günahkâr, ibne, sapkın, marjinal, ideoloji, terör...”

Star yazarı, “LGBT’nin zararlarıyla ilgili” istediği makaleyi yazmayan “yapay zekâ”danyakınıyor...

Aydınlık yazarlarının gönlünden geçen: “Yeni Rus düşüncesinden Yeni Türk düşüncesine: LGBT yasağı...”

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü, Fethiye sahiline uzanmış “hem de pırıl pırıl” gökkuşağının keyfini çıkaran MuğlaTürk Haber yazarından daha mı iyi bilecek: “LGBTI hastalığını zorla tedavi etmeli ve başkalarına yayılmasını engellemeliyiz” 

Karadeniz’den Günebakış yazarının, “LGBT”ye “sapkın” demesi serbest olunca, Onur Yürüyüşlerine “onursuz” demesinin lafı mı olur; gerisi komployla karışık salla saydır gitsin: “Biz LGBT’yi FETÖ hareketiyle benzeştiriyoruz. Yine Siyonizm ama bu kez LGBT ile…” 

Türkiye Gazetesi Yayın Koordinatörü de olan köşe yazarı Yücel Koç, “LGBT denen illet” diyor, “LGBT sapkınlığı” diyor, “LGBT paçavrası” diyor, “LGBT gibi habis, iğrenç sapkınlık” diyor, sonra da, “İstanbul Sözleşmesi gibi mesela...” diye de yol gösteriyor...

Hürriyet yazarı Selvi, seçim sürecinde, eşcinselliğin sapıklık veya suç olmadığını hatırlamıştı, derken, Anayasa değişikliği gündemiyle yeniden “LGBT sapkınlığı” nakaratına geri döndü...

LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarından Haziran ayı nefret köşelerini Karar, Yeni Şafak,Star, Aydınlık, MuğlaTürk Haber, Karadeniz’den Günebakış, Türkiye Gazetesi ve Hürriyetyazarlarından derledik. 

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları ve kurumlarını düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okuyoruz...

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, “LGBTİ” başlıklı yazısına, “inanın bu harflerin açılımının ne olduğunu gerçekten bilmiyorum” diye başlıyor

Karar gazetesi yazarlarından Yıldıray Oğur’u, “Gökkuşağı artık yıldırımdan daha tehlikeli”ile, Akif Beki’yi ise “Muhalefetin adını teröriste çıkaranlar, bu kez de eşcinselciyeçıkaracak” başlıklarıyla Haziran ayı “gökkuşağı köşeleri” dosyamıza alırken, Karar’ın ak sakallı yazarı Ahmet Taşgetiren’i, seçimlerin ardından Haziran başında kaleme aldığı iki köşe yazısıyla “nefret köşeleri”ne konuk ediyoruz.

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, Haziran ayının ilk köşe yazısında, “Acil gündem LGBTİ” başlığı altında, “İnanın bu harflerin açılımının ne olduğunu gerçekten bilmiyorum” diyor. 

Oysa, aynı Ahmet Taşgetiren, geçen senenin Haziran ayında, LGBTİ+ düşmanlığında ortaklaşan “nefret köşe”leri dosyamızda yer almış, “Onur Yürüyüşü”ne “pervasızlık” demiş, üstüne bir de sormuştu: “Birbirimizin dilini nasıl anlayacağız, nasıl anlaşacağız?”Daha önce ise, İstanbul Sözleşmesi’ne laf ederken, “cinsellik, ölçüsüzlük, eşcinsellik, ensestlik” ortaya karışık geleneksel nakaratları saydırmakta sakınca görmemişti. Karar’ın ak sakallı yazarına karşı bir önyargımız bulunmuyor, misal, 2020’nin Nisan ayında, Ramazan’ın ilk haftasında Diyanet eliyle geliştirilen homofobik söyleme rağmen nefrete karşı gökkuşağına yer açan gazete “köşe”leri olduğunu kayda geçirirken, Karar köşe yazarlarından Taha Akyol ve Akif Beki ile birlikte, ortayoldan sağdan sağdan söz söylemeyi tercih etseler bile, Ahmet Taşgetiren’i de anmış, “en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan” kategorisine almıştık: “Karar’dan Ahmet Taşgetiren, “Fırtınanın analizi” başlıklı köşe yazısında, “Ne diyelim, kimilerine çok naif gelebilir ama, ben biraz daha akl-ı selim uyarısı yapmayı tercih ederim.” diyor. Bir “Karar Okuru”nun düştüğü “yorum”da, Taşgetiren’i, “Sende mi sola savruldun” diye eleştirdiği görülüyor!”

Taşgetiren, muhalefetin, “LGBTİ meselesinin toplum tarafından ne kadar önemsendiğini,ne kadar büyük bir tehlike olarak görüldüğünü” anlayamadığını söylüyor, dayanak olarak da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 28 Mayıs seçiminin ardından İstanbul Kısıklı’daki konutunun önünde yaptığı konuşmada, “CHP LGBT’ci mi?” diye sorduğunda, meydandan “Eveeeet” sesleri yükselmesini gösteriyor. 

İktidarın nefret siyasetinin LGBTİ+ düşmanlığına ikna olduğu anlaşılan Karar yazarı, “LutKavmi’nin helâki ile irtibatlandırılıp, ülke olarak helâk olma riski şeklinde algılandığı da dikkate alınması gereken bir husus” diye buyuruyor, “O zaman, yeni yönetimin ekonomideki derin krizden de önce, LGBTİ işine çare bulması beklenmelidir” diye de ekliyor.

“Mesela LGBTİ denilince nasıl bir “toplumsal tehdit”i anlamamız gerekiyor? Artık “Yakın tehlike” haline gelen bir topluluk mu söz konusu? Nasıl bir örgütle karşı karşıyayız? Ne yapıyor bunlar? Silahlı gruplar mı? Silahları yoksa tehdit oluş nitelikleri nedir?Benimsedikleri hayat tarzını topluma dayatma gibi bir planları mı var?”

Arada, “genel ahlâk”, “hastalık”, “cinsel tercih” nakaratlarını anan Taşgetiren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 21 yıldır ülkeyi yönettiğini, son 5 yılı tek başına belirleyici konumda olduğu bir yönetim tarzını hatırlatıyor ve “LGBTİ’ye uyanış şu seçim öncesinde gerçekleşmiş olamaz” diye soruyor: “Ne yapıldı 10 yıllar boyunca ve diyelim “LGBTİ âlemi” hangi kapasiteye ulaştı? Aile Bakanlığı ne yaptı bu arada? Gençlik ve Spor Bakanlığı ne yaptı? İçişleri Bakanlığı ne yaptı? Konu uyuşturucu ile mücadeleyi ilgilendiriyorsa, kim ilgilendi bu insanların bu alana kaymaları ile?” 

Karar yazarı, ““Türkiye Yüzyılı” vizyonunda nasıl bir toplumsal doku hedefleniyor ve onun içinde LGBTİ’nin “kökü kazınacak”mı?” diye sormaya devam ederken, “Benim bugüne kadar gördüğüm, bu LGBTİ camiası deyim yerinde ise “Belalı” bir kitle” diye ekliyor: “İktidar cenahı onlarla şu veya bu şekilde bir kere de olsa konuşmayı deneyecek mi bilmiyorum. Yoksa üzerlerine tazyikli su fışkırtarak ya da polis kalkanını devreye sokarak mı hizaya getirilecekler? Bu arada aklıma, o iş, seçim bitinceye kadardı, seçim meydanlarında söylenenler Muhalefeti sildi, Kısıklı Meydanı’nda söylenenler de toplumun gazını aldı, bitti, gibi bir düşünce de gelmiyor değil. Cumhurbaşkanı’na çekinerek de olsa “Bunlara bulaşmasak” gibi bir uyarının yapılacağını tahmin edebiliyorum.”

Ahmet Taşgetren, Haziran ayının ikinci köşe yazısında, “Bugün de “Aile”yi yazayım” diyor ve devleti göreve davet ediyor: “İktidar “Aile” konusunu gerçekten önemsiyorsa, 20 küsur yılda nereden nereye gelindiğine bakmak durumundadır... Bugün gören görüyor ki Aile konusu iyi gitmiyor. Dünyada da iyi gitmiyor, bizde de iyi gitmiyor... Başka alanlardaki gidişat ise tam bir “Çürüme”yi sergiliyor... Ben konferanslarımda derdim: Biz gerçekten sağlıklı bir aile yapısı kurabilseydik -bunun değerler dokusu bizde vardı- kurabilseydik, dünyadan bilim adamları gelir, “Siz bunu nasıl başardınız?” diye sorarlardı. Bir “İyilik laboratuvarı” olurduk... Diyorum ki, kendisini “Muhafazakâr” diye tanımlayan bir iktidar 20 küsur yılda Aile konusunda iyileştirici adımlar atamamışsa, kim atacak? Devletin tüm birimleri “Aile merkezli” bir eylem planı için entegre bir faaliyeti gerçekleştirebilmeli, son sözüm bu olsun.” 

Yeni Şafak yazarları kararsız: “Onursuz, hasta, rahatsız, günahkâr, ibne, sapkın, marjinal, ideoloji, terör...”

LGBTİ+’ların Onur Ayı Haziran’da ise Yeni Şafak köşe yazarı İsmail Kılıçarslan, “Onurunuz yok ki haftanız olsun” diyor.

LGBTİ+’ların anayasal tanınma, ayrımcılıklara karşı güvence ve eşit yurttaşlık hakkını inkâr gereği yaftalama, hedef gösterme, kriminalize etme yetmeyince nihayet LGBTİ+’ları“terör” ile ilişkilendiren nefret korosuna dahil olan Yeni Şafak yazarlarından İsmail Kılıçarslan’ı, “neredeyse bir terör örgütü haline gelen “eşcinsel lobisi”nin bütün yalanları”nakaratından hatırlayalım

Kılıçarslan, seçimlerin ardından Haziran ayının ilk yazısında, bir “tebrik” mesajından, “Küresel ifsat şebekesinin saldırılarını artırdığı bir dönemde hükümetimizin aile kurumunun korunmasına ilişkin bir yol haritasını hayata geçirmesi zaruri bir ihtiyaçtır”altıntısı yapıyor ve ekliyor: “LGBT konusundaki ısrarlı propagandalara her gün maruz kalan çocuklarımız son derece savunmasız”

“Onurunuz yok ki haftanız olsun” başlığına ise “Herhangi bir eşcinsel insana, tıpkı diğer günahkârlara baktığımız nazarla bakabiliriz” diye başlıyor. Ardından, “alkolik”, “kumarbaz”, “yalan bağımlısı” ve “zinakâr” örneklerini sıralıyor. Sonra da, “LGBT çukuru” nakaratını tam sekiz kere tekrar ediyor.

Eşcinsel insanların kendilerinin ne dediğinin önemi yok, Dünya Sağlık Örgütü veya Psikiyatri ile Psikoloji’nin tam tersini söylüyor olması da fark etmiyor Yeni Şafak köşe yazarına, “eşcinsellik, tıbbi olarak bir hastalık, psikolojik bakımdan bir rahatsızlık” diye sallayıp geçiyor. Sonra da saydır gelsin: “Hasta”, “rahatsız”, “günahkâr”. İnkâr siyasetinin “çözüm”ü de hazır: “Hormon tedavisi, onarım terapisi ve tövbe üçgeni”. Ama üste çıkan gene Yeni Şafak yazarı olmasın m: “Son derece buyurgan, son derece küstah ve son derece kibirli bu ideolojik aygıt “hakikati yalnızca ben belirlerim...”

Yeni Şafak yazarından hak hukuk bekleyen yok ama LGBTİ+ nefretinde sınır tanımayınca çarpıtma ve karalama eşiğini de aşıyor: “Leş ve hastalıklı bir hazcılığın adı “LGBT” olarak konuldu... Pedofili ve zoofili gibi sapkınlıkların da legalize edilmesi aşamasına gelindi artık.” Sanki yeterince küfür ve hakaret etmemiş gibi, “Çok özür dileyerek söyleyeceğim, neredeyse bir psikiyatrik terime dönüşen “Netflix dizisi i…nesi” diye bir durum var” diye kendi kurgusuyla kavga etmeye devam ediyor.

Yeni Şafak köşe yazarı Ersin Çelik, seçim sürecinde, İyi Parti’nin, “cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın önüne geçme” sözü vermesinden pek rahatsız olmuş, İyi Parti’yi karalaycamderken LGBTİ+’lara iftirada sınırı aşmıştı. Seçimlerin ardından değişecek değil ya, nasıl olsa LGBTİ+’lara hakaret de nefret de bedava, Haziran ayında da “Ülke bayrağına karşı LGBT paçavrası!” başlığı altında devam ediyor. O eski -“Bir zamanlar dizilerde ve Hollywood filmlerinde eşcinsellik mizah konusuydu”, günleri anıyor, LGBTİ+’ların ABD’de kazandıkları eşit haklardan yakınıyor, çalışma hayatında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını savunuyor, gerisi hep aynı ayrımcılık ve nefret nakaratı: “Travesti öğretmen”, “LGBT lobisi”, “LGBT dayatması”, “LGBT paçavrası”, “LGBT’yi yani sapkınlığı”

Yeni Şafak yazarı, ABD’de istiyorsa Cumhuriyetçileri gene desteklesin ama o “eşcinsel öğretmen” muhabbetinde bahsettiği “Amerika halkının diğer yarısı da eşcinsel öğretmenleri destekliyor” hak hukuk ve ayrımcılıklara karşı eşitlik mücadelesinin seyrine dair misal Sabah gazetesinden “Harvey Milk” başlığı ile kaosGLorg’dan “Milk” başlığına bakabilir.

LGBT ile mücadele: Halk böyle istemedi mi?” başlığı ile devam ediyor Yeni Şafak yazarı Ersin Çelik. Eylül 2021’de “Aileni ve Neslini Koru, Sapkınlığa Dur De” sloganıyla başlatılan homofobik nefret kampanyasının kamu temsilcilerinin de doğrudan desteğiyle Eylül 2022’de LGBTİ+ karşıtı bir nefret mitingiyle taçlanmasını (12) anan Yeni Şafak yazarı, gene “LGBT dayatması”, “sözde “onur yürüyüşleri””, “sapkınlık”, “LGBT tehlikesi”, “LGBT ideolojisi”, “LGBT ile mücadele” nakaratlarını tekrar ediyor: “Büyük Aile Platformu, birilerinin cinsel sapkınlarını topluma, gençlere dayatmalarına çok net karşı duracak. Küresel emperyalist lobilerin LGBT propaganda ve dayatması üzerinden yürüttüğü kültür terörüne geçit vermeyecek.”

Yeni Şafak köşe yazarlarından İhsan Aktaş ise kendisine neyse artık, “Ne yeşil ne sol parti” başlığı altında, Kürt seçmene akıl veriyor: “Kürtler adına siyaset yaptığını iddia edenler, LGBT gibi marjinallerden medet umuyor. Devlete düşmanlığını gizleme ihtiyacı duymayan kimi solcuları, ateistleri, Ermenileri getirip dini bütün Kürtlerin başına vekil ya da yönetici yaptılar.” 

Star yazarı, “LGBT’nin zararlarıyla ilgili” makale yazmayan “yapay zekâ”dan yakınıyor

Homofobik nefret söylemi saçmanın bedava olduğunu bilen; LGBTİ+’lara “iç düşman”muamelesi çeken Star köşe yazarı Mustafa Sabri Beşer, seçimlerin ardından, “ümüğünü sıkarız” sözüyle heyecanlanıp “LGBT”lerin ümüğünün sıkılmasını arzuladığını söylüyordu.

Haziran ayında ise “eğitim sistemimizi "yapay zekâyı kullanabilme" becerilerine sahip nesiller yetiştirmek üzere yeniden şekillendirmemiz gerekiyor” derken, gene aklına “LGBT” geliyor ve o eski “Batının ilmini ve fennini alalım, kültürünü almayalım” tartışmasına takılıyor: “mevcut yapay zekâ uygulamalarının hiç birisi ahlaki ve manevi değerlerimiz konusunda hassas değil... Bunun en bariz örneğini LGBT konusunda görüyoruz. LGBT'nin zararlarıyla ilgili bir makale hazırlanmasını istediğinizde: "Bu konuda bilgi veremiyoruz. Yayın politikamızın dışında" mealinde bir uyarıyla karşılaşıyorsunuz. Aksine normalleştirici ve özendirici içeriklerle karşılaşıyoruz... LGBT propagandası yapan, bir sürü eğitim odaklı yapay zekâ uygulaması var! Uygulama içerisindeki diyaloglarda, açık ve net olarak eşcinsel evlilikler örnek gösterilerek sözde öğrenme pratiği yapılıyor!” Star yazarı, “yapay zekâ”ya karşı da gene devleti göreve çağırıyor: “devletin yetkili kurumları... yapay zekâ ve LGBT odaklı kurguların önüne geçilecek bir politika izlenmesi geleceğimizi büyük bir felaketten kurtaracaktır.”

Star yazarı Beşer, Haziran ayı ikinci köşe yazısında, “Son yıllarda en çok duyduğumuz kavramlar arasında "LGBT" ve "Cinsiyet Eşitliği" gelmekte” diyor, bu kavramları Batı’nın bildiğinden şüphe ediyor. Hadi, “LGBT”yi inkâr etsin de, kaç yüzyıllık kadın-erkek cinsiyet eşitliği kavramını daha önce duymamış olabilir mi ki demenin manası olmasa gerek, zaten Star yazarı, uzatmıyor, derdinin “bilgi” olmadığını çabuk belli ediyor: “LGBT sapıklığı”, “LGBT sapıklığının sembolü gökkuşağı bayrağı”, “LGBT’ci Cumhurbaşkanı adayı”, ““Cinsiyet Eşitliği” kapitalizm tuzağı “Toplumsal Cinsiyet” şeytani bir tuzak”, “Rusya”.

Hatırlayalım, “malum mitingin öncüsü Yeni Şafak yazarı değil meğer Star yazarıymış”, işte o “sapkınlıkların önüne geçilmesi” için İstanbul Saraçhane parkında hükümet desteğiyle “Büyük Aile Buluşması” adı altında gerçekleştirilen LGBTİ+ düşmanı nefret mitinginden “Büyük Aile Platformu”nun kurulduğunu müjdeliyor köşe yazarımız: “Başta LGBT olmak üzere aileyi ve toplumu ifsat etmek için bir araya gelmiş şer dernekleri ile mücadele edebilmek için şimdi BAP'laşmanın tam zamanı... Kötü niyetli LGBT ve taraftarları onursuzluklarını edepsizce haykırmak adına onur arıyormuş gibi "Onur Yürüyüşü" yapmaya utanmıyor ve çekinmiyor da biz mi Büyük Aile Platformu'na destek vermekten geri duracağız.” 

Aydınlık yazarlarının gönlünden geçen: “Yeni Rus düşüncesinden Yeni Türk düşüncesine: LGBT yasağı”

Aydınlık yazarı Gaffar Yakınca’dan ömürlere törpü: “Avrupa solcularının elli yıldır ağızlarına sakız ettikleri “özel olan politiktir” yalanını en baştan çöpe atmak lazım. Evet, yatak odası da politik alan tarafından şekillendirilir ama kendisi politik alan değildir, sonuna kadar özel alandır. Şu halde LGBT’cilerin yatak odalarındaki türlü çeşitli davranışları topluma dayatmaya kalkmaları kabul edilemez. Özel alanınızda istediğinizi yapın ama, özel tercihlerinizi mutlak doğrularmış gibi topluma enjekte etmeye kalkmayın... Ruslar bu konuda hayli yol aldılar. Yeni Rus düşüncesinde geleneksel değerler ve dine özel bir önem veriliyor. Rusya, LGBT propagandasını yasakladı... Batı’nın çürütücü propagandasına karşı Rusya’nın deneyimi güzel bir örnek olabilir. Bizim de yeni Türk düşüncesinin kuruluşunda milli kimliğimize, dinimiz İslam’a ve geleneksel değerlere özel bir yer açmamız gerektiğini, çürütücü akımlara ancak bu şekilde karşı koyabileceğimizi söylememize gerek var mı?”

Aydınlık yazarları Yakınca’nın önerdiği “Eşcinsellik ve Yabancılaşma” isimli kitabın yazarı, bir diğer Aydınlık yazarı Doğu Perinçek ise daha önce kırk kere tekrar ettiği “eşcinsellik ve cinsel yönelim adı altında erkek kadın cinsiyeti dışında yozlaşmaları teşvik edecek ve toplumları bu şekilde bölecek, parçalayacak…” nakaratını bir kez daha tekrar ediyor: “İnsan türünü oluşturan kromozomlar, doğa tarafından belirlenmiştir. Bu kromozomlara müdahale ederek üçüncü bir cins yaratılması ya da cinsiyetsiz bir insan yaratılması mümkün değildir.” Aydınlık yazarı Perinçek, “Yumurtadan tavuk ve horoz dışında bir cinsiyet çıkmaz” başlığı altında “LGBT ideolojisi” nakaratı ile başlıyor, ardından, Cinsiyetile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği arasındaki farkı bilmezden gelerek “eşcinsel diye bir cinsiyet bulunmuyor”a varıyor. Aydınlık yazarının köşe yazısının sonunda ise okuru, “Kitabı Hemen Satın Almak İçin” tıklama önerisi karşılıyor.

Dünya Sağlık Örgütü, Fethiye sahiline uzanmış “hem de pırıl pırıl” gökkuşağının keyfini çıkartan MuğlaTürk Haber yazarından daha mı iyi bilecek

MuğlaTürk Haber yazarı Akın Tezel, “Gökkuşağı” başlıklı köşe yazısında, şöyle bir Fethiye sahiline uzanmışken, “hem de pırıl pırıl” denk geldiği büyük bir “gökkuşağı” resmni çekip paylaşamamaktan yakınıyor. Daha önce de, “saygın bir kişi olabilmek” için “pembe etek” mi giyeyim diye dert yanan MuğlaTürk yazarı, e, tabii, “işin bir de devletimize düşen yönü var”, tek başına “tedavi”yle olacak iş mi, demeye getirmişti.

MuğlaTürk yazarı Tezel, kaldığı yerden devam ediyor: “Eşcinsellik, şimdiki adıyla LGBTI eskiden beri var olan bir ruhsal denge bozukluğudur. Hormon tedavisi ve buna eş olarak telkin yoluyla tedavisi önemli ölçüde sağlanabilir.”

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü, Fethiye sahiline uzanmış “hem de pırıl pırıl” gökkuşağının keyfini çıkartan Akın beyden daha mı iyi bilecek: “Doğum kontrolu, kısırlaştırma, evliliğe hayır, LGBTI, bütün bunları bir araya koyduğumuz zaman amaç belli oluyor. İnsan soyunun tükenmesini isteyen bir katiller sürüsüyle savaşmaktayız... Bütün ruh hastalıkları gibi başkalarının telkini ile kökleştirilebilir ya da tedavi edilebilir. Nasıl ki bulaşıcı bir hastalığa tutulmuş insanları ilaçla tedavi ediyor ve onların bu hastalığı başkalarına yaymalarına engel oluyorsak, LGBTI hastalığını da zorla tedavi etmeli ve başkalarına yayılmasını engellemeliyiz. Bu konuda hekimlerimize önemli görevler düşmektedir. Onlar ısrarla bunun bir hastalık olduğunu kitlelere anlatmalı ve bu konuda bilinç kazanmasını sağlamalıdır.”

Karadeniz’den Günebakış yazarının, “LGBT”ye “sapkın” demesi serbest olunca, Onur Yürüyüşlerine “onursuz” demesinin lafı mı olur

Trabzon yerel basınından Karadeniz’den Günebakış yazarı Ali Öztürk’ün, “LGBT”ye“sapkın” demesi serbest olunca, “LGBT ya da onursuzluğa karşı mücadele…” başlığı altında, Onur Yürüyüşlerine “onursuz” demesinin lafı mı olur...

Karadeniz’den Günebakış yazarı, önce, LGBTİ+’ların en temel Anayasal haklarına yönelik yasaklama ve saldırıları alkışlıyor, “LGBTİ’nin onur yürüyüşü adı altında toplumun önüne çıkma girişimleri haklı olarak hükümet tarafından engelleniyor”; ardından, “terör”e kadar komployla karışık salla saydır gitsin: “Onuru olmayan ya da onursuz bir hareket olan LGBTİ’yi Türkiye’de taşıma görevi HDP’ye verildi. LGBT HDP’nin iliklerine kadar sızmış. Aslında LGBT’yi HDP taşımıyor. HDP’yi LGBT taşıyor!.. Dolayısıyla aklımıza ilk olarak aynı soru geliyor. Bu görev neden HDP’ye verildi? Çünkü LGBT’ye Türkiye’de hiçbir siyasi akım açıktan destek çıkamaz. LGBT’nin Türk toplumunda bir nefret unsuru olduğu biliniyor. Biz biliyoruz ki;  yalnız Türk toplumunda değil, Kürt toplumunda da aynı nefret keyfiyeti hakim. Ancak HDPKK’nın Türkiye düşmanlığı o kadar yüksek ki içinde LGBT’yi bile eritebiliyor. Yoksa biz inanıyoruz ki LGBT’ye öncülük yapan Kürt milletvekillerinden en çok Kürt aileler muzdarip... lanetli akım... sapık hareket... sapkınlık... Biz LGBT’yi FETÖ hareketiyle benzeştiriyoruz. Aynı kaynaktan beslendiklerini… Yine Siyonizm ama bu kez LGBT ile… LGBT üzerinden Türk ailesini ortadan kaldırmak istiyorlar. Bunu başarabilirlerse gücünü İslam’dan alarak ayakta kalan Türk ailesini bitirecekler...”

Hükümet medyasından “sapkınlık” nakaratları

Türkiye Gazetesi Yayın Koordinatörü de olan köşe yazarı Yücel Koç, “Organize kötülük” başlıklı yazısında, “LGBT denen illet” diyor, “LGBT sapkınlığı” diyor, “LGBT paçavrası” diyor, “LGBT gibi habis, iğrenç sapkınlık” diyor, sonra da, “İstanbul Sözleşmesi gibi mesela...” diye de yol gösteriyor...

Türkiye Gazetesi yazarı İsmail Kapan ise “Batı’nın çöküşü”nün derdine düşmüş: “LGBT gibi sapkınlık ve insan soyunu kurutmaya yönelik felaketler...”

“LGBT” meselesinin hak hukuk hürriyet meselesi olduğunu görmezden gelmeyi tercih eden Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, homofobik nefret siyasetini üç yıldır aynı nakaratlarla sürdürürken, en son, eşcinsel yönelimin ve cinselliğin sapıklık veya suç olmadığını hatırlamış, “kişinin cinsel tercihi kendisini ilgilendirir” deme gereği duymuştu...

Hürriyet yazarı, AKP’nin Anayasa değişikliği girişimiyle ilgili gene en son yaptığı “espri”ninardından “LGBT sapkınlığı” nakaratına geri dönüyor: “Ekim ayında Meclis yeni yasama yılına başlayınca ilk gündem maddelerinden biri başörtüsüne anayasal güvence ve LGBT sapkınlığı karşısında aileyle ilgili düzenleme olacak.” 

Not: Bu dizide, köşe yazılarından yapılan alıntıların yazım hatalarına dokunulmuyor; olduğu gibi alınıyor.


Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları
2024